Viktorya Dönemi’nin esrarengiz fotoğraflarından, okul gezilerinde çekilmiş anı fotoğraflarına kadar, Gize Piramitleri’nin asil koruyucusu Gize Sfenksi, fotoğrafçıların her zaman ilgi odağı oldu.
Yüzyıllardır, devasa gövdesinin yanından geçerken durup hayretler içinde onu seyreden veya üzerine tırmanmak isteyen göçebelere, gezginlere, ordulara ve turistlere tanıklık eden Gize Sifenksi, tarihin sessiz bir yüzü olmayı sürdürüyor. Önde gelen Fransız fotoğrafçı ve yazar Maxime Du Camp, “Gölgesinde nice Firavunlar, Etiyopyalılar, Lagidler, Persler, Romalılar, Araplar, Fatımiler, Memluklar, Türkler, Fransızlar ve İngilizler uyudu. Ne uluslar ve dinler, ne gelenekler ve kanunlar gelip geçti, fakat o hep ayakta kaldı.” diyor.
Antik yazar Yaşlı Plinius “Piramitlerin önünde duran Sfenks, hala fazlasıyla mükemmel bir sanat eseri…” sözleriyle sfenksi ilahilerine konu ederken, şair William Butler Yeats sfenksi şu sözlerle tarif ediyor: “Bir çölün kumları üzerinde/gövdesi aslan, başı insan bir yaratık/ güneş gibi boş, amansız bir bakışla/ atıyor ağır ağır adımlarını…”. Ve Arles’teki “Sfenks Hatıraları, Fotoğrafın Kısa Hikayesi”sergisinde de görülüyor ki, sfenksin gizemli doğası, fotoğrafçıları gerçekten fazlasıyla cezbetmiş.
Fotoğraflarla Gize Sfenksi
Wouter Deruytter’in koleksiyonundan fotoğrafların yer aldığı sergide, Deruytter’in son 20 yıl içinde çektiği siyah beyaz fotoğrafların yanı sıra, arşiv fotoğrafları da sergileniyor.
Fotoğrafların en eskisi 1865 yılında Felix Bonfils tarafından çekilmiş. Bu fotoğrafta sfenksin başının yarısı gölgede ve başının tam hizasında çok ufak şekilde piramidin köşesi görülüyor. 1889’da, A. Welson&Co (Boston) tarafından basılan başka bir fotoğrafta ise, sfenks iki piramidin arasında heybetli bir şekilde oturuyor ve sfenksin devasa ayakları fotoğrafın ön planında yer alıyor. Bu iki fotoğrafta da hiç insan yok; fotoğraflara yalnızca taş, kum ve gökyüzü hakim. İki fotoğraf da başka bir dünyaya ait gibi görünüyor.
Küratör Luce Lebart, sfenksin “arkeolojinin doğuşuna ve turizmin yükselişine tanık” olduğu gibi “fotoğrafın doğuşuna da tanık” olduğunu söylüyor.
73.5 metre uzunluğunda ve 20 metre yüksekliğindeki sfenks, piramitler gibi parça parça inşa edilmemiş, tek bir parça granitten oyulmuştu. Fransız arkeologların 1925’ten 1936’ya kadar süren uzun kazı çalışmaları sonunda tamamı kumun üstünde yer alacak şekilde ortaya çıkarıldı. Bu tarihten sonra sfenks turizmi de hızlı bir yükselişe geçti.
1905’te, ismi bilinmeyen bir fotoğrafçı, okul gezisinde çekildiği tahmin edilen bir kare fotoğraflamıştı. Bu fotoğrafta, bir grup çocuğun sfenksin üzerine tehlikeli bir şekilde dizildiği görülüyor. İlginç bir şekilde, fotoğraf sfenksin arka kısmında çekilmiş ve sfenks bu açıdan adeta bir şapkalı mantara benziyordu.
1923’te Hamilton W. Wright tarafından çekilen eşsiz manzara fotoğrafında, iki Mısırlı rehberin deve üstündeki Batılı bir kadına sfenks yolu boyunca eşlik ettiği görülüyor. Bu esnada çöl için fazlasıyla şık giyinmiş bir çiftin yandan geçmekte olduğu ve adamın kolunda palto taşıdığı dikkat çekiyor.
Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerler de sfenksin üstünde poz verenler arasında. 1920’lere ait elle renklendirilmiş siyah beyaz kartpostal serisinde sfenskin üstünde ve yanında poz veren askerlerin fotoğrafları yer alıyor. Aynı zamanda, sfenksin kafasının üstüne çıkmaya cesaret edenlerin bireysel fotoğraflarından oluşan bir kartpostal serisi de mevcut.
Sfenksin Doğa ve İnsanla Mücadelesi
Bütün bunlar olurken, heykelin ne kadar aşınıp yıprandığı da elbette bir endişe konusu. Sfenksin yüzü, doğa olayları ve aralıklarla yaşanan vandalizm sebebiyle yeterince tahrip olmuş durumda. (Örneğin, 1402’de, yobaz bir Sufi sfenksin yüzüne kötü şekilde zarar vermişti.)
Bu siyah beyaz fotoğrafların tümünde, efsaneye uygun düşen bir karanlık dikkat çekiyor. Fakat, arkeologların izlerini tespit ettiği kırmızı, mavi ve sarı pigmentler, sfenksin orijinalinin canlı bir şekilde süslendiğini gösteriyor. Ünlü Mısır Bilimci Mark Lehner’a göre, güneşin gücünü dünyevi ve ilahi düzeni korumak için kullanan kutsal bir mekanizmanın parçası olan sfenks, zarar görmemiş olsaydı, fevkalede şatafatlı ve renkli görünebilirdi.
Bütün bu merak duygusu ve varsayımlara karşın, Deruytter’in fotoğrafları, sfenksin heybetini gösteren ve onu tamamen ortaya çıkarmak, aynı zamanda gelecekte oluşabilecek tüm tahribatlardan korumak için yapılan kazı çalışmalarının boyutunu anlatan çağdaş bir tarafsızlık taşıyor. Onun fotoğrafladığı sfenks oldukça efsanevi ama aynı zamanda geçirdiği kaçınılmaz tamiratlar yüzünden daha az gizemli. Fotoğraflarda görülen sfenks elbette bugün gidip göreceğiniz sfenksten biraz farklı. Bugün orada, kitle turizminin bitmek bilmeyen rağbetine maruz kalmış ve bu uğurda zarar verilmiş, yalnızlaştırılmış ve neredeyse meymenetsizleştirilmiş bambaşka bir sfenks arz-ı endam ediyor. Yine de yüzündeki amansız ifade hala yerinde; adeta “Bunlar da geçecek ve ben yine burada olacağım.” der gibi.
theguardian
Antik Yunan’ın Kültürel Yükselişi Düşünülenden Bir Asır Önce Başladı
Karabük’te Süleyman Peygamberi Tasvir Eden Kolye Ucu Bulundu
Sefertepe’de Kafataslarıyla Dolu Bir Oda: Emre Güldoğan Röportajı
Kediler Kelime İlişkilendirmede İnsan Bebeklerinden Daha İyi
You must be logged in to post a comment Login