Erken demokratik toplumları düşündüğümüzde aklımıza kuşkusuz ilk olarak Antik Yunan gelecektir.
Bununla birlikte, arkeologlar Mezoamerika’da yaptıkları çalışmalarda bazı modern öncesi toplumların “tek adam” iktidarındaki bir yönetim şeklinden öte, kolektif bir organizasyon içerisinde yaşamlarını sürdürdüklerini ortaya koyuyor.
Eski bir Mezoamerika kenti olan Tlaxcallan’da bu konuya dair net kanıtlar bulunmuş durumda. Arkeologlar yaptıkları çalışmalarda kentin bir senatoya sahip olduğunu ortaya koydu.
Tlaxcallan veya Tlaxcala, Mexico City yakınlarında 1250 civarlarında kurulmuş bir şehir olarak 100 erkekten oluşan bir senatoya sahipti. Bunun yanında bu önemli siyasi makama atanmak, zannedileceği gibi güç dengeleri ile alakalı değildi.
Araştırmalara göre, toplumu yönetmeye aday olan kişiler iyi eğitilmiş savaşçılar olmalıydı.
Buna ek olarak ulaşılan bilgiler doğrultusunda senatoda bulunmak için adaylar plaza olarak anılan ortak kamusal alanlarda çıplak bir şekilde bir süre bekletilmekteydi ve bir grup insan tarafından onlara tekmeler veya yumruklar ile şiddet uygulanmaktaydı. Ardından adaylar 2 yıl boyunca açlık çekecekleri bir tapınakta tutulurlardı, bu süre boyunca belli aralıklar ile adaylar gece uykularında iken kamçılarla dövülerek kan akıtma ritüelinin bir parçası haline getirilirdi. Adaylar şehrin rahipleri tarafından ise ahlaki ve yasal sınırları öğrenecekleri bir dizi eğitimden geçirilirdi. Bu süreç sonrasında başarılı olabilenler ancak senatonun bir üyesi olabilirdi.
Aslında bu süreç ritüelistik olduğu kadar toplum düzeni içerisinde bireylerin temsiliyetini alacak kişilerinin bir adanmışlık ile ancak demokratik kararlar alabilecek nitelikte olabileceklerini öngören bir düşüncenin ürünü olmalıydı. Belki de bu tip bir uygulama, kolektif bir olasılığında ideal bir yönetim tarzı olamayacak temsiliyetçi demokrasinin uç koşullar yaratılarak idealize edilmiş olması olarak da yorumlanabilir.
Bilim insanları bu süreci 1500’lü yıllarda bölgede bulunmuş olan İspanyol bir rahibin notlarından bilmekteler. Ancak son dönemlerde sürdürülmüş olan araştırmalar ise bu süreci kanıtlar şekilde sonuçlar vermeye başladı.
Tam olarak günümüz demokrasi koşullarında olamasa da araştırmacılar bu tip yönetim şeklinin, yönetimde ortaklaşmanın erken bir örneği olabileceğini ortaya koyuyor. Bununla birlikte senato dışında iktidarı paylaşan birden fazla yönetici olduğunu da belirtiliyor.
Bu çeşit araştırmaların yoğunlukla yapılmadığı dönemlerde (Bu tip araştırmaların tarihi çok eskiye dayanmamakta) Kolomb öncesi Mezoamerika’daki tüm toplumların güçlü krallar tarafından yönetildiğine dair genel kabuller bulunmaktaydı.
Ancak Tlaxcallan’ın da aralarında bulunduğu bazı arkeolojik alanlarda, otokratik yapılara dair kanıt bulmak neredeyse imkansızdı.
Araştırmacılar, devlet ve liderlerin finansal gücünün vergilere dayandığını ve tüm sınıflardan insanların bir çeşit iktidar kontrol mekanizması da olan senatonun parçası haline gelebileceğini söylüyor.
Araştırmacılar, Tlaxcallan’da pek çok farklı etnik gruptan insan yaşadığını, bunlara ek olarak şehirde pek çok mülteci bulunduğunu ancak senatoya girebilmek için tek koşulun süreci başarıyla tamamlayabilecek kadar güçlü bir savaşçı olduğunu kanıtlamaktan geçtiğini söylüyor.
Bahsedilen kolektif bir organizasyona dair en önemli kanıtlardan biri ise Tlaxcallan’da bulunan geniş kamusal alanın (plaza) etrafında mütevazi bir dizi evin bulunmuş olması. Mezomarika’da bilinen diğer çoğu toplumda genelikle kamusal alanlar etrafında soylulara ait saraylar ya da görkemli tapınaklar bulunmakta.
Araştırmacılar şehrin yapısını incelediklerinde şehrin düzen olarak da net bir şekilde hiyerarşik bir yapıda olmadığını belirtmekte.
Benzer bir çalışma ise Tlaxcallan yakınlarındaki Teotihuacan kentinde de yürütülmekte. Tlaxcallan’ın aksine Teotihuacan, anıtsal yapılara sahip olsa da şehrin genelinde benzer tekdüzelik gözelik çarpmakta.
Araştırmacılar, Teotihuacan için iki model üzerinde yoğunlaşmakta. Bir grup araştırmacı, şehrin anıtsal yapılardan ötürü Tlaxcallan’daki demokratik yapının dışında düşünülmesi gerektiğini savunurken, bir grup araştırmacı ise şehrin genelinde karşılaşılan düzenli bir anlamda eşitlikçi yapılanmanın demokratik bir sistemin ürünü olması gerektiğini savunmakta.
Bunun yanında araştırmalarda şehirlerin bütün bir süreç boyunca demokratik yapılarını her zaman korumadıklarını, bu yüzden şehirlere bir bakışla bütün bir yönetimsel sisteme dair bir çıkarım yapmanın doğru olamayacağını ortaya koymakta.
Araştırmacılardan Blanton, “Demokrasi bu tip şehirlerde kalıcıydı ve tek seferlik olaylar değildi. Demokrasi sürdürülmesi zor bir sistem.” diyor.
Science Magazine. 15 Mart 2017.
You must be logged in to post a comment Login