Kafkasya: Genlerin ve Kültürlerin Karmaşık İlişkisi

Kafkasya bölgesindeki antik popülasyonlar üzerinde yapılan yeni bir araştırma, Bronz Çağ’daki Avrasya bozkırları ve Kafkas Dağları popülasyonları arasındaki karmaşık ilişkiyi gösteriyor.

Maykop kültürünü gösteren Marinskaya 5 adlı bir mezar höyüğü. C: A. Kantorovich

Günümüzde Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran ve Türkiye’nin kısımlarını kapsayan Kafkasya hem genetik hem de kültürel açıdan oldukça önemli bir kesişim noktasıdır. Bugün dünyanın en fazla dilbilimsel çeşitliliğine sahip bölgelerinden birisidir ve geçmişte Kafkasya’dan popülasyonlar günümüz Avrupalılarının genetik yapılarını şekillendirmede rol oynadılar.

Bölgedeki zengin arkeolojik kayıtlar Üst Paleolitik Dönemden beri yoğun bir şekilde insanlar tarafından kullanıldığını gösteriyor. Yiyecek üretimine dayalı Neolitik yaşam tarzı ise MÖ 6000 yılından sonra başladı. Doğal kaynaklar açısından zengin olan bu bölge, kuzey Mezopotamya’da büyüyen şehir merkezi ekonomileri için gittikçe artan bir öneme sahip oldu. MÖ 4. binyıla ait arkeolojik kayıtlar ise Maykop ve Kura-Aras isimli iki ana Bronz Çağ kültürünün varlığını gösteriyor.

(Güney Kafkasya’da Binlerce Yıldır Süren Genetik Süreklilik Söz Konusu)

Maykop kültürü, yeni bir sosyal organizasyon sistemini yansıtan büyük ve zengin mezarları ile tanınır. Kura-Aras ise kuzey ve güney arasındaki bağlantıyı göstererek Kafkas dağının iki kanadında da bulunmuştur.

MÖ 5. binyıldan beri Yakın Doğu, Kafkasya, Avrasya Bozkırları ve Orta Avrupa arasında bir bağın olduğu hem arkeolojik hem de genetik açıdan gösterildi. Bu durum ise MÖ 4. binyılda tekerlek ve vagon, bakır alaşımları, yeni silahlar ve evcilleştirilmiş yeni koyun soyları gibi teknolojilerin gelişmesiyle daha da arttı. Böyle bir bağ Avrasya Bozkırlarındaki Yamnaya kompleksinin kültürel ve genetik oluşumu için oldukça önemliydi.

MÖ 3. binyılda tekerlekli ulaşım ile artan yer değiştirme kabiliyeti ve göçebe çoban uygulamalarının yoğunlaşması Yamnaya ile yakından bağı olan popülasyonların hızlı bir şekilde büyümesine yol açtı ve bu duruma daha büyük sürülerin idare edilmesine yardımcı olan atların evcilleştirilmesi de yardımcı oldu. En nihayetinde ise bu popülasyon büyümesi günümüzdeki Avrupa ve Güney Asya’nın atasal soyuna büyük ölçüde katkıda bulundu. Sonuç olarak Kafkasya bölgesi Avrasya’nın tarih öncesinde ve genetik çeşitliliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynadı.

Asya’nın batısından gelmiş Yamnaya çobanlarından dördünün gömülü olduğu bir mezar. C: A. Kalmykov

Daha önceki antik DNA çalışmaları sayesinde doğudan batıya doğru kendine has bir Avrupa avcı-toplayıcı atasal soyunun bulunduğu biliniyor. Bu atasal soy ise kuzeybatı Anadolu çiftçilerine yakından bağlantılı olan erken dönem Avrupa çiftçilerinden oldukça farklı.

Yapılan en sonki çalışma ise günümüzde görülen genetik yapıların ne zaman ve nasıl oluştuğunu araştırmayı ve tarih öncesi zamanlardan beri var olup olmadıklarını test etmeyi amaçladı. Aynı zamanda, Kafkasya’nın geçmişteki gen akışını sağlayan bir kanal olarak ve daha geniş bir çaptaki genetik ve kültürel yapıyı şekillendirmedeki rolünü karakterize etmeye çalışıldı.

(Hindistan’ın Tarih Öncesi, Antik DNA ile Baştan Yazılıyor)

Max Planck İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün Avrasya Departmanı tarafından yürütülen çalışmada Kuzey Kafkasya’nın dağlık bölgelerinden ve bozkırlarından gelen 6.500 ila 3.500 yıllık 45 bireye ait iskelet kalıntılarının incelendi.

Max Planck Enstitüsü’nde moleküler antropoloji grubunun lideri ve bu çalışmanın başındaki Dr. Wolfgang Haak “Neolitik Dönemin başlangıcında yani MÖ 5000 yıllarında evcilleştirilmiş hayvan ve bitkiler ile birlikte yerleşik hayat tarzı başladığında Kafkasya’nın güneyindeki popülasyonların kuzeye yayıldığını ve Avrasya bozkırlarından göçebe popülasyonlarla karşılaştıklarını kabul ediyoruz. Genel olarak genetik sınırlar aynı zamanda ekolojik ve coğrafi bölgelere de karşılık gelir, yani dağlar ve bozkırlar. Diğer bir yandan bugün ise Kafkas dağları gen akışına karşı daha büyük bir bariyer” diyor.

Yapılan çalışma Bronz Çağı göçlerine ait ayrıntılı bir resim çiziyor. Kafkasya güneyine ait atasal soya sahip insanlar MÖ 5. binyıldan itibaren dağ sırasının kuzeyinde bulunuyorlardı. Bu insanların MÖ 4. binyıldaki Erken Bronz Çağı Maykop kültürünün temelini oluşturmuş olma ihtimali yüksek. İlginç bir şekilde, test edilen Maykop bireyleri de yakınlardaki antik bozkır gruplarından genetik olarak farklılar.

Aynı zamanda Erken Bronz Çağı esnasında Kafkasya’dan ve Avrupa’nın doğusundan bozkır bölgesine doğru hafif bir gen akışı yaşandığı gözlemlendi ve bu MÖ 3. binyıldaki bozkır göçebelerinin aşırı popülasyon büyümesi gösterdikleri döneme denk geliyor.

Çalışmada bahsi geçen arkeolojik kültürlerin mekansal ve zamansal dağılımlarını gösteren haritalar. C:Nature Communications| Chuan-Chao Wang et al. 2019

Arkeoloji grubunun eş-direktörü Sabine Reinhold “MÖ 3. ve 2. binyılları sırasında Kuzey Kafkasya’da yaşayan bütün insanlar arkeolojik açıdan farklı kültürel gruplar olarak tanımlanmalarına rağmen benzer bir genetik yapı taşıyorlardı. Mezarlarının arkeolojik analizine göre Yamnaya veya Katakomb kültürlerine ait bireyler, dağlarda ve dağ eteklerinde yaşamış Kuzey Kafkasya kültürüne ait bireylerden genetik olarak birbirlerinden ayırt edilemez durumdalar. Yerel veya küresel kültürel katkılar açık bir şekilde ortak biyolojik kökenlerden daha önemli” diyor.

Kafkasya’daki günümüz insan popülasyonları karşılaştırıldığında Büyük Kafkas Dağı sırası boyunca kuzey ve güney arasında çok açık bir ayrım görünüyor. Bu yeni araştırmada elde edilen veriler ise gösteriyor ki bu durum Bronz Çağı sırasında farklıydı.

(Arkeoloji ve Genomik Bilimi Arasındaki Zorlu İlişki)

Bronz Çağı’ndan biraz zaman sonra bozkır popülasyonlarından günümüz Kuzey Kafkasya popülasyonlara gen akışı yaşanmış olmalı ki bu durum onları hala Bronz Çağı profilini koruyan Kafkasya’nın güneyindeki popülasyondan ayırıyor. Arkeolojik ve tarihi kayıtlar ise Demir Çağı ve Orta Çağ esnasında çok sayıda insan akınına uğradığı öne sürüyor fakat bunu test edebilmek için bu zaman dilimlerinden antik DNA verisine ihtiyaç var.

Sonuçlar Kafkasya’nın tarih öncesi dönemde insanlar için bir bariyer olmadığını ortaya çıkarıyor. Bunun yerine bozkır ve kuzey dağları arafazı olan ekolojik bölgeler, güneyden ve yakınındaki Avrasya bozkırlarından kuzeye doğru kültürel yeniliklerin transfer bölgesi olarak görülebilir.

Kafkasya’daki en yüksek dağ (5642 m) olan Elbrus Dağının ikiz tepeleri C: Sabine Reinhold

MÖ 3. binyılda Yamnaya kültürünün bir parçası olan bozkır insan gruplarının genişlemesiyle bağlantılı büyük çaplı popülasyon değişimleri, önemli teknolojik yeniliklerin Mezopotamya’dan Avrupa’ya doğru taşınması ile uzun süredir ilişkilendiriliyor. İlk vagonların ve metal silahların yayılması üzerine yapılan yakın zamandaki çalışmalar bu alışverişin Avrupa, Kafkasya ve Mezopotamya arasında çok daha erken zamanda başladığını gösterdi.

Kafkasya sınırındaki Yamnaya bireylerinin genomları ise az miktarda gen akışı yaşandığının izlerini taşıyor. Bu genetik değişimler aynı zamanda Avrupa’nın güneydoğusunda komşu olan çiftçi popülasyonlar için de ayırt edici nitelikte. Detaylı yapılan bu araştırma gösteriyor ki bu az miktardaki gen akışı Maykop popülasyonu ile bağlantılı olamaz, yani batıdan gelmiş olmalı.

Alman Arkeoloji Enstitüsü Avrasya Departmanının direktörü Prof. Svend Hansen “Bu batıdan az miktardaki genetik izler kesinlikle olağanüstü ve MÖ 4. ve 3. binyıldaki Globüler Amfora Kültürü gibi bozkır ve batılı grupların arasındaki etkileşimleri gösteriyor” diyor.

Yani görünüyor ki MÖ 4. binyıldaki dünya, bozkır göçebe çobanlarının geniş çaplı yayılmalarının çok daha öncesinde oldukça iyi bir bağlantı içindeyi. Bu denli geniş çaplı bağlantı içindeyken sadece teknolojik yenilikleri değil aynı zamanda genlerini de değiş-tokuş ettiler ve bu tek yönlü değildi.

Kuzey Kafkasya’nın kuzeydoğu kuru bozkırlarındaki bireyler Sibirya, Kuzeydoğu Asya ve Amerikalara kadar ulaşan derin genetik izler de gösteriyorlar. Max Planck Arkeogenetik Departmanının direktörü Johannes Krause “Bu durum, Avrasya’nın insan tarih öncesi dönemi için oldukça heyecanlı ve gizemli hikayeler barından bir bölge olduğunu gösteriyor. Amacımız ise arkeolog ve antropologlar ile yakın işbirliği içinde olup bunları araştırmak.”


Science Daily. 4 February 2019.

Makale: Chuan-Chao Wang, Sabine Reinhold, Alexey Kalmykov, Antje Wissgott, Guido Brandt, Choongwon Jeong et al. Ancient human genome-wide data from a 3000-year interval in the Caucasus corresponds with eco-geographic regionsNature Communications, 2019; 10 (1) DOI: 10.1038/s41467-018-08220-8


Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü mezunu ve Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü ile yandalı var. Paris Diderot Üniversitesi'nde Genetik yüksek lisansını tamamladı ve Jacques Monod Enstitüsü'nde Paleogenomik laboratuvarında doktorasına devam ediyor. Araştırma alanları: Fransa'daki Neolitik Dönemden itibaren antik insan popülasyonlarının demografisi ve dinamiği, nadir görülen genetik hastalıkların evrimi ve Orta Çağ Fransızlarının genetik yapısı.

You must be logged in to post a comment Login