1935’te bir gözetleme uçağından fark edilen Çoğa Zenbil, Mezopotamya dışında inşa edilmiş birkaç ziggurattan biriydi.
1935’te İran’ın güneybatısındaki Huzistan bölgesi üzerinde bir keşif uçuşu yapan petrol araştırmacıları, manzara üzerinde tuhaf görünen bir tepeye dikkat çekti. Görüntüler hakkında bilgilendirilen İran Arkeoloji Enstitüsü, Elam krallığının eski başkenti Susa yakınlarında kazı yapan Fransız arkeoloji heyetiyle temasa geçti.
Roland de Mecquenem liderliğindeki Fransız arkeologlar höyüğü incelediklerinde, bir şehrin kalıntılarını içerdiğini buldular. Daha sonraki çalışmalar, höyüğün kalbinde, Mezopotamya bölgesi dışındaki en iyi korunmuş zigguratlardan birini ortaya çıkaracaktı.
(İlgili: Mezopotamya: İki Nehrin Arası)
Elam Şehri
Yöre halkı tepeyi “sepet şeklindeki höyük” anlamına gelen Chogha Zanbil (Çoğa Zenbil) olarak biliyorlardı. 1936 yılında Mecquenem başkanlığında kazısına başlanan alanın resmi adı da bu oldu.
Fransiz ekip, höyüğü bir Elam kralı olan Untaş-Napirişa tarafından inşa ettirilen antik Dur Untaş (“Untaş Şehri”) olarak tanımladı. Yüzyıllar boyunca bölgeye hakim olan köklü Elam kral soyundan gelen Untaş-Napirişa, MÖ 13. yüzyılın başlarında hüküm sürmüştü.
Basra Körfezi’nin doğusu ve kuzeyindeki plato boyunca uzanan Elam, bugünün İran ve Irak sınırında yer alıyordu. Baş hükümdarı, Susa antik kentinden hüküm süren bir liderler federasyonundan oluşuyordu. Elamlı zanaatkarlar, ya gözde tebaalara kraliyet armağanı olarak ya da tanrılara adak olarak kullanılan tören silahlarıyla ünlüydü.
Bu bölgenin insanları kendilerine Hatami diyorlardı. Elam ismi, arkeologlar, krallığa çok sayıda referansın olduğu Eski Ahit’teki İbranice terimi benimsediklerinde popüler kullanıma girdi. Yaratılış’ta (Genesis (14:1)) Kedorlaomer olarak adlandırılan bir Elam kralı, geleneğe göre Elam’ı ve daha geniş bir bölgeyi MÖ 18. yüzyılda Sümer kralı Hammurabi ile aynı zamanda yönetir. Tarihçiler, Kedorlaomer’in tarihi bir figür olup olmadığını bilmiyorlar, ancak İncil referansları Elam’ın bölgesel önemini yansıtıyor.
Zigguratın Ortaya Çıkarılması
1939’da II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi Fransız arkeologların Çoğa Zenbil’deki ve Susa’da ana alandaki çalışmalarını askıya aldı. Çalışmanın nihayet yeniden başlaması için on yıldan fazla bir süre beklenecekti. İran’daki Fransız arkeoloji heyetinin yeni atanan başkanı Roman Ghirshman, bu süre sonunda bölgedeki kazılara devam edecekti.
Ukrayna Harkov doğumlu Ghirshman, 1917 Rus Devrimi’nin ardından göç ederek Fransa’da arkeoloji alanında kariyer yapacaktı. Sasani-Fars şehri Bishapur (İran) ve Afganistan’daki antik Kuşan şehri Bagram’daki kazılar da dahil olmak üzere bir dizi başarılı projeyle puan topladı. Susa’da devam eden kazılara odaklanan Fransa’nın İran’daki arkeoloji heyetine atanmasıyla birlikte Ghirshman, 1951’de Choğa Zenbil’deki kazıya yeniden başladı.
Dikkatlerini höyüğe çeviren ekip, basamaklı bir piramit veya ziggurat ortaya çıkarmak için toprağı katman katman soydu. Ghirshman, üç katlı yapının bir zamanlar beş katlı olduğunu (üstteki tapınak dahil) ve başlangıçta bazı tahminlere göre 51 metreden daha uzun olduğunu belirledi.
Ziggurat, Mezopotamya mimarisinin en yüksek ifadesiydi. Bu yapılar kerpiç tuğlalarla inşa edildiğinden, Mezopotamya zigguratlarının çoğu kötü korunmuş durumda bulundu. Çoğa Zenbil ise bir istisna. Mezopotamya dışındaki en büyük ve türünün en iyi korunmuş olanı.
Ghirshman ve arkeolog ekibi, Çoğa Zenbil sahasında dokuz mevsim geçirecek ve oradaki Elam yapılarının kalıntılarını ortaya çıkarmak için sistemli bir şekilde çalışacaklardı. Birkaç küçük tapınağı ve yükselen zigguratı çevreleyen koruyucu şehir surlarının yakınında bir kraliyet yerleşkesi inşa edilmişti.
Kutsal Şehir
Ziggurat, Ghirshman’ın ana tanrıça Pinikir de dahil olmak üzere Elam tanrılarına adanmış tapınakları ortaya çıkardığı Dur Untaşı’nın merkezi, kutsal alanına hakim. Kutsal alanın ötesinde, tuğla, alçı sıva, mayolika ve cam kullanılarak inşa edilmiş, zengin bir şekilde dekore edilmiş saraylardan oluşan kraliyet yerleşkesi uzanıyordu. Yeraltında, bir hipogeum tonozlu mezar odaları içeriyordu.
Ziggurat, iki ana Elam tanrısı olan Inshushinak ve Napirisha’ya adanmıştı. Bu tanrıları seçen Untaş-Napirişa, yeni şehrin yerel bir dini merkez rolünü aşmasını ve Susa’ya eşit (hatta onu gölgede bırakan) olmasını amaçlamış olabilir. Elamlıların bölgesel güç ve güveninin artmasıyla aynı zamana denk gelen Untaş-Napirişa’nın saltanatı; Susa’da bulunan kraliçesi Napirasu’nun muhteşem detaylı bronz heykeli ve Çoğa Zenbil’de bulunan sanat eserleri gibi kayda değer sanat eserleri üretti.
Ancak Untaş-Napirişa’nın ölümünden sonra kompleks bitirilemedi. Tuğlalar kullanılmadan üst üste dizildi ve kraliyet mezar tonozları boş kaldı. Alan yağmalanmaktan kurtuldu ve terk edildiği MÖ 1000’e kadar bir hac yeri oldu.
MÖ birinci binyılda Elam, bölgenin büyük güçleri için değerli bir rakip olsa da, askerleri MÖ 7. yüzyılın ortalarında Çoğa Zenbil’i yağmalayan (ama yok etmeyen) Asurbanipal ve Asurluların üstesinden gelebilecek durumda değildi. Yüz yıl sonra, Elam, Pers İmparatorluğu’na dahil edildi. Eserleri, 2.500 yıl sonra, sömürgecilik ve petrol çağında yeniden keşfedilene kadar gömüldü ve unutuldu.
National Geographic. 21 Temmuz 2022.
You must be logged in to post a comment Login