Ateş yakma becerisi, insanlara doğal yaşamın egemenliğini bahşetti. Yapılan bir çalışma, eski insanların ekosistemin tamamını ateşle değiştirdiği zamana ait en erken kanıtları karşımıza çıkarıyor.
Science Advances‘ta yayımlanan çalışma, erken insanların ekosistem mühendisleri olduğunu belgelemek amacıyla Doğu Afrika’da bulunan Malawi Gölü’nün kuzey kıyılarındaki paleo-çevre verilerini, arkeolojik kanıtlarla (92.000 yıl öncesine kadar giden yoğun taş eser toplulukları) birleştiriyor. Erken insanlar ateşi, bölgedeki ormanların yeniden büyümesini önleyecek şekilde kullandılar ve bugün var olan geniş bir çalılık alanı yarattılar.
Çalışmanın öncü yazarı Jessica Thompson, “Bu, insanların ekosistemlerini ateşle temelden değiştirdiğine tanık olduğum en erken kanıt.” diyor. “Geç Buzul Çağı’nda insanlar, tamamen yeni yollarla ateşi kullanmayı öğreniyorlardı. Bu durumda çıkardıkları yangınlar, bölgenin ormanlarının bugün gördüğümüz açık ağaçlık alanlarla yer değiştirmesine sebep oldu.”
(İnsanlar Ateşi Kontrol Etmeyi Ne Zaman Öğrendi?)
Thompson; ABD, Afrika, Avrupa, Asya ve Avustralya’daki enstitülerden 27 farklı uzmanla birlikte çalışmayı gerçekleştirdi. Thompson, arkeolojik çalışmayı Malawi Müzeler ve Eserler Bölümü, girişimleri çalışmanın arkeolojik bölgelerinin tarihine yönlendiren Oslo Üniversitesi’nden David Wright ve Penn Devlet Üniversitesi’nden Paleo-çevre analizlerini yürüten Sarah Ivory ile iş birliği içinde yürüttü.
Araştırmacılar tarafından incelenen eserler, en az 315.000 yıl öncesine dayanan Orta Taş Devri’nde Afrika boyunca üretilen türdendi. İlk modern insanlar, bilişsel ve sosyal karmaşıklığa dair kayda değer ilerleme gösteren Afrika arkeolojik kaydı ile birlikte ilk kez bu dönemde ortaya çıktılar.
Ivory ile yaptıkları konuşma, verilerinde gözlemledikleri desenleri anlamalarını sağlamadan önce Thompson ve Wright, bölgede arkeolojik çalışmanın yapıldığı birçok dönem kaydettiler. Araştırmacılar bölgesel arkeolojik kaydın, ekolojik değişimlerin ve Malawi Gölü yakınlarındaki alüvyon yelpazelerinin gelişiminin aynı dönemdeki kökene ait olduğunu buldu ve birbirleriyle bağlantılı olduklarını öne sürdü.
Malawi Gölü’nün su seviyesi, çağlar boyunca şiddetle dalgalandı. En sonuncusu 85.000 yıl önce biten gölün en kuru olduğu dönemler boyunca göl, iki küçük tuzlu su birikintisine döndü. Çalışmaya göre bu kuraklığı atlatan göl ve seviyesi o zamandan beri yüksek olarak devam ediyor.
Arkeolojik veri, sabit göl seviyesi döneminde gelişen yüzlerce kilometrelik alüvyon yelpazesi boyunca açılan 100’den fazla çukurdan toplandı. Paleo-çevre verisi, göl yatağının tabanına oturan ve daha sonra bir mavnadan delinen uzun bir tortu merkezinde toplanan kömür ve polenlerin sayısına dayanıyor.
Araştırmacılara göre veri, bölgedeki tür zenginliğinin (farklı türlerin sayısının) düşmesinden kısa bir süre sonra kömür birikintisinde yükselişin meydana geldiğini ortaya çıkardı. Ekosistemde daha fazla istikrarın olduğunu gösteren mütemadiyen yüksek göl seviyelerine rağmen çalışmada göl yatağından alınan fosilleşmiş polen numunesinden elde edilen bilgiye dayandırılarak tür zenginliğinin son kurak dönemi takip ederek düştüğü keşfedildi. Ivory’nin açıklamasına göre bu beklenmedik bir bulguydu, çünkü önceki iklim döngüleri üzerinde yağmurlu çevreler, bolca türün yaşadığı zengin bir yaşam alanı sağlayan ormanlar geliştirdi.
“Bu son istikrarlı iklim döneminde gördüğümüz polen, eskisinden çok farklı.” diyor Thompson. “Bilhassa yoğun ve yapı bakımından kompleks ormanlık alanları gösteren ağaçlar, artık yaygın değildi ve sık sık gerçekleşen yangınlarla başa çıkabilen bitkilerden gelen polenlerle yer değiştirdi.”
Son kurak dönemden sonra arkeolojik bölgelerdeki artış; kömürde yükseliş ve ormanların yokluğuyla eşleşti, bu durum da araştırmacıların insanların ateşle ekosistemlerini değiştirdikleri anlamını çıkarmalarını sağladı. Uzun vadede çevresel etkilerin ölçeği, avcı-toplayıcılardan ziyade tipik olarak çiftçiler ve çobanlarla ilişkilendirilen bir şeydir. Bu durum, erken ekolojik manipülasyonun modern insanlarla eşit düzeyde olduğunu öne sürüyor ve arkeolojik kayıtların neden oluştuğunu da açıklayabilir.
Araştırmacıların açıkladığına göre iklim değişiklikleriyle eşleşen yanmalar, bölgede milyonlarca eserin korunmasına olanak sağlayacak koşulları oluşturdu. “Eğer onu durduracak bir şey yoksa toprak yokuş aşağı yuvarlanır. Ağaçları kaldırın ve yağmur yağdığında bu çevrede yokuş aşağı kayan bol miktarda toprak olur.” diyor Wright.
Araştırmacıların notlarına göre bölgedeki kurak koşullardan nemli koşullara önceki geçiş, benzer bir alüvyon yelpazesine sebep olmadı ve aynı kömür artışıyla devam etmedi.
İnsanların bu çevreleyi neden yaktığı bilinmiyor, diyor Thompson. Thompson’ın açıklamasına göre Avcı-toplayıcılık davranışı olarak belgelenen, avcı-toplayıcılığa olanak sağlayan mozaik yaşam alanları oluşturmak için kontrollü yangınlarla deney yapmış olmaları muhtemel. Yangınlarının kontrolden çıktığını ya da sıcaklık, pişirme ve sosyalleşme sağlayacak çevrelerinde yakıt yakan insan sayısının çok olması da sebeplerden olabilir.
“Öyle ya da böyle, insan aktivitesi sonucu meydana geldiği aşikâr.” diyor. “Bu durum erken insanların uzun bir dönem boyunca doğa tarafından kontrol edilmek yerine doğa üzerinde kontrolü ele aldığını gösteriyor. İnsanlar tabiatın tamamını değiştirdi ve daha iyi ya da kötüye giderek çevreyle ilişkimiz bugün hala devam ediyor.”
Yale University. 5 Mayıs 2021.
Makale: Thompson, J. C., Wright, D. K., Ivory, S. J., Choi, J. H., Nightingale, S., Mackay, A., … & Gomani-Chindebvu, E. (2021). Early human impacts and ecosystem reorganization in southern-central Africa. Science Advances, 7(19), eabf9776.
You must be logged in to post a comment Login