İnsan Etkisi Hayvanlar Dünyasını Nasıl Yeniden Şekillendirdi?

Tarım ve hayvancılığın yükselişiyle gelen insan etkileri, doğal memeli topluluklarını Buzul Çağı’ndaki yok oluşlar kadar derinden etkilemiş.

Sonsuza dek kayboldu: Thylacine (Tazmanya kaplanı), Avustralya’daki bir mağarada bulunan 17 büyük memeli türünden biriydi ve son 10.000 yılda insan faaliyetleriyle tamamen değişime uğramış ekosistemleri temsil ediyordu. C: Macquarie Üniversitesi

Altı kıtadan elde edilen fosil kemiklerini kapsayan 50.000 yıllık hayvan tarihini inceleyen yeni bir araştırma, insanların dünya genelindeki memeli topluluklarını nasıl kökten değiştirdiğini ortaya çıkardı.

Biology Letters dergisinde yayımlanan uluslararası çalışma, son Buzul Çağı sırasında memeli topluluklarının, doğal iklim bölgelerine ve coğrafi engellere bağlı olarak kıtalar arasında belirgin örüntüler oluşturduğunu gösteriyor. Ancak yaklaşık 10.000 yıl önce tarımın başlamasıyla birlikte, sadece bir avuç hayvan türü insanlar ile birlikte yayıldı ve bu doğal sınırları sonsuza dek karıştırdı.

Çalışmanın ortak yazarlarından Macquarie Üniversitesi Doçent Doktoru John Alroy, “Araştırma, tarım ve avcılığın, ekosistemleri yeniden düzenleyen güçlü küresel güçler olarak nasıl birleştiğini gösteriyor; bu durum, günümüzde bile koruma sorunları yaratmaya devam ediyor” diyor.

Araştırmacılar, son Buzul Çağı’ndan (özellikle yaklaşık 11.700 yıl önce sona eren Geç Pleistosen jeolojik döneminden) kalan tür listelerini, bu Buzul Çağı’nın sona ermesiyle başlayan mevcut dönemimiz Holosen’e ait listelerle karşılaştırdılar.

(İlgili: Kitlesel Yok Oluşlardan Kurtulan Memeliler, ‘Genel Yiyici’ Değildi)

Tazmanya Üniversitesi’nden koruma biyoloğu ve çalışmanın başyazarı Profesör Barry Brook, “Geçtiğimiz 50.000 yılı kapsayan, birden fazla kıtadaki yüzlerce arkeolojik ve paleontolojik alandan elde edilen tür listelerini inceledik” diyor.

Pleistosen döneminde, iklim değişimleri gibi doğal faktörler ve sıradağlar ile okyanuslar gibi fiziksel engeller, büyük memeli topluluklarının yapısını şekillendiriyordu. Benzer iklimlerdeki hayvanlar birlikte yaşama eğilimindeydi ve bu da öngörülebilir kıtasal örüntüler oluşturuyordu.

Ancak Holosen, tür dağılımlarında çarpıcı değişikliklere yol açtı; bu değişiklikler, insanların tarımı geliştirmesi ve seçilmiş hayvan türlerini evcilleştirmesiyle doğrudan bağlantılıydı.

Evcilleştirme müdahalesi

Arkeolojik kayıtları inceleyen araştırmacılar, başta sığır, koyun, domuz ve atlar olmak üzere yalnızca 12 evcil türün, incelenen küresel alanların yaklaşık yarısında ortaya çıktığını ve bunun hayvan topluluklarının bileşimini temelden değiştirdiğini buldu.

Profesör Brook, durumu şöyle özetliyor: “Tarım başladıktan sonra, sadece bir avuç evcil hayvan türü insanlar ile yayıldı ve bu doğal sınırları karıştırarak, dünya çapındaki memeli topluluklarını yeniden şekillendirdi.”

Aşırı büyük bir etkiye sahip olan evcilleştirilmiş hayvanlar arasında, yakından tanıdığımız çiftlik hayvanları yer alıyordu.

Doçent Doktor Alroy, “Eşekler, koyunlar, keçiler, domuzlar ve köpekler dahil olmak üzere tüm evcil türlerin bir etkisi oldu” diyor. “Atlar ve inekler gibi büyük toynaklılar önemli, çünkü yüksek sayılarda bulundukları her yerde yiyecek kaynaklarını tekellerine alırlar.”

Çalışma, kuşları düzensiz fosil kayıtları nedeniyle ana analizden hariç tutsa da, Alroy, çoğunluğu Avrupa ve Orta Doğu’da olmak üzere 350’den fazla alanın 29’unda evcil tavukların da bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmacılar, evcilleştirilmiş hayvanların Holosen dönemindeki arkeolojik alanları binlerce kilometre uzaktan nasıl birbirine bağladığını göstermek için yeni bir bilgisayarlı kümeleme yöntemi geliştirdiler. Aynı zamanda, birçok yabani memeli türü, belirli bir küresel iklim değişikliği döneminde değil, her durumda insan varışını takiben yok oldu.

Evcil hayvanlar coğrafi olarak uzak bölgeler arasında yayıldığında, bu ekosistemler benzer bileşimlere sahip olmaya başladı. Örneğin, Avrupa ve Afrika’daki memeli toplulukları, her ikisi de Orta Doğu’dan evcilleştirilmiş türleri benimsedikten sonra daha da benzer hale geldi.

Megafaunanın ötesinde

İnsan etkileri neredeyse her yerde bulunsa da, Pleistosen dönemi yok oluşları, tıpkı Kuzey ve Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Madagaskar gibi, insanlar ile yerel türler arasında daha az evrimsel geçmişe sahip bölgelerde daha şiddetliydi.

Pleistosen’den sonra, tarımın etkisi de bölgeden bölgeye dramatik şekilde değişti. Yeni Gine ve Sri Lanka gibi bazı bölgeler minimal değişiklik yaşarken; Avrupa, Amerika, Avustralya ve Afrika’nın bazı kısımları en yüksek tür değişimi seviyelerini gördü. Bu da farklı hayvan türlerinin en büyük kaybı ve kazancı anlamına geliyor.

Geç Buzul Çağı’na ait önceki yok oluş araştırmaları, iri yapılı “megafaunanın” (dev tembel hayvanlar, yünlü mamutlar ve dev keseli hayvanlar gibi büyük hayvanların) yok oluşunu öne çıkarmıştı. Ancak bu araştırma, insan etkilerinin bu hayvanların yok olmasından çok sonra da devam ettiğini gösteriyor.

Alroy, çarpıcı bir gözlemi paylaşıyor: “Mamutlar gibi megafauna ortadan kalktığında, yiyecek rekabetinin olmaması nedeniyle hayatta kalan yabani türlerin popülasyonlarının artırmasını beklerdik, ancak bu gerçekleşmedi.”

Kümeleme analizi tür dağılımlarını gösteriyor

Ekip, “takip kümelemesi” (chase clustering) adı verilen yeni bir yöntem kullanarak, fosil alanlarını coğrafi konumlarına bakılmaksızın, çok benzer tür listelerine göre gruplandırdı. Alroy, analizin çarpıcı sonucunu şöyle ifade ediyor: “Evcil hayvan gruplamaları, binlerce kilometre uzaktaki alanları birbirine bağlarken, bu bölgelerdeki pek çok yabani memeli türü yok oluyor.”

Normalde, coğrafi olarak birbirine yakın olan alanlar, ortak iklim ve çevre nedeniyle benzer hayvan topluluklarına sahiptir. Ancak yeni yöntem, geleneksel yöntemlerin gözden kaçırdığı bir şeyi ortaya çıkardı: İnsan faaliyeti, aynı çiftlik hayvanlarını yayarak bu doğal deseni bozdu. Alroy, bu çalışmanın, takip kümelemesi yönteminin fosillerle ilgili araştırmalarda geniş çapta uygulanma potansiyeli olduğunu gösterdiğini belirtiyor.

Modern çıkarımlar

Bazı araştırmacılar, Dünya tarihindeki geçmiş tür yok oluşlarını, insanların avlanmasına veya büyük iklim değişikliklerine bağlar; oysa Pleistosen dönemindeki büyük iklim değişiklikleri, memeliler için çoğunlukla faydalı olmuş ya da yok oluşlarla eş zamanlı gerçekleşmemişti.

Ancak bu çalışma, avlanmayla ilişkili Pleistosen dönemi tür yok oluşlarının, Holosen’de çok farklı tarımsal etkilerle tamamlandığını gösteriyor.

Alroy, “Son 10.000 yıl içinde insanlar, yerel memeli topluluklarının yerini çok sınırlı sayıda evcilleştirilmiş türle tamamen değiştirdi” diyor. “Yok oluş sonrası ekosistemler, son 10.000 yıldır gerçek anlamda doğal değildi. Bu nedenle, Avustralya ve Amerika gibi en çok etkilenen bölgelerdeki ulusal parklarda, insanlar olmasaydı var olacak yerli büyük memeli türlerinin yarısından fazlası eksik.”

Alroy, Avustralya’dan da çarpıcı bir örnek veriyor: “Batı Avustralya’daki Tight Entrance Mağarası’ndaki bir kazı katmanı, thylacine, Tazmanya canavarı, Thylacoleo, Zygomaturus, ve soyu tükenmiş beş farklı kısa yüzlü kanguru türü dahil olmak üzere 17 büyük memeli türünü içeriyor. Bu, modern ekosistemlerle kıyaslanamayacak zenginlikte bir ekosistem gösteriyor.”


Macquarie Üniversitesi. 30 Eylül 2025.

Makale: Brook, B. W., Lyons, S. K., Carter, B. E., Gearty, W., Todorov, O. S., Aandahl, Z., & Alroy, J. (2025). Late Pleistocene faunal community patterns disrupted by Holocene human impacts. Biology Letters, 21(6), 20250151.

You must be logged in to post a comment Login