Aralarında altın madalyonların da bulunduğu eserler ve kurban edilmiş lama kemikleri, Titicaca Gölü çevresinde hac ritüelleri yapıldığını gösteriyor.
İnka İmparatorluğu Güney Amerika’nın Pasifik kıyılarına yayılmadan yüzyıllar önce, şimdilerde Bolivya olan Şili’nin kuzeyinde ve Peru’nun güneyinde bulunan alanda başka bir uygarlık yükselmişti.
Yaklaşık olarak MS 550 yılından MS 950 yılına kadar yaşamış olan Tiwanaku Devleti, Andlar’da yaşamış ilk bin yılın en güçlü üç devletinden biriydi, ancak 15. yüzyılda gücü üst boyutlara ulaşan İnkalarla karşılaştırıldığında, onlar hakkında oldukça az arkeolojik kanıt bulundu.
(1000 Yıllık Şaman Kesesinde Halüsinojenler Bulundu)
Tiwanakuların kültürü ve tarihi bugün hala bir sır olarak kalsa da bölgede yapılan yeni arkeolojik araştırmalar bazı boşlukları doldurmaya başladı. Yapılan çalışma, Tiwanaku eserleri ve kalıntıları hakkında detaylar içeriyor. Titicaca Gölü’nün yüksek rakımlı suları taranarak bulunan nesneler, bin yıldan daha fazla sürmüş olan And ritüellerinin oluştuğu zemini gösteriyor.
Tiwanaku ismi, günümüzde Bolivya’da yer alan hem Titicaca Gölü’nün sonunda güneyde bulunan bir Eski İspanyol dönemi şehrini hem de bu şehrin etkisindeki çevreye yerleşen kültürü temsil ediyor. O zamanlar diğer iki bölgesel güç ise, her ikisi de günümüzdeki Peru’da Tiwanaku’nun kuzeyindeki bölgeyi kontrol eden Wari ve Moche idi. Gölün çevresindeki Güneş Adası’nın sularında, içinde altın madalyonlar ve taş oymaların yer aldığı Tiwanaku eserleri bulundu. Dinsel ikonografiler ve objelerin konumları, daha sonra İnka İmparatorluğu tarafından da benimsenecek olan hac pratiklerinin bu ön imparatorluğun gelişmesinde önemli bir rolü olduğunu gösteriyor.
Araştırmanın yazarlarından arkeolog Charles Stanish, “Güneş Adası, tarihi MÖ 2700’lere kadar uzanan bir ada. MS 650 civarında Tiwanaku Devleti’nde çok önemli bir hac merkezi olmuştu.” diyor.
Stanish’e göre Tiwanaku şehrinde MS 800 yıllarında zirvedeyken 30.000 kadar insan bulunuyordu. Şehrin özenle hazırlanan geçitleri ve tapınakları tamamlandı. Bunlardan bir tanesi Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley arkeologlarından Alexei Vranich tarafından 3 boyutlu bir şekilde sanal olarak yeniden inşa edildi.
(İnka Öncesi Muhteşem Yapının 3 Boyutlu Modeli Yapıldı)
Çalışmanın eş yazarlarından Christophe Delaere, ilk olarak on yıldan daha uzun bir süre önce gölde dalış yaparken sualtı arkeolojik birikintileri tespit etti. Daha sonra 2013’te o ve meslektaşları, Güneş Adası’ndaki Khoa resifine yeniden döndüler.
Dalış ekibi, lapis lazuli (lacivert taşı) puma ve turkuaz kolyeler gibi yarı değerli oymaların yanı sıra, Ekvador’un sıcak sularından en az 2000 kilometre uzağından taşınan değerli dikenli istiridye kabukları keşfetti. Ayrıca birçok eserde, yüzünün dışına taşan ışınlarla tanrıyı betimleyen altın madalyonlar ve sigara içen jaguar şeklindeki seramik tütsü brülörleri gibi dini ikonografiler de yer alıyordu. Dalıcılar aynı zamanda burada çok sayıda hayvan kemiği, karabatak gibi su kuşlarına ve çamur ördeklerinin yanı sıra kurbağalar, balıklar ve lamalara ait kalıntılar da keşfetti.
Delaere ve çalışma arkadaşları tarafından yapılan sonraki analizlerle bu lama kemiklerinin kaynaşmamış oldukları anlaşıldı. Bu, bunların en azından birinin bebek diğer üçünün ise yavru bireyler olduğunu gösteriyordu. Ekip, ayrıca altın kulak püskülleri ve başka süslü giysiler de buldu. Bunlar muhtemelen kurban edilmeden önce lamalara takılan şeylerdi.
Araştırmanın eş yazarlarından biri olan, Pensilvanya Eyalet Üniversitesi Antropoloji bölümünden Doç. Jose Capriles, bu genç yamaların nasıl öldüğünü gösteren açık işaretlerin olmadığını söylüyor. Ancak daha sonraki zamanlardan kanıtlara dayanarak, hayvanların göğüslerinin etrafına küçük kesikler atılarak ve aort damarları kalplerinden çıkarılarak kurban edilmiş olabileceği söylenebilir.
Capriles, “Bildiğimiz kadarıyla onları boğmuş da olabilirler.” diyor.
Kalıntıların konumlandığı yere dayanılarak, resifin etrafındaki keşfedilen antik çapanın, emanetlerin ve kurban edilmiş hayvanların bir gemiden atıldığı düşünülüyor.
Yetişkin lamalar oldukça büyüktü ve onları Titicaca Gölü’nün çoğu zaman fırtınalı ve çırpıntılı sularında taşımak, taşımacılık açısından oldukça zorlayıcı olurdu. Vranich sonuç olarak Tiwanakuların, taşınmalarının kolay olmasından dolayı genç lamaları tercih etmiş olabileceklerini söylüyor.
Bulunan yeni eserler, Tiwanaku kültürünün MS 800 civarında bir büyüme ve gelişme dalgası yaşadığına dair gittikçe daha da güçlü kanıtlar sağlıyor. Yeni çalışmaya dahil olmayan Vranich, “Bu, Tiwanaku’nun o küçük havzasından ne zaman dışa doğru genişlemeye başladığı konusunda çok daha güçlü bir fikir veriyor.” diyor.
Arkeologlara göre sebepleri hala belirsiz de olsa, Tiwanaku kültürü bu zaman zarfında oldukça değişti. Yapılan yapılar küçük, kompakt binalardan (muhtemelen nüfus akışını sağlamak için) büyük ve açık kamusal alanlara dönüştü. Viranch, “Bu noktada Tinawaku, artık herkesçe bilinen bir devlet oldu.” diyor.
Dalınarak elde edilen eserlerin radyokarbon tarihlemeleri de onların çoğunluğunun bu zaman dilimine yani MS 794-964 arasına ait olduklarını gösteriyor. Stanish, göldeki ritüel emanetlerinin muhtemelen Tiwanaku çevresindeki daha geniş bir hac ritüelinin parçası olduğunu söylüyor.
Şehir göl kıyısından 19 kilometre uzakta, 1 günlük yürüme mesafesinde yer almasına rağmen ,yolcular yol boyunca çok sayıda önemli dini durakta durduklarından buradaki seyahatleri yaklaşık 2 haftada tamamlanıyordu. Duraklardan biri ve muhtemelen son durak, Tiwanakular zamanına tarihli bir düzine arkeolojik yerleşimin bulunduğu Güneş Adası’ydı. Adanın sonunda, kuzey kısımda puma şekilli bir tören yapısı da bulunuyordu. Vranich burada görmekte olduğumuz şeyin, hac kuyruğunun sonunda sunulan ritüel hediyeleri olduğunu söylüyor.
Yazarlar makalelerinde, Sömürgeci İspanyol vakanüvislerinin Copacobana ve Güneş Adası arasında inşa edilmiş büyük bir İnka hac yapısının bulunduğunu belgelediğini ve su altı tanrıları ile onlara sunulan hediyeler hakkında çeşitli efsaneleri derlediklerini belirtiyor.
Bölgeyi kontrol eden herhangi bir büyük güç olmadan geçen birkaç yüzyılın sonunda İnkalar, Tiwanaku şehrini önemli bir ritüel merkezi haline dönüştürdü. İnka imparatorluğu, ona kalan mirası aynı yerleşimlerin bazılarını kullanarak ve hac rotalarını taklit ederek ve mirasını önceki medeniyetlerle ilişkilendirerek meşrulaştırmaya çalışmış olabilir.
Araştırmacılar, ayrıca Koaf resif alanında çok sayıda İnka dönemi eserine de ulaştı. Bunlar kimi zaman İnkaların suya bırakmadan önce hediyelerini koydukları taş kutulardan ayırt ediliyordu.
Vranich, bugün bile insanların genellikle Güneş Adası ve ondan daha küçük olan Ay Adası arasından, imparatorlukları aşan bu “kutsal yere bir devamlılık getirerek” göle hediye olarak seramikler ve onun benzeri eserleri bıraktığını söylüyor.
Ritüellerin Tiwanaku halkı için başlardaki önemiyse bundan daha açık değil. Stanish, bu uygulamanın Tiwanaku kültürünün seçkin sınıfını meşrulaştırmakta büyük rol oynadığına inanıyor.
Araştırmanın yazarları, “Tiwanaku devletinin ortaya çıkışı ve sağlamlaşması belirli bir ikonografi ve mimaride kendini gösteren bir dinin büyümesi ve genişlemesi ve onları birbirine bağlayan ritüellerle yakından ilişkiliydi.” diyerek, sözlerine burasının “Uç bir konumda bulunan bir kültten çok daha fazlası.” olduğunu ekliyorlar. Khoa Resifi’ndeki ritüeller de muhtemelen, Titikaka Gölü’nün kıyılarından Güneş Adası’nı görmek oldukça kolay olduğundan tiyatral bir görüntü için yapıldı.
Bu ritüellerin bir kısmı, buna lamaların kurban edilmesi de dahil, günümüzde Aymara halkı tarafından hala devam ettiriyor. Aymara halkı arasında bir lama kurbanına şahit olan Vranich, “Onların hiçbir zaman kurban etme alışkanlığını bıraktıklarını sanmıyorum. Bu ,kanın toprağa sunulması, böylece toprak doğurganlık kazanıyor.” diyor.
Smithsonian. Joshua Rapp Learn. 1 Nisan 2019.
Makale: Delaere, C., Capriles, J. M., & Stanish, C. (2019). Underwater ritual offerings in the Island of the Sun and the formation of the Tiwanaku state. Proceedings of the National Academy of Sciences, 116(17), 8233-8238.
You must be logged in to post a comment Login