Bir çocuğun fosilleşmiş çene ve dişlerinin tarihlendirilmesi, akrabalarımızın sanılandan daha önce yüksek rakımlarda yaşadığını gösteriyor.
Arkeologlar, 40 yıldan daha uzun bir süre önce Etiyopya yaylalarında fosilleşmiş çenesi ve dişleri keşfedilen erken bir insan çocuğunun hikayesini yeniden yazıyor. Bilim insanları, görünüşe göre Homo erectus olan bu insanların iki milyon yıl önce bu yüksek rakımlı platoda yaşadığını ortaya çıkarmak için yüksek teknolojili görüntüleme kullandılar. Çalışmaları, evrimsel yolculuğumuzun erken dönemlerinde bile Homo atalarımızın sıcak Afrika ovalarıyla sınırlı kalmadığına dair daha fazla kanıt sunuyor. Bunun yerine, daha sonra dünyaya yayılma yeteneklerinin bir habercisi olan çeşitli ortamlardan yararlanıyorlardı.
Ekip, dişleri ve çeneyi daha önce hiç olmadığı kadar analiz etti ve bulgularını Science dergisinde yayımladı. Dişleri diğer erken Homo türlerinin dişleriyle karşılaştırdılar ve çocuğun Homo erectus olduğunu öne sürdüler. Yazarlar, bu grubun fosille birlikte bulunan Oldowan teknolojisine ait bol miktarda taş aletin yanı sıra bölgede bulunan ve neredeyse aynı zaman dilimine ait daha gelişmiş Aşölyen aletlerini de yapmış ve kullanmış olabileceğini söylüyor. Yazarların teorisine göre bu durum, bu erken insanların yüksek rakımlı bir ortama hızla adapte olduklarını gösteriyor.
(İlgili: Homo Erectus’ta Cinsiyetler Arası Boyut Farkı Vardı)
Roma’daki Sapienza Üniversitesi’nde arkeolog olan çalışmanın ortak yazarı Margherita Mussi ve meslektaşları iki tekniği birleştirdi: argon-argon tarihleme ve yakın zamanda tamamlanmış bir paleomanyetik tarihleme analizi.
Fosil ve beraberindeki Oldowan eserleri daha önce 1.7 milyon ila 1.8 milyon yıl öncesine tarihlendirilmişti, ancak revize edilen tarihler, şimdi onları yaklaşık iki milyon yıl öncesine yerleştiriyor. Ekip ayrıca fosili incelemek ve hangi türü temsil ettiğini önermek için gelişmiş görüntüleme teknolojisi kullandı. Mussi, “Bu analiz bize dişlerin içinde son derece ayrıntılı bilgiler verdi ve hâlihazırda Homo erectus olarak değerlendirilen birçok dişle karşılaştırıldı.” diyor.
Araştırmacılar antik dişlere ve çeneye dayanarak çocuğun cinsiyetini belirleyemediler, ancak bu tür pek çok fosil erkek olarak kategorize edildiğinden, Mussi antik çocuğun “Küçük Garba” adını verdiği bir kız olduğuna karar verme özgürlüğünü kullandı.
Çocuğun kalıntıları 1981 yılında Melka Kunture kompleksi olarak bilinen önemli bir tarih öncesi sit alanında bulundu. Burası, Addis Ababa’ya 48 km uzaklıktaki Etiyopya yaylalarının birkaç kilometrekaresi boyunca uzanıyor. Yıllar boyunca, çene kemiği ve dişlerin önceki analizleri, sadece Homo erectus değil, aynı zamanda Homo habilis veya Homo rudolfensis de dahil olmak üzere çeşitli erken Homo türleriyle yakınlıklar önerdi.
Burada tam olarak hangi erken insanların yaşadığını belirlemek için numuneyi dünyanın dört bir yanına götürmek gerekiyordu.
Tıpkı Homo erectus’un tarih öncesi dünyanın büyük bir bölümüne göç etmesi gibi, çocuğun çene kemiği de sahibi öldükten yaklaşık iki milyon yıl sonra kendi imkansız yolculuğuna çıktı. Mussi, değerli kalıntıyı Fransa’nın Grenoble kentindeki Avrupa Sinkrotron Radyasyon Tesisi’ne elden taşımak için Etiyopya hükümetinden izin aldı. Son teknoloji görüntüleme tesisinde bulunan bir cihaz, hastanelerde yaygın olarak bulunanlardan 100 milyar kat daha parlak X-ışınlarıyla nesneleri ayrıntılı olarak analiz edebiliyor.
Avrupa Sinkrotron Radyasyon Tesisi, diş yüzeylerinin taç yükseklikleri ve şekilleri gibi dış özelliklerini ve mine ile dişin altındaki dentin arasındaki bağlantılar gibi iç özelliklerini gösteren bir dizi görüntü üretti. Ekip bunları çeşitli erken Homo türlerinin bilinen örneklerinde bulunan özelliklerle karşılaştırdı.
Bu analizin, Küçük Garba’nın Homo erectus, yani bizimkine çok benzeyen vücut oranlarına, karasal bir yaşam tarzına adapte olmuş daha uzun bacaklara ve daha büyük beyinlere sahip ilk antik ata türümüz olduğunu gösterdiğini söylüyorlar. Homo erectus aynı zamanda tüm insan türleri arasında en başarılı olanıydı, en azından şimdiye kadar. Yaklaşık 110.000 yıl önce son kaleleri olan Java, Endonezya’da yok olmadan önce, yaklaşık iki milyon yıl gibi şaşırtıcı bir süre boyunca hayatta kaldılar.
Eğer bu fosil Homo erectus’u temsil ediyorsa, bu türün Doğu Afrika’da bilinen ilk ortaya çıkışı olacak. Türün yaklaşık iki milyon yıl önce Güney Afrika’da görüldüğü bilindiğine göre bu tamamen akla yatkın. Ama bu kesin bir şey değil. Diş morfolojisi türlerin belirlenmesinde zengin bilgiler sunuyor ancak karşılaştırma yapılabilecek eski dişlerin sayısı binlerce ya da yüzlerce değil, sadece onlarca.
Yeni çalışmada yer almayan Tulsa Üniversitesi’nden paleoantropolog Miriam Belmaker, “Bu türe Homo erectus diyebileceğimizden emin değilim.” diyor. “Bu elbette Homo, ancak Homo ergaster ya da Homo rudolfensis olup olamayacağı konusunda jüri hala kararını vermedi, ki yazarların karşılaştıracak dişleri yoktu.
Çocuğun türü ne olursa olsun, ait olduğu topluluk Güney Afrika ve Büyük Rift Vadisi gibi yerleşik evrimsel sıcak noktalardan oldukça farklı, yüksek rakımlı bir bölgede gelişti.
Mussi, “Burası 2.000 metre yükseklikte ve bunun pek çok sonucu var.” diye açıklıyor. Platonun ince havasındaki tarih öncesi iklim, bugünkü ovalardaki iklimden çok farklıydı. Özetle, hava her zaman oldukça serin ve yağmurluydu, bu da bitki örtüsünün farklı olduğu anlamına geliyor
Araştırmanın ortak yazarı Raymonde Bonnefille ve bölgedeki diğer araştırmacıların fosil polenler üzerinde yaptığı çalışmalar, şimdiye kadar hiçbiri savanada bulunmayan düzinelerce eski tür tespit etti. Hayvanlar da farklıydı. Filler ve gergedanlar çok az sayıda bulunurken, çevredeki ovalarda yaşayanlardan farklı benzersiz alt türler bölgede dolaşıyordu.
Erken Homo’nun bu ortama uyum sağlayabildiğini söylemek Mussi’ye fazla pasif geliyor. “Avantaj elde ettiklerini söyleyebilirim” diyor. “Farklı bir ortamda mükemmel bir şekilde yaşayabiliyorlardı.”
Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi İnsan Kökenleri Programı Direktörü Richard Potts, “Bana göre makaledeki en ilginç şey, bunun dağlık bölgelerde görülmesi.” diyor.
“Şimdi biliyoruz ki, iki milyon yıl öncesine kadar burası, Homo erectus’un o dönemde Afrika’da iskan ettiği ortamlar dizisinin bir parçasıydı.” diye ekliyor. “Ama aynı zamanda Homo erectus’un daha sonra taşınacağı ve yerleşeceği tüm farklı ortamların da habercisi.” Yaklaşık 1.7 milyon yıl önce, oldukça soğuk bir ortam olan 40 derece kuzey enlemindeki Çin’de bulundular. Ve yaklaşık aynı zamanlarda, Avrupa’nın Asya ile buluştuğu bir başka soğuk ortam olan Kafkasya’da, şu anda Gürcistan olan yerde bulundular.
“Eğer serin ve yağışlı, farklı bitki örtüsü ve hayvanların bulunduğu yerlerde kalmak için kaynakları kullanamamış olsalardı, Kafkasya’ya nasıl ulaşabilirlerdi?” diye soruyor Mussi.
Söz konusu fosil, çeşitli Oldowan aletleriyle birlikte bulunmuştu. Uzak atalarımızın en az 2.6 milyon yıl önce yapmaya başladığı bu alet türleri, sopayla vurmak için çekiç taşları ve keskin bir kesici kenar sağlamak için daha büyük çekirdeklerden koparılan keskin yongalar da dahil olmak üzere basitti.
Ancak araştırmacılar, 1,95 milyon yıl öncesine ait biraz daha genç katmanlarda, erken Aşölyen (Acheulean) litik teknolojisinin bilinen en eski örneklerinden bazılarını ortaya çıkardılar. Aşölyen el baltaları ve satırları daha sofistike bir üretim türünü temsil ediyor. Bu baltalar, büyük bir taş yongasının alınması ve kenarlarından daha küçük parçaların tekrar tekrar vurulup kırılmasıyla özenli bir şekilde balta başı haline getirilmesiyle oluşturuluyordu.
Belmaker, “Oldowan ve Aşölyen aletlerinin 200.000 yıl boyunca zaman ve mekan açısından örtüşmesi ve mükemmel tarihlendirilmesi beni çok etkiledi.” diyor. “Bunun çok ilginç olduğunu düşünüyorum.” Belmaker, iki farklı erken insan türünün de bu yaylalarda aynı zaman aralığında yaşamış olabileceğini ve her birinin farklı bir alet seti kullanmış olabileceğini söylüyor. Belmaker, Avrasya’nın başka yerlerindeki alanların, Oldowan ve Aşölyen alet teknolojilerini aynı anda kullanan iki farklı homininn popülasyonunun göçlerine işaret ettiğini belirtiyor. İnsanlar dağlık bölgelere doğru ilerlerken de benzer bir şey olmuş olabilir. “Erken Homo hem kuzeye hem de güneye seyahat etmeye başlamıştı” diyor. “Bu makalenin güzel yanı, bu yayılıma başka bir boyut daha eklemesi.”
Potts, aynı türün, yani Homo erectus’un ya da çok yakın bir akrabasının, her yerde mevcut olabileceğine inanıyor. Potts, değişen alet teknolojilerinin bazen doğrusal bir gelişim süreci olarak görüldüğünü ve yeni, farklı türde aletler yapıldığında eski aletlerin hızla bir kenara atıldığını belirtiyor. Ancak gerçek her zaman böyle değildi. “Uyarlanabilir olmak, biraz farklı koşullar altında farklı taş alet teknolojileri arasında gidip gelmek anlamına da gelebilir” diyor ve ekliyor: “Bu durum, hammaddeler, koşullar veya gıdanın ne kadar hızlı işlenmesi gerektiği gibi birçok faktöre bağlı.”
“Davranışlar esnek bir şekilde benimsenebilir” diyor ve ekliyor: “Homo erectus kesinlikle bu şekilde davranmış olmalı.”
Smithsonian Magazine. 13 Ekim 2023.
Makale: Mussi, M., Skinner, M. M., Melis, R. T., Panera, J., Rubio-Jara, S., Davies, T. W., … & Méndez-Quintas, E. (2023). Early Homo erectus lived at high altitudes and produced both Oldowan and Acheulean tools. Science, eadd9115.
You must be logged in to post a comment Login