Mars gibi bambaşka bir gezegende yaşayacak olsaydık bu hassas dünyevi bedenlerimiz buna nasıl bir tepki verirdi?
İnsanlık milyonlarca yıldır yeryüzünün incitmeyen, hafif yerçekimi, kendine has atmosfer kokteyli, gürül gürül akan suları ve güneşine olan mesafenin sağladığı yaşama elverişli sıcaklığıyla şekillendi. Vücudumuzdaki her bir hücre, zihinlerimizde uyanan her bir kıvılcım bu dünyaya uyarlı. Hal böyleyken Mars gibi bambaşka bir gezegende yaşayacak olsaydık bu hassas dünyevi bedenlerimiz buna nasıl bir tepki verirdi?
İnsanlığın Mars’a yerleşme fikri hem büyüleyici bir ihtimal hem de akıl almaz bir zorluk. Bunun ne zaman olacağı hatta olup olamayacağını söylemek imkânsız, ancak sayısız parlak zihin bu fikri çok da uzak olmayan bir gelecekte gerçeğe çevirmek için var gücüyle uğraşıyor. Teknik engeller bir yana dursun insan vücudunun böylesi bir çevreye biyolojik olarak hazırlıksız olması Kızıl Gezegen üzerinde bir yerleşim kurma fikrini muazzam zorlukta bir iş haline getiriyor.
Mars’ta yerçekimi Dünya’dakinin yalnızca üçte biri kadar, atmosferi oldukça ince ve karbondioksitten oluşuyor, yüzeyi ise Güneş’ten gelen zararlı radyasyonla kaplı. Kendimizi tüm bu tehlikelerden koruyacak bir çevre yaratabilmek bile Mars’ta hayatta kalmaya çalışmanın devamlı bir mücadele olacağı gerçeğini değiştirmiyor. Peki biyolojik donanımımız nihayetinde, diğer ekstrem çevrelere olduğu gibi, bu koşullara da adapte olabilir mi?
(İlgili: Bilim İnsanlarına Göre Mars’taki Mirasımız Korunmalı)
Bu soru üzerinde derin düşünenlerden biri de Rice Üniversitesi’nden biyobilim profesörü ve yazar Scott Solomon. Solomon, Mars’ta yaşamanın Homo Sapiens evrimini hangi yönlerden etkileyeceğini şöyle açıklıyor:
“İnsanlığın diğer gezegenlere yerleşebileceğine ve hatta kalıcı, kendi kendine devam eden yerleşimler kurabileceğine inanmak için birçok sebep var. Örneğin Mars bizi Dünya’da kalırsak başımıza gelebileceklerden yapısal olarak çok farklı evrimsel bir yörüngeye sokacaktır.”
“Mars’ta yaşayan insanlardan Mars’ın koşullarına adapte olmaları beklenir. Dünya’dakilerden çok farklı olan bu koşullar altında insanların başka türlü bir görünüme sahip olacağı, biyolojilerinin, genlerinin ve diğer özelliklerinin daha önce bilinmeyen yönlerinin ortaya çıkacağı söylenebilir. Bu da evrimsel geleceğimizde büyük bir değişime yol açacaktır”
İnsanlığın Mars’a uzanan yolculuğunda en büyük problem radyasyon. Manyetosfer gibi manyetik bir alana, bizi Güneş ve Güneş Sistemi’nin ötesinden yıldız patlamalarından kopup uzaya yayılan yüklü partiküllerden ve radyasyondan koruyan bir atmosfere sahip olan Dünya bu konuda oldukça şanslı. Ancak Mars’ın böyle bir ayrıcalığı bulunmuyor dolayısıyla yüzeyi devasa dozda radyasyona bulanmış durumda.
Marslı insanlara koruyucu uzay kıyafetleri ve dayanıklı yeraltı korunakları sağlanacak olsa bile, radyasyonun yıkıcı etkisinden kaçınmak olası değil. Solomon’un açıklamasına göre Mars’taki kanser vakalarının Dünya’dakinden çok daha fazla olmasına yol açacak bu durum aynı zamanda radyasyonun yerleşimcilerin genetik oluşumu üzerine daha hafif bir etkiye sahip olmasını da sağlayacak.
Solomon konuyla ilgili olarak “Kanser olmayan insanlarda radyasyon mutasyonlara sebep olacak. Bu da temelde vücudun kurulum kılavuzu olan DNA dizilimini değiştirecek ve böylelikle doğal seleksiyonun adaptasyon yaratmada kullanacağı hammadde ortaya çıkacak. Dolayısıyla, ölümcül dozda olmamak üzere daha yüksek radyasyon mutasyon oranını artıracak Mars’ta yaşayan insan popülasyonunda Dünya’da yaşayan insan popülasyonuna kıyasla daha fazla genetik varyasyon olmasını sağlayacaktır” diyor.
“Bu da temelde adaptasyon için daha yüksek bir potansiyel ve insan vücudunu Mars koşullarına adapte etmeye yarayacak daha fazla bir doğal seleksiyon gücü olduğu anlamına geliyor”
Evrim yavaş ve kademeli bir süreç, bu süreçteki değişiklikler bir gecede meydana gelmiyor. Belirgin herhangi bir geçişi fark edebilmek için nesiller gerekiyor. Solomon’a göre evrimin Mars’ta Dünya’dakinden daha hızlı gerçekleşip gerçekleşmeyeceği üzerine düşünülebilir ancak yine de bunun gerçekleşmesi “yüzyıllar veya çok daha fazlası” sürecektir.
Dünya üzerindeki belirli olguların bizi radyasyondan koruduğu zaten biliyoruz. Bu olgulardan biri de cildimizdeki pigmentler. Melanin, özellikle de insanlarda ve diğer türlerde daha koyu bir cilt rengine yol açan eumelanin olarak bilinen türü, bu görevde kilit bir rol oynuyor. Ciltteki eumelanin ne kadar yüksekse, belirli radyasyon tiplerine karşı doğal koruma da o kadar fazla.
“Radyasyondan koruma sağlıyorsa, doğal seleksiyon Mars’ta yaşayan insanlarda daha fazla eumelanin üretimine öncelik verecektir. Daha koyu renkli bir cilt Mars koşullarına adapte olmanın beraberinde gelecek değişiklilerden biri olabilir. Hatta Mars’ta yaşayan insanlarda yeni radyasyondan korunma yolları evrilebilir, yeni pigmentler, yeni cilt renkleri ortaya çıkabilir” diyen Solomon’un şakayla karışık yorumlamasına göre bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz küçük yeşil Marslılar bu şekilde ortaya çıkacak olabilir.
Binlerce yıl gibi uzun bir zaman ekseninde düşündüğümüzde akıllara Mars’a yerleşecek bir Homo sapiens kolunun belirgin değişiklikler göstererek bir alt-tür ve hatta Homo sapiens martianus gibi yeni bir tür oluşturup oluşturamayacağı sorusu geliyor.
Bunun ihtimaller dahilinde olduğunu düşünen Solomon aynı zamanda Marslı yerleşimciler ve Dünya’da kalanlar arasında bölünmüş ikili bir insanlığın doğuşu gibi daha soyut ve toplumsal hususlara odaklanmamız gerektiğine inanıyor. Bu senaryoda hala birçok bilinmeyenden olsa a bilim kurgu bunlardan bazılarına ışık tutabilir.
Solomon’a göre bununla birlikte ortaya çıkacak etik, ahlaki ve diğer birçok ikilem bulunuyor. Bir bebek Dünya’ya dönmenin mümkün olmadığı bir gezegende doğabilir mi? Bu ve bunun gibi etik olarak tartışmaya açık birçok soru var.
IFLScience. 25 Nisan 2025
You must be logged in to post a comment Login