Arkeolojik keşifler, Hollywood’ta gösterilen gladyatörlerin gerçekte nasıl olduklarına dair önemli bilgiler veriyor.
Gladyatörler adeta sinema için yaratılmış gibi görünüyor. Güçlü savaşçılar, egzotik silahlarla donanmış şekilde Kolezyum’da bire bir savaşırken, imparatorlar ve soylular onları izliyor. Bu sahneler, savaşçıların kaba kuvvetiyle seçkinlerin şımarıklığı arasında bir tezat oluşturarak, Roma İmparatorluğu’nu konu alan hikayelerin vazgeçilmezi haline geldi.
Ancak arkeolojik keşifler, gladyatörlerin Roma İmparatorluğu’ndaki tam hikayesini ortaya çıkarmaya devam ediyor. Kolezyum’da yapılan erken dönem kazılar bu anlayışın temelini oluştururken, Tuna Nehri boyunca gladyatör okulları ve Pompeii’deki eğitim kışlaları gibi yeni buluntular, bu eğlencelerin ne kadar karmaşık olduğunu ve sahne arkasında ne kadar planlama ve eğitimin yer aldığını gözler önüne seriyor.
(İlgili: Gladyatör Hayranları, Antik Dünyanın Futbol Fanatikleri miydi?)
İşte arkeolojik keşiflerden öğrendiklerimiz:
2000 yapımı Gladiator filminde Russell Crowe’un canlandırdığı Maximus, gladyatör kariyerine başladığında “İspanyol” lakabını alıyor. Dövüşçülere lakap takmak profesyonel güreşten çıkmış gibi görünse de aslında Roma tarihine dayanıyor.
Tarihçiler, gladyatörlerin personası ile tanındığını ve hayran kitlesi kazandığını söylüyor. Gladyatörlerin genellikle dövüş stillerine göre kendilerine özgü hareketleri ve ekipmanları vardı, bunlara armatura denirdi. Örneğin, bir süperstar olan Trakyalı Celadus, Pompeii’deki grafitilerde zaferleri ve özellikle kadınlar arasındaki popülaritesiyle kutlanıyordu.
Popüler kültür, gladyatörlerin her zaman ölümüne savaştığı yanılgısını yaygınlaştırdı, ancak tarih, “geri dönüşü olmayan dövüş” kavramının oldukça nadir olduğunu gösteriyor. Bazı gladyatörler suçlular veya savaş esirleriydi, ancak çoğu, geniş eğitim alanlarına sahip gladyatör okullarında eğitim almış profesyonel atletlerdi.
Gladyatörlük bir ceza değil, bir kariyerdi ve bir kişiyi ünlü yapabiliyordu. Zeki Roma organizatörleri, yeteneklerini öldürmek istemezdi. Dövüşlerin yaklaşık yüzde 90’ında gladyatörler hayatta kalıyor ve bir sonraki güne savaşmak için hazır oluyordu.
Gladiator II’deki nefes kesici bir sahnede Kolezyum suyla dolduruluyor ve gemilerle savaşan insanların etrafında köpekbalıkları dolaşıyor. Bu sahne tamamen Hollywood fantezisi gibi görünse de, naumachia adı verilen sahte deniz savaşları gerçekten yapılmıştı. Ancak köpekbalıkları? Kesinlikle hayır.
İlk sahte deniz savaşları, Kolezyum’un tamamlanmasından çok önce, Julius Caesar döneminde düzenlenmişti. Tarihçiler, naumachia’nın gerçekten Kolezyum’da yapılıp yapılmadığı konusunda ikiye bölünmüş durumda. Bazı eski kaynaklara göre, İmparator Titus Kolezyum açıldığında bir naumachia düzenlemişti.
Gladiator II, dünyanın dört bir yanından gelen karakterleri barındırıyor ve bu, Roma İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısını doğru bir şekilde yansıtıyor. Başkentte veya sınır karakollarında, Afrika, Orta Doğu ve Avrupa’dan gelen insanları bulmak mümkündü.
York yakınlarındaki bir Britanya imparatorluk karakolunda bulunan başsız iskeletlerin DNA’sı, binlerce kilometre uzaklıktan gelen kökenlere işaret ediyordu. Roma İmparatorluğu, geniş bir etnik ve kültürel çeşitliliğe sahip kozmopolit ve hareketli bir yapıdaydı.
National Geographic. 21 Kasım 2024.
You must be logged in to post a comment Login