Hisardere’deki Mezar Odasında ‘Çoban İsa’ Freski Bulundu

İznik’teki Hisardere Nekropolü’nde, Anadolu’da şimdiye dek bilinen tek örnek olabilecek ‘Çoban İsa’ freski ortaya çıkarıldı.

Çoban İsa figürü, erken Hıristiyanlık döneminde yaygındı bir semboldü.

Bursa’nın İznik ilçesinde, Roma ve Erken Bizans dönemlerinde kullanılmış geniş bir nekropol alanında yürütülen kazılarda, Anadolu için son derece erken ve nadir bir tasvir ortaya çıkarıldı: Bir hipojede, “çoban” olarak resmedilmiş İsa freski.

Daha önce bağ ve zeytin bahçesi olarak kullanılan, yaklaşık 10 dönümlük Hisardere alanında kazılar 2018’den bu yana sürüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle, “Geleceğe Miras Projesi” kapsamında yürütülen çalışmalar, İznik Müze Müdürü Tolga Koparal başkanlığında, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden bir ekip tarafından gerçekleştiriliyor.

Bu alan, 2. yüzyıldan 5. yüzyılın sonlarına kadar Roma ve Erken Bizans dönemlerinde nekropol olarak kullanılmış bir alandı. Mezar mimarisi ve gömme geleneklerini anlamaya çalışan arkeologlar, bu sezon kazılar sırasında yeraltına tonozlu bir yapı olarak inşa edilmiş bir mezar odasına (hipoje) ulaştı.

(İlgili: 2025 Yılında Türkiye’nin 10 Arkeolojik Keşfi)

Hipojenin içindeki en çarpıcı keşif ise, kuzey duvarında yer alan “Çoban İsa” freski oldu. 3. yüzyıla tarihlenen bu duvar resminde, İsa, çoban kıyafetiyle, omzunda bir keçi, sağında ve solunda ise ikişer keçiyle birlikte betimleniyor. İnce pamuklu bir tunik içinde, son derece sade ve gündelik bir figür olarak resmedilmiş.

Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aygün Ekin Meriç, bu yılın en önemli buluntularından birinin bu hipoje olduğunu vurgulayarak, “İtalya’daki katakomblardan bildiğimiz ‘Good Shepherd / Çoban İsa’ tasvirinin, Anadolu’daki ilk ve şimdilik tek duvar resmi örneğiyle karşı karşıyayız. Mezar 3. yüzyıla tarihleniyor; yani Hıristiyanlığın henüz yeni yeni şekillendiği, imgelerin de çok dikkatli ve dolaylı kullanıldığı bir dönem” diyor.

Cennet Bahçesi Gibi Bir Mezar Odası

Hipojenin yalnızca kuzey duvarı değil, diğer yüzleri de oldukça zengin bir şekilde süslenmiş. Doğu ve batı duvarlarında, mezar sahipleri klinē (ölülerin yatırıldığı, taş sedir) üzerinde betimlenmiş. Her iki yanda, onlara hizmet eden uşaklar, ellerinde tepsilerle resmediliyor. Aralarda girlandlar, çiçekler, kuşlar ve cennet bahçesini anımsatan bitkisel motifler tüm odanın yüzeyini kaplıyor.

Prof. Dr. Meriç, daha önce aynı nekropolde ortaya çıkarılan diğer hipoje ve terrakotta plakalı mezarlarda da bahar, cennet bahçesi ve girlandlı bezemeler bulunduğunu hatırlatıyor. Ancak insan figürlerinin ilk kez bu mezarda karşımıza çıktığını özellikle vurguluyor.

“Bu mezarı ayrıcalıklı kılan, ilk kez mezar sahiplerinin ve onlara rehberlik eden Çoban İsa’nın birlikte resmedilmiş olması. Sanki tüm oda, öte dünya yolculuğuna hazırlanmış bir ‘cennet mekanı’ gibi kurgulanmış.”

Güney duvarı büyük ölçüde tahrip olmuş olsa da, burada da cennetle ilişkilendirilen bir tavus kuşuna ait kanat ucu tespit edildi. Tavus kuşu, Erken Hıristiyan ikonografisinde ölümsüzlük ve cennetle ilişkilendirilen bir semboldü.

Mezar odası bir cennet gibi süslenmiş.

Aristokrat Bir Ailenin Aile Mezarı

Hipojede duvar resimlerinin yanısıra, ölülerin gömülme düzeni de dikkat çekici. Kazı sırasında, önce tonozun dış yüzü ve girişini kapatan lahit kapağı ortaya çıkarıldı. Kapak kaldırıldığında, içeriye ilk bakışta renkli freskler fark edildi. Ardından moloz ve toprak dolgusu temizlenince, hem zemin hem de Kline üzerindeki iskeletler açığa çıktı.

Kline üzerinde üç birey bulunuyor: Bir erkek, bir kadın ve ayak ucunda bir bebek. Zeminde ise iki birey daha tespit edildi. Bunlardan birinin yaklaşık 17–18 yaşında, diğerinin genç erişkin olduğu düşünülüyor.

Mezar sahiplerinin, fresklerde de aynı kline üzerinde tasvir edilmiş olması, buranın bir aile mezarı olduğuna işaret ediyor. Kadın figürünün gösterişli takıları ve zengin kumaşlı kıyafetleri, bu ailenin kent aristokrasisine mensup, varlıklı bir kesime ait olduğunu düşündürüyor.

Prof. Dr. Meriç, “Hem gömme düzeni hem de duvar resimlerinin özeni, buranın sıradan bir mezar olmadığını, İznik’in seçkin ailelerinden birine ait prestijli bir hipoje olduğunu ortaya koyuyor” diye açıklıyor.

Yol Gösterici ve Rehber Olarak Çoban İsa

Erken Hıristiyanlık döneminde, İsa’nın doğrudan çarmıhta betimlenmesi henüz yaygın değildi. Bunun yerine, daha alegorik, daha “güvenli” imgeler tercih ediliyordu. “Çoban İsa” motifi de bu dönemin en sevilen ve en sık kullanılan imgelerinden biriydi.

Çoban, sürüsünü koruyan ve yönlendiren figür olarak, İsa’nın rehberlik ve kurtarıcılık rolünü simgeliyordu. Omuzlarında taşıdığı hayvan ise, kaybolmuş ya da korunmaya muhtaç insan ruhunun simgesi.

Hisardere’deki hipojede, İsa’nın “yol gösterici” rolü çok net. Cennet bahçesi olarak tasvir edilen mezar odasında, ölenlere öte dünyaya geçişte eşlik eden, onların ruhsal rehberi olarak karşımıza çıkıyor.

Meriç, “Burası, ölenlerin ‘diğer dünyaya’ kabul edilme umudunun resme döküldüğü bir mekân. Cennet tasvirleri arasında, çoban kıyafetiyle İsa’nın yer alması, mezar sahiplerinin inanç dünyasına dair doğrudan bir ipucu sunuyor” diyor.

Freskler Cam Kapak Altında Sergilenebilir

Hipoje keşfedildiği anda, hem freskler hem de iskeletler oldukça hassas bir durumda olduğu için, ekip çok yavaş ve kontrollü bir temizlik süreci izledi. Aşırı derecede tahrip olmuş iskeletler laboratuvara götürüldü.
Kline üzerinde nispeten bütün halde kalan iskeletlerin ise yerinde korunması planlanıyor.

Prof. Dr. Meriç, bu alanın ileride ziyaretçilere açılabilmesi için, kline ve üzerindeki iskeletlerin muhtemelen cam bir kapakla örtülebileceğini belirtiyor. Böylece hem freskler hem de iskeletler görünecek, hem de korunmuş olacak.

Freskler üzerinde de konservasyon ekibi yoğun bir şekilde çalışıyor. Önce, yer yer dökülen sıva ve boya tabakaları sağlamlaştırılıyor. Ardından, yüzeyi kaplayan kireç birikimi ve ince toz tabakası dikkatle temizleniyor.

Arkeofili editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login