Arkeolog dediğin, göçmen kuş gibidir. Havaların yavaştan ısınmaya başlaması, arkeologların kazı zamanının yavaş yavaş gelmeye başladığının da göstergesidir. Genelde arkeologlar Mart yaklaşırken “Kazılar başlasa da gitsek,” muhabbetlerine başlar. Kazıların bittiği Eylül-Ekim aylarında ise, “Bütün arkeologlardan nefret ediyorum!” homurdanmalarıyla evlerine dönerler. Ekim’den Mart’a kadar bu insanların başlarına neler gelir, nasıl hafızaları sıfırlanır da yine ilk günkü kazı heyecanını hissederler, kimse tam olarak bilmez. İlk cemrenin havaya düşmesiyle bizde de içgüdüsel olarak kazıya gitme ihtiyacı baş gösterdi ve kazı günlerimizi yad ederek arkeolojik kazılarda sıklıkla karşılaşılan arkeolog tiplerini sizler için derledik. Uyarmadan edemiyoruz: bu tiplerden birkaç tanesini kendi bünyesinde toplamış arkeologlar da bulunmaktadır. Hatta bu arkeologlar sensin, benim, biziz.
Bu tür arkeologlar yeme, içme ve boşaltım gibi insani ihtiyaçların ötesine geçmiş olanlardır. Bunları kendi içlerinde ikiye ayırabiliyoruz: molalarda dahi açmasını bırakamayanlar ve yan açmada saray bulunsa bile kendini umarsızca kazdığı çöp çukurlarında kaybedenler. Mutlak bir görev bilinciyle hareket ederler, açmalar derinleştikçe bu ekip üyesinin şekli şemali hafızalardan silinir.
Sloganı: (Molaya çıkarken) Siz gidin ben geliyorum. (Gelmedi)
Bu arkeologlar açmasını canı pahasına koruyup asla görev yerini terk etmeyen arkeologların antitezi olup, genellikle insani ihtiyaçları yüzünden açmasını kısa süreli terk ederler. Ancak ne hikmetse bu ihtiyaçlarının hepsi farklı zamanlarda ortaya çıktığı için günde 553 defa tuvalete/sigara içmeye gitmeleri iş arkadaşları tarafından pek hoş karşılanmaz. Özellikle antiteziyle aynı açmada bulunuyorsa, açma içi gerginlikler hat safhalara ulaşabilir. Mola zamanları taşan neşeleri ancak malasını kaybedip bulan talihsizin sevinciyle karşılaştırılabilir
Sloganı: Ben bi sigara içip geliyorum.
Bunlar genelde arkeolojiye yeni adım atmış, içi içine sığmayan arkeolog adaylarıdır. Kendi açmalarını çok seviyor olmalarına rağmen, diğer açmalarda yapılan herhangi bir iş de onlara inanılmaz derecede çekici gelmektedir. Bu nedenle gün içinde 8-10 defa her yeri gezerek kazı alanıyla ilgili edinebildikleri kadar çok bilgi edinmek isterler. Motivasyonları aslında inşaat izleyen amcalardan çok da farklı değildir. İstihbarat ağları geniş olduğu için kendilerinin gıybet merkezi olması ihtimali yüksektir.
Sloganı: Buradan kaç zembil toprak çıkmıştır acaba?
Genellikle kazının en sıradan yerinde kazıyor olmasına rağmen iki çöp çukurunun birbirini kesmesini bile dünyanın en karmaşık matematik problemi gibi anlatabilen kişilerdir. Molalarda önüne gelene açmasının ne kadar zor ve karmaşık olduğunu anlatarak hem kendi ömrünü hem de dinleyicinin ömrünü tüketirler. En etkili savunma yöntemi, göster bakalım ne kadar zormuş, diyerek açmasını açıklamasını istemektir.
Sloganı: Ay bizim açma çok karışık.(değil)
Genelde en zor açmada kazdığını düşünen arkeologla aynı kişidir ya da onun açma arkadaşıdır. Zaten kazıdaki en zor açma olduğu için anlatsa da ondan başka kimse anlamayacaktır(!). Açmasıyla ilgili sorulara verdiği muğlak cevaplarla arkeolojide agnostisizmi başlatan arkeologdur. Kazdığı yerle ilgili her türlü bilgiyi sahiplenmesi bakımından Gollum’un “kıymetlimiss” diye diye yüzük peşinde koştuğu zamanlarını anımsatır.
Sloganı: Yorumsuz.
Sürekli bir panik halinde, herkese malasının vesikalık fotografını göstererek her arazi günü sonunda yaşlı gözlerle değerli dostunu arayan arkeologdur. Malasını sevdiği için serbest bırakır, dönerse zaten onundur. Dönmezse bkz. “aletlerini evde unuttuğu için sürekli yan açmalardan alet/kağıt/kalem vs. dilenen arkeolog”
Sloganı: (Yaşlı gözlerle) Malamı gören var mı?
Bu arkeologlar genelde çömez tayfadan olup, kazılara yeni yeni gitmeye başlamıştır. Onlara göre toprak altından çıkan her şey dünyanın en güzel ve en ilginç buluntusudur ve bu nadide eserlerin bütün kazı ekibiyle paylaşılması gerekmektedir. İlerleyen arazi tecrübesi sayesinde bu türün ömrü bir kazı sezonundan uzun olmaz.
Sloganı: (Bulduğu minik seramik parçasını göstererek) Yaa baksana şunun güzelliğine!
Öğretmenlerimizin “Kendini de unutsaydın ya evladım!” serzenişini hatırlatır biçimde unutkandırlar. Hatta arazi sabahı servisi kaçırıp/uyanamayıp kendini unutanları da mevcuttur. Bunlar genelde sabah kahvaltısına geç kaldıkları için kazı çantalarını hazırlayacak zaman bulamazlar.
Sloganı: (Asistanına ya da işçiye) Her açmadan birer tane iste, çok istersen vermezler.
Bunlar artık yılların birikimiyle kazı alanında pişmiş arkeologlardır. Bilirler ki o ödünç verdikleri metre, kalem ya da silgi bir daha onlara dönene kadar (dönerse tabii) 3 yıl beklemeleri gerekecektir. Bu kişileri güç bela ikna edip bir şey almayı başarsanız bile 15 dakika sonra birdenbire açmanızda bitecek ve “Metreyle işin bitti mi?!” gibi sorularla sizi canından bezdirecektir.
Sloganı: Metreyle işiniz bitti mi?
Muhtemelen Agatha Christie romanlarıyla büyümüş, büyürken aşırı derecede İngiliz aksanına maruz kalmış arkeologdur. Meslekte örnek aldığı kişi Osman Hamdi Bey’dir. Arazi günü sonunda en temiz kıyafetlere sahip olmasıyla, grup içinde malasını kaybeden talihsizden sonra en kolay tanınan arkeolog tipidir. Açmada deprem olmadığı sürece açmaya girmez, kenardan izler, not alır, çay içer. Malası en yeni ve en temiz arkeologdur.
Sloganı: (Şemsiyenin altından) Saray bulunca haber verin.
Bunlar, televizyonda gördükleri arkeologları gerçek sanan, aslında arkeologların ne yaptığını da tam çözememiş kişilerdir. Genellikle arkeoloji dünyasına yeni adım atmış öğrencilerdir. Meslekte örnek aldıkları arkeolog Indiana Jones’tur. Hatta bazılarını, molalarda, Lara Croft’un da meslekten sayılması gerektiğini tartışırken görebilirsiniz. Genellikle toprak taşımak, mala yapmak veya kazmak onlara zor geldiğinden, “o açma senin bu açma benim gezerek bütün kazı alanına sahip çıkan arkeolog” ile birlikte takılmaya eğilimlidirler. “Ay ben çok sıkıldım burada, biraz da şurada kazayım,” deyip bir anda iki açma ötede bittiği de görülebilir.
Sloganı: Ee, şimdi altın yok mu ya? Tapınak? Bari bir tane lanetli heykel?
Yaz güneşinin bünyelerde yarattığı etki bu insanların bülbül gibi şakımasına neden olur. Serbest çağrışım yöntemiyle kedilerinin veteriner masraflarından Roma heykel sanatının başlangıcına kadar geniş bir yelpazede konuşmayı başarabilirler. Açmada yalnız çalıştıkları zamanlarda bildikleri bütün şarkıları shuffle modunda söylemeleriyle ve malalarına sen diye hitap etmeleriyle bilinirler. Sonsuza uzayan geyik muhabbetleriyle “arazide konuşmaktan nefret eden arkeolog”dan uzak tutulması gerekmektedir.
Sloganı: (Malasına hitaben) Eee sen de hiç konuşmuyorsun? Sen demişken…
Bu arkeologlar, hayatlarına “Az laf, çok iş” şiarıyla devam ettikleri için yanlarında birilerinin sürekli bır bır konuşması onları içten içe sinirlendirir. Bazen çok konuşan kazı ekibine, bazen müzik dinleyen işçilere ani çıkışlarıyla bilinirler. Kazı, onlar için yoğun düşünme gerektirir. Özellikle arazide ölümüne konuşarak çalışan arkeologdan uzak tutulması gerekir. Ama kozmik bir şaka sonucu bu ikisi hep aynı açmada çalışır.
Sloganı: Şu müziğin sesini biraz kısar mısınız?
Türkiye’de yazların genel olarak sıcak ve kurak geçmesinin yarattığı bir çeşit meteorolojik şikayet makinesidir. Sabah serinliğinden başlayan şikayet yelpazesi, günün ilk ışıklarını görmesiyle yaz sıcağına doğru genişler. Havanın serin ve bulutlu olduğu nadir zamanlarda ise nemden şikayet ederek, her türlü hava koşulundan hoşnutsuz olmayı başarır. Ölümüne konuşarak çalışan arkeolog ile kankadırlar.
Sloganı: Off çok sıcak!
İyi niyetli olmaları sakarlıklarının önüne geçmeyi başaramaz maalesef. Kendilerinin özellikle tüm çıkan kaplardan, iskeletlerden ve çapalardan uzak tutulması önemlidir. Her kırdıkları buluntudan sonra yaşadıkları derin üzüntüyü bütün açma paylaşır.
Sloganı: Ayy çok özür dilerim.
En derin sempatilerimizi kazanmış arkeologlardır. Büyük hevesle aldıkları malaları çizim masalarının en hüzünlü dekorasyonudur. Her sabah insanlar araziye doğru yola çıkarken gözleri yaşlı onları seyreder. Yine de sonsuz bir iyimserliğin ve umudun simgesidirler. O araziye bir gün çıkılacak!
Sloganı: Aslında kazı evi de eğlenceli ya.
Yazan: Aysel Arslan ve Suay Erkuşöz
You must be logged in to post a comment Login