Yeni araştırma, Hatşepsut Tapınağı’nın duvarlarındaki kabartmaların nasıl yapıldığını ve düzeltildiğini ortaya koyuyor.
Antik Mısır’ın sanatçıları ve heykeltıraşları; Michelangelo, Raphael ya da Caravaggio gibi hepimizin tanıdığı isimler olmayabilirler ancak bir kadın firavunun tapınağı hakkındaki yeni çalışma, onların da Rönesans Dönemi meslektaşları ile fazlasıyla ortak noktalarının bulunduğunu gösteriyor. Heykeltıraşlar yalnız çalışan sanatçılar olmak yerine keski kullanan acemiler ile diğer asistanlardan oluşan büyük bir ekibi yöneten yetenekli ustalarla takım halinde çalışıyorlardı.
Liège Üniversitesi’den çalışmaya dahil olmayan Ejiptolog Dimitri Laboury, “Tüm bunları oluşturan sanatçılar, Mısırbilim radarının dikkatinden kaçmışlar.” diyor. “Fakat bu sanatçılar, sanatsal üretime bu kadar çok yatırım yapan bir toplumun en önemli figürleriydiler.”
Yaklaşık 200 yıl boyunca araştırmacılar, mezar ve tapınak süslemelerini başlı başına birer sanat eseri olarak ele almamışlar, onların Antik Mısır dini inançlarına dair bilgi kaynağı olduğunu düşünmüşlerdi. Antik Mısır sanatçılarının eserlerini imzalamamaları da gittikçe daha fazla arka plana itilmelerine sebep oldu. Sonuç olarak resimler ve rölyeflerin çoğu insanın okuma yazma bilmediği bir dönemde büyük rol oynamasına rağmen günümüzde Mısır’ın bireysel sanatçıları ve onların kullandığı yöntemler hakkında çok az şey biliniyor. Metinsel kanıtlar heykeltıraşların ve ressamların varlığına işaret etse de onların çalışmaları ve kim olduklarına dair detaylara nadiren rastlanıyor.
(Eski Mısır Firavunları Piramit İnşa Etmeyi Neden Bıraktı?)
Varşova Üniversitesi’nden Arkeolog Anastasiia Stupko-Lubczynska ve meslektaşları, antik tapınakları süslemek için yapılan çalışmaları daha iyi anlamak amacıyla MÖ 1478 ile MÖ 1458 yılları arasında hükümdarlık yapan ve Mısır’ın birkaç kadın firavunundan biri olan Hatşepsut’un tapınağı üzerinde çalıştılar. Eni 105 metre, boyu ise 273 metre olan Hatşepsut Tapınağı yaklaşık 3.500 yıl önce Deir el-Bahari’de, yani günümüz Luksor’unda inşa edilmişti.
Tapınağın arka kısmında yer alan ve “Hatşepsut Şapeli” olarak adlandırılan 70 metrekarelik bir odada 13 metre uzunluğundaki iki duvara, oturan Hatşepsut’a adaklar -buğday demetleri, kuş sepetleri ve başka birçok ilgi çekici şey- taşıyan erkeklerden oluşan, görünüşte sonu olmayan tören alayları oyulmuş. 200 adet figür, odanın duvar boşluğunun üçte ikisini kaplıyor.
Stupko-Lubczynska, Varşova Üniversitesi’nin tapınağın zarar görmüş duvarlarını temizlemek ve restore etmek amacıyla halihazırda özenli bir biçimde yürüttüğü Polonya-Mısır keşif gezisinin bir parçası olarak oradaydı. Konservasyon görevlileri figürleri temizlemeden önce Stupko-Lubczynska ve teknik ressamlar, 2006 ile 2013 yılları arasında şapelin duvarlarını el ile belgelemek için yüzlerce saatlerini harcayarak oymaları plastik film sayfalarına birebir boyutlarıyla kopyaladılar. Stupko-Lubczynska, “Oymacılar tarafından yürütülen süreci tekrar ederek onların çizgileri üzerinden geçmek ve attıkları adımları kopyalamak zorundaydık.” diyor.
Bu süreçte arkeologlar, şapelin yumuşak kireçtaşlarında beceriksiz keski darbeleri ve bunları takip eden düzeltmeler gibi minik detaylar tespit ettiler: “Elimizde birbirini tekrar eden detaylara sahip çok fazla figür olduğu için detayları ve işçiliği birbiriyle karşılaştırabiliyoruz.” diyor Stupko-Lubczynska. “Yeteri kadar figüre baktığınızda o sanatçının işini gerektiği gibi yapıp yapmadığını kolayca görebiliyorsunuz.”
Stupko-Lubczynska ve meslektaşları, acemi elden çıkmış bir ikonlar ordusu gibi görünen ince farkları yavaş yavaş görmeye başladılar. Bazı figürler fark edilir derecede daha kötüydü: uyduruk bir biçimde yontulmuş köşelere sahip bacaklar ve gövdeler, normalde iki ya da üç uzman darbesi yeterli olmasına rağmen çok fazla keski darbesi ile şekillendirilmiş peruk dalgaları…
Stupko-Lubczynska’nın Antiquity adlı dergiye bildirdiğine göre inceleme ayrıca çalışmanın safhalar halinde farklı sanatçılar tarafından yürütülmüş bir ekip işi olduğunu gösterdi. “Peruk berbat yapılmış olabilir ama aynı figürde yüzün mükemmel şekillendirildiğini görüyoruz. Belki de işinde uzman ustalar, figürü tamamlamak için en sonda geliyordu.” Hiç doğal ışık olmayan mağara gibi, penceresiz odada iskelelerde durarak yağ lambalarını tutan yardımcılar da olmalıydı.
Laboury bu çabayı, Rönesans ressamlarının yoğun atölyelerine benzetiyor: Bu atölyelerde usta sanatçılar yalnızca en zorlayıcı bölümleri tamamlıyor; arka planları, yardımcı karakterleri ve hazırlık çalışmalarını acemilere bırakıyordu. Daha yetenekli ellerin henüz başlangıç aşamasındakilerin hatalarını düzelttiğine dair kanıtlar, firavunun tapınağının bile çaylaklar için okul niteliğinde bir yer olduğunu gösteriyor. “Daha az deneyimli ellerin yanında çok daha fazla deneyimli elleri görüyorsunuz.” diyor Laboury. “Usta, çırakları tam da orada eğitiyordu.”
Almanya’nın Mannheim şehrinde yer alan Reiss-Engelhorn Müzesi’nden Ejiptolog Gabriele Pieke, “Bu çalışma, ustalığa ve bu antik sanatçıların çalışma biçimine dair anlayışımıza büyük katkıda bulunuyor.” diyor. Pieke ve diğerleri, Hatşepsut Şapeli’ndeki sahnelerin iç yüzüne atılan bakışın, bugün Mısır mezarları ve tapınaklarında hayret ettiğimiz bu kadar çok şeyden sorumlu olan yetenekli sanatçıların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağını umuyor.
Stupko-Lubczynska, uzun zaman önce tarihe karışan sanatçıların çalışmalarının izini sürdüğü bunca zamandan sonra, uzun süreler boyunca uğraşan çıraklar ile bir bağ -ya da en azından empati- kurduğunu söylüyor. “Birinin hata yapmış ya da başarısızlığa uğramış olmasını seviyorum.” diyor. “Onların da bizim gibi yorulan, acıkan ya da hastalanan normal insanlar olduğunu hissedebiliyorsunuz.”
Science Magazine. 16 Kasım 2021.
Makale: Stupko-Lubczynska, A. (2021). Masters and apprentices at the Chapel of Hatshepsut: towards an archaeology of ancient Egyptian reliefs. Antiquity, 1-18.
You must be logged in to post a comment Login