Halet Çambel’in 98 yıllık ömründe yaptıkları, ne Türkiye sınırlarına sığdırılabilir ne de sadece arkeoloji içerisinde değerlendirilebilir. Türk arkeolojisini yetiştiren kişi diyebileceğimiz Halet Çambel, adı hafızalarımıza kazınması gereken nadir insanlardan biri.
1916 yılında Berlin’de doğan Halet Çambel, daha sonra damgasını vuracağı arkeoloji bilimine ilk olarak 1935 yılında stajyer olarak katıldığı Alacahöyük kazılarında başladı.
Türkiye’nin ilk kadın bilim insanlarından biri olan Halet Çambel, Türkiye’nin Hititler üzerine ilk uzmanlarındandı. Aslında, hayatı boyunca sadece bir arkeolog olmanın çok ötesinde, çevreci, eğitimci, dilbilimci, öğretmen, mimar ve etnograf gibi birçok ünvana sahipti. Kendisi, bilime, sanata, kültüre, halka, Anadolu’ya ve tüm evrensel değerlere kendini adamış bir kişilik olarak tarihe geçti.
(Türkiye’den ve Dünyadan 10 Öncü Kadın Arkeolog)
2011 yılında kaleme aldığı bir yazıya “Halet Çambel’i anlatmak zordur.” diye başlayan Yaşar Kemal, onu şu sözlerle anlatıyor:
“Yer altını güne çıkarmak Halet’in büyük hüneriydi. Yer üstündeki insanlar da ondan yepyeni bir dünya öğreniyordu. Okuldan kaçan, gönderilmeyen kızları okula gönderiyordu. Halkın içinde o bir büyüydü.”
1946 yılında Kayseri-Adana arasında kalan bölgedeki Hitit eserlerini incelemek için Dr. Bossert ile Karatepe bölgesindeki kalıntıların ortaya çıkartılması, Halet Çambel’in kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Burada yapılan araştırmalarda, Hitit hiyeroglifleri ve Fenike yazısının bir arada kullanıldığı görüldü. Bu keşifle birlikte, Fenike yazısı tercüme edilebildiği için, Hitit hiyerogliflerinin de çözülmesini sağlandı.
Ancak bu müthiş keşiflere ve bulgulara rağmen araştırma ekibi kazıları sonlandırdı. Ancak Çambel, kazıları kendi sürdürme kararı aldı. Karatepe-Arslantaş Höyüğü’nde Bossert tarafından başlayan kazı çalışmalarına 1952’den sonra Çambel sürdürdü.
(Antik Dünyanın En Güçlü 10 Kadını)
Karatepe’de ortaya çıkarılan arkeolojik buluntuların restorasyonu, korunması ve sergilenmesi için bir açık hava müzesi kurulmasına ön ayak oldu. Böylece Türkiye’de arkeolojik sit alanında koruma ve konservasyon çalışmaları yapan ilk arkeologlardan oldu. Türkiye’nin ilk koruma çatısını ve Türkiye’de ilk çıplak beton uygulamasını eşi Nail Çakırhan ile birlikte yaptılar.
Ancak Çambel’in Karatepe’de yaptığı işler arkeoloji ve mimarlıkla sınırlı değildi. Bölgede Halet Abla ya da Halet Bacı olarak da anılan Çambel, kız çocuklarının eğitimiyle, köylülerin sağlığıyla, geçim dertleriyle ve daha birçok şeyle ilgileniyordu.
Kendisi bir röportajında o dönem bölgede yaptıklarını şöyle anlatıyor: “Tarihi eserlere sahip çıkılması eğitimle mümkün. Komşulara ‘Çocuklar sizden, defter kalem bizden. Çocukları gönderin, saat beşten sonra okutalım’ dedik. Çocuklar sabah beşte geldiler, ırmağa gitmemeleri için aşçımızı başlarına koyduk. Mutfağın yanına sıralar kurduk, işten sonra derse giriliyordu. Burada ayrıca geleneksel olarak kilim dokumacılığı yapılıyordu ancak doğal değil kimyasal boya kullanılıyordu. Bunlar da akıyordu. Biz dedik ki, doğal boya kullanırsanız daha iyi olur. İlk dokunan kilimi biraz yüksek fiyatla biz satın aldık. Bu sefer herkes heveslendi ve doğal boyaları kullanmaya başladı. Buraya ilk geldiğimiz yıllarda köyde doktor yoktu. Burada bir ilk yardım istasyonu kurduk. Bir arkadaş Eczacılar Birliği’nin Genel Sekreteri’ydi. Evvela ilaç gönderdi. Burada her türlü yara-bereye, yanığa, basit hastalıklara elimizden geldiğince yardımcı olduk. Her gün 5-6 hasta gelirdi.”
Çambel, Karatepe’deki çalışmaların yanı sıra Fransız Arkeoloji Enstitüsü’yle birlikte Yazılıkaya/Midas şehri kazısını yürüten Çambel, daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde Prehistorya Kürsüsü’nü kurdu.
(Dünyayı Kadınlar mı Yönetmeli? Antik Mısır Kraliçeleri Evet Diyor)
Çambel ulusal değerlere bağlı olmasının yanı sıra, bilimin evrenselliğine inanıyordu. 1963 yılında Chicago Doğu Bilimleri Enstitüsü’nün o yıllardaki önemli ismi Robert J. Braidwood’u ve ekibini Türkiye’ye çekti. Braidwood, dünya arkeolojisinde uygulamaları ile çığır açmış bir yenilikçiydi ve Geçmişi anlamada, arkeolojinin yetersiz olduğunu diğer tüm bilimlerle işbirliği yapılması gerektiğini savunuyordu. Çambel
1964 yılında Chicago Üniversitesi’nden Robert J. Braidwood ve eşi Linda S. Braidwood’la birlikte Ergani’de Çayönü höyüğü kazısına başlayan Çambel ve Braidwood,1963 yılında Güneydoğu Anadolu Ortak Araştırma Projesi’ni kurdu ve Siirt’ten Urfa’ya kadar Türkiye’nin ilk kapsamlı, çok disiplinli yüzey araştırmasını gerçekleştirdi. 1976’da ise Tübitak’a bağlı bir Arkeometri Ünitesi kurulmasına katkıda bulundu.
Arkeoloji, kültür, doğa, toplum, dilbilim, etnografya gibi çeşitli alanlardaki müthiş katkılarının yanında Çambel’in bir de sporcu yönü vardı. Kürekçilik, okçuluk, judo ve binicilik bir kenara,1936 Yaz Olimpiyatlarında eskrim dalında Türkiye’yi temsil etti ve Suat Fetgeri Aşeni ile birlikte olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcu olma unvanını aldı.
20 yaşında eskrim dalında katıldığı Berlin Olimpiyatları’nda Hitler ile tanışmayı ve elini sıkmayı reddeden erdemli duruşu, çok uzun yıllar sonra kültür mirasın korunması ve toplum adına devam etmişti. Çambel, Hitler ile gerçekleşen iletişimini şöyle anlatıyor: “Berlin’deki mihmandarımız, bizden Hitler’le tanışmamızı istediğinde ona, ‘Eğer buraya gelmemizi hükümetimiz istemeseydi burada olmazdık’ dedim ve bu isteklerini reddettim.”
Çambel emekli olduktan bir süre sonra Arnavutköy’de “Kırmızı Yalı” olarak bilinen evini 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışladı.
12 Ocak 2014 tarihinde, evinde yaşamını kaybetti. İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen cenaze töreninde yapılan konuşmalardan birinde şu sözlerle anıldı: “O sizler için bilim insanıydı, arkeologtu, eğitmendi ancak O bizim Karatepelilerin, Toroslar’ın Anasıydı.”
You must be logged in to post a comment Login