Antik Roma icatları ve yenilikleri, Roma İmparatorluğu ile birlikte çökmedi. Binlerce yıl geçse de Romalıların ustalıklı çalışmaları günlük yaşamımızda karşımıza çıkıyor. Peki modern dünyayı en çok hangi Antik Roma icat ve teknolojileri etkiledi?
Avrupa’nın büyük bir kısmını, Batı Asya’yı, Kuzey Afrika’yı ve Akdeniz’i kapsayan bir imparatorluk ile Romalılar, antik dünyada muazzam bir güce ve etkiye sahiptiler. Roma’nın kurulduğu tarih olan MÖ 8. yüzyıldan Batı Roma İmparatorluğu’nun çöktüğü MS 5. yüzyıla dek Roma teknolojisi, modern dünyanın bazı aletlerini, mimarisini ve şehir yapısını etkiledi.
Romalılar -örneğin değirmenlerde enerji üretmek için suyu ve fizik bilgilerini kullanmaları bakımından- erken çevre mühendisliği uzmanıydılar. Bu sırada çiftlikte nöbetleşe ekimi ve “ye, besle, nadasa bırak” yöntemini kullanarak mahsul verimini en üst düzeye çıkarmayı başarıyorlardı. Çiftlikleri bu üç paya bölmek, her zaman toplanmaya hazır mahsul bulunmasını garanti altına alıyordu.
(İlgili: Antik Roma’da Sağlıklı Kalmak için Uygulanan 6 Yöntem)
Tabii her antik yenilik yalnızca Romalıların hanesine yazılamaz. Örneğin ilk takvim, bir Roma yeniliği değildi fakat Jülyen takviminin yaygın kullanımı, dünyanın büyük bir çoğunluğuna geçen zamanı takip etmenin bir yolunu öğretti.
İşte kendi eşsiz icatlarından geliştirilmiş tekniklere Romalıların dünyanın öğrenmesini sağladığı yedi ders!
Evleri Isıtmak
Hipokaust sistemini gösteren bir illüstrasyon. C: Future plc
Romalılar, ısıyı verimli şekilde dağıtmanın erken bir yöntemi olan hipokaust (Hypocaust) sistemini icat ettiler. Bilindiği üzere Antik Romalılar, hamamları ile ünlüdür. Erken Roma hamamları doğal sıcak su kaynakları ile ısıtılırken MS 1. yüzyıldan itibaren hipokaust sistemi de kullanıldı. Bu sistemin kullanıldığı bir yapının zeminin altında, içinde sürekli odun yanması gereken ve bu sayede ısı üreten bir fırın bulunuyordu. Yine zeminin alt kısmındaki pilae adı verilen tuğla sütunları, yapıyı destekliyor; tuğla yığınları arasındaki boşluklar ise sıcak havanın yatay olarak dağılmasını sağlayan geçitler oluşturuyordu. Yapının duvarlarının içi, ısının yükselmesini sağlayacak şekilde boşluklara sahipti. Bu boşluklar, evde duman birikiminin engellenmesi için gerekliydi. Duman, bu boşluklarda dikey yönde ilerleyerek çatıdaki bacalardan dışarı çıkıyordu. Bu ısıtma sistemi, odalardaki hava sıcaklığını 30 °C’nin üzerine kadar çıkarabiliyordu.
Atıklardan Kurtulmak
Antik Roma dünyanın ilk kanalizasyon sistemlerine ev sahipliği yapıyordu. Bu yer altı kanalizasyonları ilk kez MÖ 500 yılında kurulmuştu ve taşa oyulmuş devasa tünellerden oluşuyordu. Günümüzde birçok şehrin kanalizasyonu, Antik Roma’daki kanalizasyonlar ile benzerlik taşıyor fakat iki sistemin amacı birbirinden farklı olabilir. Modern dünyada bir kanalizasyonun temel amacı, sağlığa zararlı atıkları kentsel alandan uzaklaştırmak olsa da Roma’daki kanalizasyonun temel amacı, caddeleri basabilecek aşırı suyu ortadan kaldırmaktı.
Bazı evler, Roma’nın kapalı drenaj sistemi ile doğrudan bağlantılıydı; diğer evler ise lağım pisliğini basitçe sokağa boşaltıyordu fakat daha sonra caddeler, atıkları kanalizasyona doğru taşımak için yıkanıyordu. Bundan sonra lağım pisliği, Roma’nın ana nehri olan Tiber’e dökülene dek geniş tünellerden oluşan bir ağ içinde seyahat ediyordu. Kanalizasyon mimarisi bu antik yapılardan günümüze pek de değişmedi. Hatta Roma’nın “En Büyük Lağım”ı (Cloaca Maxima) bugün hala eski yerinde duruyor ve Antik Roma yapılarının günümüze ulaşan en eski örneklerinden biri olma özelliğini taşıyor.
Şehir Planlaması
Şehirlerimizin ızgara şeklindeki yerleşimi (centuriation), Antik Romalıların topraklarını ölçmek ve bölmek için kabul ettiği yöntemlerden biriydi. Bir zamanlar Roma topraklarını fethedilmiş bölgelere bölerek düzenleyen ızgara formasyonu, günümüzde büyük şehirleri işler durumdaki yollar ve caddeler şeklinde düzenliyor.
Romalılar, Roma İmparatorluğu hakimiyetindeki birçok kasaba genişlediği ve yeni gelişmeler yaşamak zorunda kaldığı için çıplak toprağı kalkınmış şehirlere dönüştürmek konusunda oldukça yetenekliydiler. Izgara tasarımı bugün bize oldukça basit görünebilir ama Romalılar büyük yol ızgaralarını geliştirmeden önce yapılar ve diğer yerleşim özellikleri toprağın şeklini ve jeolojisini takip etmeye mecburdu.
“Büyük kasabalar ve şehirler” fikri birçok ükeye Romalılar tarafından tanıtılmıştı. Çapraz geçişe sahip cadde düzeni, ticaret için elverişli olan merkezi meydanlar oluşturdu. Bu yapı, modern şehir planlamacılarına ilham verdi.
A Noktasından B Noktasına Gidiş
Antik Roma’da yol yapım sürecini tasvir eden bir illüstrasyon. C: Nicholas Forder/Future plc
İmparatorluğu taşımak ve genişletmek için 90.000 kilometreden fazla yol yapılmıştı. Bu yolların yapımında belli bir düzen takip ediliyordu. İlk olarak zemin, düz temeller oluşturmak için sıkıştırılmış kum veya kuru toprak ile düzleştiriliyordu (gremium). İkinci adımda ise yolun temeline büyük düz taşlar yığılıyordu (statumen). Bu taşlar arasındaki küçük boşluklar, su drenajına olanak sağlıyordu. Daha sonra çimento harcında yaklaşık 5 santimetre boyutundaki daha küçük taşların kullanıldığı kalın bir beton, bu tabaka üzerine yayılıyordu (rudus). Sondan bir önceki tabakada, en üst katmanı sabitleyecek olan ve ince kum ile çakıldan oluşan bir çimento yer alıyordu (nucleus). En üstte ise düz taş levhalar, pürüzsüz bir yüzey oluşması için bir önceki katmanda bulunan çimentoya düzgün bir şekilde yerleştiriliyordu (summum dorsum). Bu taşların kalınlığı yaklaşık 15 santimetreydi. Tüm bu süreçte oluşturulan katmanların bir arada durması için yolun kıyılarına kenar taşları oturtuluyordu.
Dayanıklı Betonun Sırrı
Genelde teknoloji ve bilimdeki gelişmeler ile birlikte insan yapımı maddeler de zaman içinde devamlı olarak gelişme gösterir. Fakat Romalılar tarafından yapılan beton aslında günümüzün modern betonundan daha sağlam. Örneğin tuzlu suyun betonu birkaç yıl içinde aşındırmasına rağmen Romalılar tarafından 2.000 yıl önce inşa edilen bazı deniz surları hala el değmemiş bir şekilde duruyor. Roma betonunun nasıl üretildiğine dair detaylar ise maalesef ki zaman içinde kaybolmuş.
California Üniversitesi’ndeki Berkeley Laboratuvarı’ndan bilim insanları, Romalıların inşaat sırlarını açığa çıkarmak amacıyla antik deniz betonunun mineral bileşenleri üzerinde çalıştılar. İncelemeleri sonucunda bu betonda kireç ile volkanik kayalardan oluşan bir karışımın kullanıldığını tespit ettiler. Daha da sağlam olmasını sağlamak için bu harç, deniz suyu içine yerleştirilmişti. Su molekülleri kül ile kimyasal reaksiyona giren kireci hidratlayarak bu iki bileşeni birbirine yapıştırmıştı. Bu işlemler güçlü bir kalsiyum-silikat-hidrat (C-S-H) oluşturmuştu.
Su altında olmayan yapılar bile dayanıklıydı. Örneğin Romalıların Kolezyum’u inşa etmek için volkanik kaya ve kül kullandıkları ustalıklı teknikleri, bu ünlü harikanın günümüze nispeten eksiksiz şekilde ulaşmasını sağladı.
İlk Ciltlenmiş Kitaplar
Romalılar ilk yazılı kayıtları bırakma unvanını başkalarına kaptırmış olsalar da parşömenlerin yerine ilk kitap formunu getirmeleriyle tanınıyorlar. Kodeksler olarak adlandırılan bu balmumuyla kaplı bağlanmış tabletler, günümüz kağıdının alternatifi olarak kullanılıyordu.
Stylus adı verilen ucu sivri bir aletin kullanılması ile balmumu kazılarak yazı yazılıyordu. Bu belgeler, okuryazarlığı değişime uğrattı; bir arada durabilmesi için ciltlenmiş tabletler, normalde üzerine yazı yazılan büyük kil tabletlerden çok daha inceydi. Ayrıca kodekslerin muhafazası parşömenlerinkinden daha kolaydı. Daha sonraları balmumu tabletlerin yerini daha hafif hayvan derileri aldı.
Modern Ameliyat Aletlerinin Temeli
Romalılar birçok cerrahi alet ürettiler ve cerrahi prosedürlere dair bilgilerini yaydılar. Bu tıbbi buluşların büyük bir kısmı savaş alanlarında gerçekleşti.
Modern ameliyatların şekillenmesine yardımcı olan bazı Greko-Romen aletler arasında kemik matkabı ile forseps (doğacak çocuğu ana rahminden çekmeye yarayan alet) yer alıyor. Kemik matkapları hastalıklı kemiği kesip almak için kullanılıyordu ve görünüşte günümüzün tirbuşonlarına benziyordu. Forseps ise Roma döneminin en yaygın cerrahi aletleri arasındaydı. Küçük kemik parçalarını vücuttan çıkarmak için kullanılıyordu. Bunların yanı sıra Antik Roma literatüründe şırınganın en erken kullanımına dair bazı kayıtlar var. Bu şırıngalar tıbbi merhemleri uygulamak için kullanılıyordu.
Antik Roma zamanında bir kadın doğum esnasında öldüğünde çocuğun kadının bedeninden çıkarılması gerektiğine dair yazılı bir kural vardı. Bu kural, sezaryen ameliyatının ilk şekline zemin hazırladı.
You must be logged in to post a comment Login