Urfa’da yer alan Karahan Tepe, devasa T biçimli dikilitaşları ile aynı Göbeklitepe gibi yaklaşık 10.500 yıl öncesine dair birçok gizem barındırıyor. Bilimsel kazıları yapılmadığı için henüz pek kimseler tarafından bilinmeyen Karahan Tepe, kazıları başladığında Göbekli Tepe ile beraber dünyanın en görkemli, en gizemli, en şaşırtıcı bölgesi olmaya aday. İlk olarak Doç. Dr. Bahattin Çelik tarafından farkedilen Karahan Tepe’de bazı dikilitaşlar toprağın altında bazıları ise kısmen açığa çıkmış halde duruyor. Göbeklitepe gibi bir tepenin üstünde yer alıyor ve birbirlerine oldukça yakın sayılırlar.
Arkeofili ekibi olarak Karahan Tepe hakkında tüm merak ettiklerimizi ve bilinmeyenleri işin uzmanına, Doç. Dr. Bahattin Çelik’e sorduk. Göbeklitepe’nin Kardeşi Karahan Tepe Üzerine Doç. Dr. Bahattin Çelik Röportajı:
Karahan Tepe’yi, Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam’ın başkanlığındaki “Doğu ve Güneydoğu Anadolu İlleri Kültür Envanteri Projesi” kapsamında 1997 yılında keşfettik. Burası hakkında 2000, 2005 ve 2011 yılında üç yayın yaptık. Ayrıca 2005 yılında yaptığım doktora tezimin içinde de burası hakkında geniş bilgiler yer almaktadır. Yapmış olduğumuz bu yayınlardan şu anda sürekli atıflar almaktayız.
Karahan Tepe, Göbekli Tepe büyüklüğünde bir ören yeridir. Bu ören yerinde “T” şeklinde Dikmetaşlar halen yerli yerinde ve 10.500 yıl önce konulduğu gibi durmaktalar. En önemlisi, Göbekli gibi bu ören yeri üstünde herhangi bir geç dönem kültür tabakası bulunmamaktadır. Yani nasıl terk edildiyse öylece günümüz kadar gelmiştir.
Karahan Tepe, Göbekli Tepe’nin II. tabakası ile aynı döneme tarihlenmektedir. Bu dönem yaklaşık olarak M.Ö. 9100-8400 yılları arasına tarihlenen bir dönemdir. Ancak Karahan Tepe’de henüz kazılara başlanılmamıştır. Bu nedenle, Karahan Tepe ören yerinin alt tabakalarında Göbekli Tepe’nin en eski tabakası olan III. tabaka ile çağdaş tabakaların var olup olmadığı bilinmemektedir. Karahan Tepe’nin kültür dolgusu 7-8 m derinliğinde olduğundan tahminimiz, Göbekli Tepe’nin III. tabakası ile çağdaş tabakaların var olabileceği yönünde.
Şu ana kadar Göbekli Tepe, Nevali Çori ve Karahan Tepe’ye benzer yaklaşık 7 yer tespit ettik. Bunlar, Taşlı Tepe, Harbetsuvan Tepesi, Sefer Tepe, Ayanlar Höyük, Hamzan Tepe, Yeni Mahalle (Balıklıgöl Höyüğü) ve Kurt Tepesi, Bunlardan en önemlisi Ayanlar Höyük yerleşimidir. Ayanlar Höyüğün önemi buranın Göbekli Tepe ve Karahan Tepe gibi aynı boyutlarda hatta biraz daha büyük olmasıdır. Bugüne kadar tespit edilen dikmetaşlı yerleşim sayısı 10 olmuştur.
Evet var. Örneğin Kurt Tepesi ve Harbetsuvan Tepesi’nde Nevali Çori ve Göbekli Tepeden bildiğimiz kol ve parmak kabartmalarının yer aldığı Dikmetaşlar tespit edilmiştir. Karahan Tepe’de Göbekli Tepe’deki yılan kabartmalarına benzer kabartmalar tespit edilmiştir. Ayrıca buradan bir fallusu erkek heykeli parçası da ele geçmiştir.
Şuan için yok. Ve bu yerlerin gelecekte yapılacak kazılar için rezerve edilmesi gerekmektedir. Çünkü biz henüz Göbekli Tepe’yi tam olarak anlamış değiliz. Bu nedenle Karahan Tepe’nin kazılmasından çok şuan için korunmasına ihtiyacı var.
Göbekli Tepe ve Nevali Çori’den bildiğimiz dikmetaşlı kült yapıları ortaya çıkartılacaktır.
Ayrıca bunların dışında sivil yapıların çıkma ihtimali de çok yüksektir.
Evet, 2015 yılına kadar Karahan Tepe gönüllü olarak korunuyordu. Şu anda da 2015 yılında bu yana Şanlıurfa Valiliğinin tahsis ettiği bir bekçi ile korunuyor.
Hayır düşünmüyorum. Çünkü bu topluluklar belli kurallar ve kurumsallaşmalar sonucu bu tarz eserleri ortaya çıkarmışlardır. Bu ortak yapılar belli bir sosyal organizasyonun sonucudur ve geçmişteki ataları gibi 15-20 kişilik kabileler halinde özgür bir şekilde konar göçer yaşayan insanların yaptığı şeyler değildir. Belli bir yerde sürekli ikamet etmek zorunda olan insanların ürettiği eserlerdir. Bu denli büyük eserler hiçbir zaman belli şeylerden feragat edilerek yapılamaz.
Şanlıurfa sınırları içinde bulunan ve en az 11.000 yıllık olan Göbekli Tepe, Karahan Tepe, Taşlı Tepe, Harbetsuvan Tepesi, Sefer Tepe, Ayanlar Höyük, Hamzan Tepe, Yeni Mahalle (Balıklıgöl Höyüğü) ve Kurt Tepesi yerleşimleri gelecek nesiller için korunmalıdır. Çünkü bu ören yerlerinde ilk kültüre alınmış tahıllar ve o dönemde bölgede yaşayan yabani hayvanların kemikleri bulunmaktadır. Gelecekte bunlar DNA bilimi sayesinde hazine niteliği taşıyan buluntular olacaklardır. Bu yüzden sadece Neolitik dönem değil tüm dönemlere ait eserlerimizi bu bilinçle korumalıyız.
You must be logged in to post a comment Login