Bilecik’te yer alan Gedikkaya Mağarası’nda, Epipaleolitik döneme tarihlenen bir adak çukuru ve heykelcik bulundu.
İnhisar merkezin yaklaşık 1 km güneydoğusunda yer alan Gedikkaya mağarasında, Epipaleolitik döneme tarihlenen bir adak çukuru ortaya çıktı. Adak çukurunun içinde, kasıtlı olarak biçimlendirilmiş bir dikit ve oturur vaziyette bir kadın heykelciği bulundu. Heykelcik, Yakındoğu Neolitik kültürleri için karakteristik olan ana tanrıça heykelciklerinin taştan ve stilize erken bir örneği izlenimini veriyor.
Alt ve Üst mağaralar olmak üzere üç göz içeren Gedikkaya mağarasının, ağzı kuzeye bakıyor ve batı taraftaki alt mağarada damlataş oluşumlar yoğunluk oluşturuyor. Üst mağara ağzı 6 metre genişliğinde ve 3.5 metre yüksekliğinde ve güney yönünde dağın yaklaşık 180 metre içine giriyor. Ana galeride tavan seviyesi yaklaşık 15-20 metre kadar yükseğe ve genişlik ise 30 metreye ulaşıyor.
(İlgili: Bilecik’te Bulunan Şamanik Osmanlı Türbesi Hakkında Her Şey)
Gedikkaya Mağarası içerisinde arkeolojik izlerin var olduğu ise, Bilecik İli Arkeolojik Yüzey Araştırmaları sırasında 2017 sezonunda ilk kez saptandı.
Epipaleolitik, Neolitik ve Kalkolitik yerleşimler
Mağaranın içinde ve etrafında film çekimi, yarasa gübresi için toprak çıkarılması, kaçak kazı gibi çok çeşitli sebeplerden yoğun bir tahribat yapıldı. Bu tahribatın devam etmesini önlemek amacıyla 2019-2022 yılları arasında T. C. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Bilecik Müzesi’nin başkanlığında ve Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi’nden Doç. Dr. Deniz Sarı’nın bilimsel danışmanlığında mağarada kurtarma kazıları gerçekleştirildi.
Gedikkaya Mağarası’nda bugüne dek Epipaleolitik, Neolitik ve Kalkolitik olmak üzere üç farklı dönemde yerleşildi. Bunun yanı sıra düzensiz bir şekilde Hellenistik Dönem’e ait tek tük ele geçirilen malzeme; mağaranın önünde yer alan yerleşim sakinlerinin zaman zaman belli amaçlarla mağarayı ziyaret ettiğine işaret ediyor.
Nişlere boynuzlar yerleştirilmiş
Gedikkaya Mağarasında ulaşabilen ilk kültür dolgusu MÖ 14.500 ila 13.500’lere tarihleniyor. Pleistosen olarak tanımlanan Son buzul Çağı’nın sonlarına denk gelen bu tarihe ait yerleşim izleri ve buluntuları, büyük oranda mağara duvarları boyunca ve duvarlarda yer alan doğal nişlerde saptandı.
Söz konusu buluntular içinde, Epi-gravettian özellikleri gösteren yontma taş alet topluluğunun yanı sıra kalkerden yontulmuş olup bir düzeltiye sahip olmayan yontma taşlar ile çakmaktaşı ve kuvarstan yapılma yontma taş aletler yer alıyor.
Doç. Dr. Deniz Sarı’nın aktardığına göre, taş aletlerin yanı sıra, omurga, çene kemikleri, kaplumbağa kabuğu ve boynuzların dikkat çekici bir şekilde göze çarptığı hayvan kemikleri sayılabilir. Bu kemik grubu içinde omurlar, boynuzlar, pelvis kemikleri, yırtıcı bir kuşa ait pençe bir ritüelin parçası olarak buraya konmuş izlenimi veriyor. Nişin içinde boynuzlar dikey bir şekilde duvara aplike edilmiş.
Epipaleolitik dönem adak çukuru
Epipaleolitik döneme ait önemli bir bulgu ise 2022 kazı sezonunda saptanan, ana mağara odasına geçiş noktasında, girişten yaklaşık 40 metre içeride yer alan bir adak çukuruydu.
Bu çukur, mağara duvarına dayalı, iç içe geçmiş ve yarımay şeklinde düzenlenmiş iki taş dizisi ile sınırlandırılmıştı. İç halkadaki taşlar yassı ve özenle seçilmiş. Çukurun içinde ilk aşamada çok büyük olasılıkla alt mağaradan yükselen çok büyük ve kalın bir dikitin üst kısmı saptandı.
Araştırmacıların stel olarak adlandırdığı bu dikitin üst kısmı bilinçli olarak düzleştirilmiş. Kenarlarında ise kullanım izleri ve aşınmalar mevcut. Mağaranın doğal bir oluşumu olan bu dikit, Epi-Paleolitik Dönem mağara sakinlerinin dikkatini çekmiş olmalı ki, dikitin etrafı taşlarla örülmüş ve içindeki buluntularla beraber burası özel bir alan olarak kullanılmış. Ve bu adak çukuru sonradan kademeli olarak kapatılmış.
Adak çukurunda bir heykelcik
Yaklaşık 1,20 metre genişliğindeki çukurda bugüne dek ulaşılan ilk taban 1 metre derinliğindeydi. Adak çukuru içerisinde kumtaşından ve kemikten çeşitli objeler bulundu. Bunlar arasında en önemli buluntu ise stilize olarak şekillendirilmiş kumtaşından oturan bir heykelcik.
Doç. Dr. Deniz Sarı’ya göre ünik bir eser olarak kabul edilebilecek söz konusu heykelcik, erken prehistorik dönem sanatı açısından çok önemli bir buluntu olarak görülüyor. Stilize olarak şekillendirilmiş ve kısmi işlem görmüş olan heykelciğin arka ve alt kısmı düzleştirilmiş. Üste doğru sivrilen kesim baş olarak stilize edilmiş. Bacaklar iki yana açık, oturur pozisyonda şekillendirilmiş.
Heykelcik, Yakındoğu Neolitik kültürleri için karakteristik olan ana tanrıça heykelciklerinin taştan ve stilize erken bir örneği izlenimini veriyor. Söz konusu eser, bir yandan Avrupa Üst Paleolitik mağara sanatından bilinen “Venüs” heykelcikleri, diğer yandan Yakındoğu Neolitik kültürlerinden bilinen Ana tanrıça heykelcikleri arasında bir bağ oluşturuyor.
Yapılacak kazılar önemli bilgiler verebilir
Mağarada söz konusu buluntu gruplarının ele geçtiği ve Buzul Çağları sonuna denk gelen ilk yerleşim (MÖ 14.500 ila 13.500) henüz sınırlı bir alanda açığa çıkartıldı. Çok az bilgi sahibi olduğumuz bu dönem Avrupa Üst Paleolitik kültürlerinin Balkanlar, Kafkasya ve Akdeniz’e yayıldığı bir süreçti. Daha geniş alanda yapılacak kazı çalışmalarının, Gedikkaya’nın bu yayılım içerisindeki yeri hakkında yeni ve somut veriler sunması bekleniyor.
Gedikkaya Mağarası’ndaki çalışmaların Anadolu Tarihöncesi Arkeolojisi açısından literatüre yeni katkılar sağlamasının yanı sıra bugüne dek bilinen tarihöncesi dönemlerdeki insan hareketliliğine sahne olan güzergahlar bağlamında da yeni ve somut veriler ortaya koyacağı düşünülüyor.
You must be logged in to post a comment Login