Erken Atalarımız Engeli Nasıl Avantaja Çevirmişti?

Yeni bir evrimsel teori, ciddi ölçüde küçük erken insan popülasyonlarının, belirli kalıtımsal engellerin yavrulara aktarılması riskine rağmen nasıl hayatta kaldığını açıklıyor.

Homo rhodesiensis canlandırması.

New Castle ve York Üniversitelerinden antropologlar, en erken atalarımızın nüfusun gittikçe azaldığı dönemlerde nasıl hayatta kaldıklarını ve “Hassas Maymunlar” gibi bir erken insansı modeli nasıl geliştirdiklerini inceledi.

Uzak geçmişte kimi dönemlerde az sayıda insan, yırtıcılardan ve diğer rakiplerinden kaçınmalarına veya acil durum kaynaklarından faydalanmalarına imkân tanıyan topraklara sürükleniyordu. Böylelikle, izole oluyorlar ve engel oluşturucu genleri aktaran bir genetik “dargeçit” oluşturuyorlardı.

Araştırmacılar bu grupların yeni bir tür seleksiyon baskısı deneyimlediklerini öne sürüyor. Burada söz konusu olan en iyi genlere sahip insanların yararına bir seleksiyon değil, genlerinin onlara yüklediği zorluklarla baş edebilenlerin yararına olan bir seleksiyon.

Araştırmacılar ayrıca, şefkat gösterme ve iletişim becerilerimizin yanı sıra sosyalleşme ihtiyacımız ve deneyimleyerek yeni davranışlar öğrenme yeteneğimizin atalarımızın bu genetik dargeçitleri atlatmalarını sağlayan başa çıkma stratejilerinden kaynaklandığını iddia ediyor. Atalarımız böyle yaparak, zayıf çeneler, tüysüz bedenler, kısa güçsüz kollar ve ağaçlara tırmanamayan düz bacaklar gibi “engeller”i gelecek insan evrimi için bir platform hazırlayan fırsatlara çevirmişti.

(Yalnızca Birkaç Fosilden Bilinen 5 İnsan Atası)

School of Arts and Cultures’den Dr. Nick konuya ilişkin şöyle bir açıklama yapıyor: “Bu, ‘sağlıklılık’a dair yeni bir düşünce tarzı. Bu, yavrunun genlerinin yarısı başka birinden geliyor diye iyi genlere sahip olma meselesi değil. Böylesi bir durumda, olası çiftleşme havuzu son derece küçük oluyor ve insanlar teklif edilen genleri ya kabul ediyor ya da hiç üreyemiyordu. Bazı durumlarda yakın soylar arasında bazılarında ise tür sınırlarını aşan çiftleşmeler oluyordu.”

“Engelli yavrular dünyaya getirme olasılığının yüksek olduğu durumlarda, en ‘sağlıklı’ bireyler yavrularına bu zayıflıklarıyla birlikte yaşamalarında yardımcı olabilenlerdi. Biraz daha akıllı, biraz daha esnek ve biraz daha şefkatli olanlar avantaj sağlıyordu”

Araştırmacılar insan ve insan olmayan primat soylarının çok kez birbirlerinden ayrılıp sonra tekrar birleştiklerini ve geleneksel evirtik evrim ağacı modelinin ayrılan ve yeniden birleşen gen akımları ağıyla değiştirilmesi gerektiğini öne sürüyor.

York Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Dr. Isabelle Winder, bu çalışmanın antropologların DNA kayıtlarını yorumlayışını değiştirebileceğini belirterek “Diğer hayvan ve bitki gruplarlarıyla paralelliklere sahip ağ şeklindeki evrim modeli antropolojideki DNA incelemeleri için önemli etkiler doğuruyor” diyor.

“Moleküler biyologlar genetik bilgiyi genellikle ayrılan bir hiyerarşi ve istatistiksel olarak büyük popülâsyonları göz önünde bulundurarak açıklıyor. Böylesi bir yaklaşım bakteriler veya meyve sinekleri için işe yarabilir, ancak antropolojik delil sıralanamaz. İnsansı popülâsyonları küçüktü ve soylar moleküler ‘saatler’in hızlanmasına, yavaşlamasına ve hatta geriye akmasına sebep olabilecek şekilde ayrılıp sonra tekrar birleşmiş gibi gözüküyor.”

Internet Arcaeology dergisinde yayımlanan araştırma, melezleşmeyi hesaba katmayan ve popülâsyonların sürekli olarak ayrılan soyla hiyerarşi oluşturmak için üreme yoluyla izole olmuş birimlere ayrıldığını varsayan evrimsel biyolojinin “Modern Sentez”ine meydan okuyor.

Araştırma ekibini oluşturan baba kız, bu popülâsyonlar içerisinde hayatta kalanların yok olanlardan genetik olarak üstün olacağı varsayımına karşı eleştirel bir tavır takınıyor ve arkeolojik kayıtlarda rastlanan toplumsal yardım olmadan hayatta kalamayacakları açık olan engelli bireylere dikkat çekiyor.

(Yeni Gen Varyasyonları İnsandaki Deri Renginin Evrimine Işık Tutuyor)

Isabelle “Diğer birçok bilim insanı gibi, biz de antropologların soyların tekrar birleştiği durumları saptayabilecek bir “Genişletilmiş Sentez”e ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Engel oluşturan genler saklandıkları yerden çıkmış olabilir, organizmalar daha sonra avantaja dönüştürdükleri sosyal öğrenme kapasitesine sahip. ‘Hassas Maymun’ hipotezimiz bu Genişletilmiş Sentez’in bir parçası olabilir.

Genetik hassaslık atalarımızı sembolik dile, inovasyona ve toplum yanlısı işbirliğine yönlendiren tetikleyiciydi” diyor.

Nick de “Her yeni fosilin veya DNA incelemesinin insan evrimini yeniden gözden geçirmeyi gerektiriyormuş gibi görünmesinin sebebi biyologların büyük popülâsyonların bireysel üyeleri arasında sıkı bir rekabetin olduğu ayrık, hiyerarşik bir modele bağlı kalmalarıdır” diyerek ekliyor.

“Antik popülâsyonların sıklıkla küçük ve erken insansıların bizimkilerden çok daha karmaşık cinsel hayatları olduğunu kabul ederseniz yeni kanıtlar daha az kafa karıştırıcı hale gelir.”

“Geleneksel rekabetçi model bizi türümüz içerisindeki görece yüksek genetik engel insidansını bir tehdit olarak algılamamıza yol açıyor, ancak antropolojik kanıtlar genetik engel insidansının uzak geçmişten muhtemelen çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Şefkatin, becerikliliğin ve davranışsal esnekliğin atalarımıza bu hassaslıkla başa çıkmada yardımcı olduğunu düşünmek için iyi sebeplerimiz var.”

Nick “Hassas Maymun” hipotezinin iklim değişikliği gibi şu an karşımıza çıkan tehditlerle başa çıkış yöntemimizi etkileyebileceğine inanıyor: “En erken atalarımız onları bir genetik dargeçit zincirinden geçiren çevresel zorluklarla baş ediyordu. Ancak, geçen birkaç binyıl boyunca, inovasyon türümüzdeki evrimsel değişimin öylesine önemli bir etmeni oldu ki dünyasal yaşam destek sistemlerini de beraberinde getirdi. Küçük topluluklarda bilişsel becerilerin nasıl kazanıldığını hala bilmiyoruz ve sığınak bölgeleri geriye yalnızca az sayıda sığınak bölgesi kalan bir gezegende bize yarar sağlayacak.”

Araştırma Internet Archaelogy’de Winder, N.P. ve Winder I.C. (2015). Karmaşıklık, Şefkat ve Öz Örgütlenme: İnsan Evrimi ve Hassas Maymun Hipotezi, Internet Archaeology 40 olarak yayımlandı.


york.ac.uk. 12 Haziran 2015.

Makale: Winder, N. P., & Winder, I. C. (2015). Complexity, Compassion and Self-Organisation: Human Evolution and the Vulnerable Ape Hypothesis. Internet Archaeology, (40).

Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunu. Arkeoloji ve özellikle sanat tarihini çok seviyor.

You must be logged in to post a comment Login