Minik cam parçaları ve renkli mermerden yapılan bu mozaik, bir zamanlar Roma’nın Aventine Tepesi’ndeki bir villanın yemek odasını süslüyordu.
Odanın girişi olması gereken yerde, teatral maskeler ve ritüel nesnelerin yer aldığı bir tasarım var; merkezde karmaşık bir Nil manzarasının bir parçası var. Sanatçı, normalde süpürülmesi gereken bir ziyafetin kalıntılarıyla kaplı gibi görünen bir zemin yaratmış: meyveleri, ıstakoz parçalarını, tavuk kemiklerini, kabuklu deniz hayvanlarını ve hatta ceviz kabuğunu kemiren minik bir fareyi bile görebilirsiniz.
Vatikan’ın Profane Müzesi’nde, süslü lahitler ve mermer heykeller arasında farklı görünen bir eser var: Dağılmış yemek artıklarıyla kaplanmış gibi görünen mozaik bir zemin.
(İlgili: Antik Romalılar Yaz Aylarında Nasıl Serinliyordu?)
Mozaiğe ilk baktığınızda mutfak çöpü devrilmiş gibi görünüyor: Fındık kabukları, zeytin çekirdekleri, meyve kabukları, üzüm sapları etrafa saçılmış. Fakat daha yakından baktığınızda yemek artıklarının taş ve cam parçacıklarına dönüştüğünü görüyorsunuz. Bu bir mozaik göz yanılsaması yaratıyor ve olağanüstü derecede etkileyici. Kabuklar parlıyor, kestane kabukları dikenlerle dolu ve üzümler yumuşak.
Bunun gibi mozaikler, antik Roma’da ziyafet misafirlerinin uzanıp yemekler seçtiği yemek odaları olan triclinium’un zeminlerini oluşturuyordu. Bu mozaik ise, Aventine Tepesi’ndeki bir villanın kalıntıları arasında ortaya çıkarıldı ve şimdi bile o uzun, loş, içkili Roma ziyafetlerinden birinin atmosferini yansıtıyor.
Yiyecek artıkları, sanki gaz lambalarının dans eden titreşimleriyle aydınlanıyormuş gibi, farklı yönlere uzun, düzensiz gölgelere sahip ve hatta köşedeki bir cevizi kemiren küçük farenin bile gözünde, yansıyan lamba ışığının beyaz bir parıltısı var.
Bu motif şaşırtıcı derecede yaygın olduğundan kendi adını taşıyor: asarotos oikos, yani Yunanca “süpürülmemiş oda”. Her ne kadar ilk “süpürülmemiş oda” mozaiklerini Yunan sanatçılar yapmış olsa da, elimizde yalnızca Yunan kültürü çılgınlığı sırasında inşa edilen daha sonraki Roma kopyaları var.
Peki seçkin bir Romalı neden yemek odasının zeminini çöple kaplı gibi göstermek için bu kadar çaba ve masrafa girsin ki?
Öncelikle, bu bir tür muzip statü sembolüydü. Profane Müzesi koleksiyonunda temsil edilen çöpleri düşünün: Evet bunlar bir çöp, ama en lüks türden çöpler. Istakoz, istiridye ve hatta yalnızca Roma toplumunun seçkinlerinin giymesine izin verilen ünlü Tyrian morunun kaynağı olan Murex Brandaris’in dikenli kabuğu da dahil olmak üzere kıyıdan getirilen taze deniz ürünleri var. Kabukların arasında Asya’dan dut, Hindistan’dan zencefil ve Orta Doğu’dan incir gibi pahalı ithal ürünler de bulunuyor. Bütün bir imparatorluğun ganimetleri yere saçılmış durumda.
Mozaik, o kadar cömert bir ziyafeti ima ediyor ki, eğer gerçekten servis edilmiş olsaydı, yasadışı olabilirdi; bu, bir ev sahibinin herhangi bir ziyafet için ne kadar harcayabileceğini sınırlayan Roma tüketim yasalarının ihlali anlamına geliyordu.
MÖ 182’de kabul edilen Lex Orchia, tek bir yemeğe davet edilebilecek misafir sayısını sınırladı ve daha sonraki yasalar, besili kümes hayvanlarının, kabuklu deniz hayvanlarının ve dişi domuz göğüslerinin (Roma’nın en sevilen lezzeti) tüketimini yasakladı. Ancak o döneme ait elimizdeki ziyafet kayıtlarına göre bu kurallar sıklıkla çiğneniyordu. Sonuçta misafirlerinizi etkilemenin, onları eğlendirmek için yasaları çiğnemekten daha iyi bir yolu var mı?
Ancak sanat tarihçileri bu motifi başka bir Roma yemek geleneğine bağladılar: memento mori, yani “ölümü hatırla”. Ölümlülüğe dair bu küçük göndermelerin hepsi Roma ziyafetindeki eğlencenin bir parçasıydı.
Örneğin larva convivalis adı verilen küçük eklemli bronz iskeletlerin parti eğlencesi olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Satyricon’da biri beliriyor, masanın üzerinde titrek bir kukla dansı yapıyor ve sunucu şöyle diyor: “Ne yazık ki biz zavallı ölümlüler… Aşağıdaki dünya bizi alıp götürdükten sonra hepimiz öyle olacağız. O zaman işler bizim için iyi giderken yaşayalım.”
Bu açıdan bakıldığında mozaik, tıpkı yiyen kişilerin zamanla kemiklere ve toza dönüşmesi gibi, en güzel ziyafetlerin bile hızla besin olmaktan çıkıp çöpe dönüştüğünün bir göstergesiydi. Başka bir deyişle yemeğinizin tadını çıkarın çünkü bu son yemeğiniz olabilir.
Bugün bu mozaiğin üzerinde yemek yiyenlerden neredeyse 2.000 yıl uzaktayız. Hayal ettikleri ölümler gerçekleşti; geriye kalan tek şey onların çöplerinin bu görüntüsü. Ancak bu göz yanılsaması mozaiğinin hâlâ birkaç püf noktası var. Antik tarih profesörü James Davidson, Courtesans and Fishcakes adlı kitabında şu çarpıcı ayrıntıya dikkat çekiyor: Yiyecek kalıntılarından bazıları, sanki yere çarpmalarına saniyeler kalmış gibi, kendi gölgeleriyle tam olarak buluşmuyor.
Atlas Obscura. 22 Kasım 2019.
You must be logged in to post a comment Login