Almanya’daki büyük bir Demir Çağ yerleşimindeki kazılar, Keltlerin günlük yaşamına ve ritüel pratiklerine dair önemli bilgiler veriyor.
Almanya’nın Ingolstadt kentinin güneydoğusunda yer alan Manching oppidumundaki son arkeolojik kazılar, Demir Çağı’nda bu bölgede yaşayan Keltlerin yaşamına, geleneklerine ve kültürel tekniklerine dair eşi görülmemiş bir bakış sunan 40.000’den fazla eser ve 1.300 yapısal buluntuyu gün ışığına çıkardı.
Oppidum, MÖ 2. ila 1. yüzyıllarda Keltler tarafından inşa edilen, genellikle surlarla çevrili, büyük yerleşim alanları için kullanılan Latince bir terim.
2021–2024 yılları arasında 6.800 metrekarelik bir alanda yürütülen çalışmalar, Orta Avrupa’nın en iyi incelenmiş Kelt yerleşimi kabul edilen bu alanın önemini bir kez daha doğrularken, aynı zamanda buradaki ritüeller ve toplumsal örgütlenme hakkında yeni sorular ortaya çıkardı.
(İlgili: Kelt Erkekleri, Evlerinden Ayrılarak Eşlerinin Ailelerine Katılıyordu)
MÖ 2. ve 1. yüzyıllarda zirveye ulaşan Manching oppidumu yaklaşık 400 hektarlık bir alanı kaplıyordu ve nüfusunun 10.000 kişiye ulaştığı tahmin ediliyor. Bu, büyüklük bakımından Nürnberg gibi Orta Çağ şehirlerini bile geride bırakıyordu. Her ne kadar alanın yalnızca yüzde 12–13’ü kazılmış olsa da, son buluntular sayesinde halkın gündelik yaşamına dair çok daha ayrıntılı bir yeniden kurgulama yapılabildi.
Bayerisches Landesamt für Denkmalpflege (BLfD) Genel Direktörü Prof. Mathias Pfeil, keşiflerin sunumunda, bulunan eser çeşitliliği sayesinde bu toplumun beslenmesinden ekonomik etkinliklerine ve el sanatlarına kadar pek çok konuda daha net bir tabloya ulaşıldığını belirtiyor.
Kazılar, Federal Otoyol B16 üzerindeki yol yapımı nedeniyle başlatıldı ve arkeologların yanı sıra antropologlar, arkeobotanistler, zooarkeologlar ve eski metalurji uzmanlarının da yer aldığı disiplinlerarası bir ekip tarafından yürütüldü.
Bu disiplinlerarası yaklaşım, balık pulları ve kemiklerinin keşfi sayesinde Keltlerin balık tükettiğine dair ilk doğrudan kanıtların elde edilmesini sağladı. Ayrıca bulunan metal cürufları, yerleşimdeki demir üretimini doğruladı. Dr. Stefanie Berg (BLfD Arkeoloji Başkanı), oppidumun Paar ve Tuna nehirleri kıyısında yer almasının balıkçılığı olası kıldığını, ancak bugüne kadar buna dair kanıt bulunmadığını söylüyor.
Beslenme, Ekonomi ve Ritüel Gizemler
Organik kalıntıların analizleri, tahıl, sığır ve domuz etine dayalı bir beslenme düzenini; buna balık ve daha sınırlı ölçüde at etinin eşlik ettiğini ortaya koydu. Atların yalnızca uzun bir çalışma yaşamının ardından kurban edildiği anlaşılıyor. Koyun ve keçiler ise öncelikle yün ve sütleri için yetiştirilmişti.
Ayrıca metalurji atölyeleri gibi uzmanlaşmış zanaat alanları tespit edildi. Seramik, ahşap ve metal gibi malzemelerin geri dönüştürülmesi, kaynakların verimli kullanımını gösteriyor.
Fakat her buluntunun anlamı bu kadar açık değil. En gizemli keşiflerden biri, MÖ 120 ila 60 arasına tarihlenen ritüel bir kuyu. Bu kuyuda en az üç insana ait kalıntı, çok sayıda hayvan kemiği, 32 metal nesne ve 50’den fazla seramik kaba ait parçalar bulundu. Aynı bağlamda iki nispeten tam insan iskeletine rastlanması, alan için olağanüstü bir durum. Kazı başkanı Sebastian Hornung, bunun törensel bir gömü mü yoksa başka bir ritüel uygulama mı olduğunun bilinmediğini, ancak buluntuların yoğunluğunun güçlü bir sembolik anlam taşıdığını belirtiyor.
Bir Minyatür Başyapıtın Ardındaki Teknik
Binlerce metal obje arasında öne çıkan bir eser, 75 milimetre boyunda ve 55 gram ağırlığında bir bronz Kelt savaşçı heykelciği oldu. Kalkan ve kılıç taşıyan bu figür, kayıp mum (lost-wax) tekniğiyle yapılmıştı. Önce balmumundan dikkatle modellenen figür, ardından kil ile kaplanarak kalıp oluşturulmuş ve son aşamada eritilmiş bronzla dökülmüştü. Başındaki halka, heykelciğin muhtemelen bir kolye ucu olarak kullanıldığını düşündürüyor. Thomas Stöckl (BLfD restoratörü), bu eserin ileri düzey bir metalurji bilgisi gerektirdiğini söylüyor.
Bu heykelcik ve diğer bazı objeler, daha sonra incelenmek üzere devlet koleksiyonuna dahil edilecek. Eserin işçiliği, hem teknik becerilerin sofistike düzeyini hem de Avrupa’nın diğer bölgeleriyle kültürel ve ticari bağlantıları yansıtıyor.
MÖ 4. yüzyılın sonlarında kurulan Manching oppidumu, MÖ 140–130 civarında inşa edilen surlarla korunan, Alplerin kuzeyindeki önemli siyasi ve ekonomik merkezlerden biri haline geldi. Ancak MÖ 1. yüzyılın ortalarına gelindiğinde düşüşe geçti ve giderek terk edildi.
Karayolu projesinin başındaki Tanja Geyer, tünel yerine daha az müdahaleci bir çözümün tercih edilmesiyle hem sit alanının korunduğunu hem de maliyetlerin düşürüldüğünü belirtiyor. “Bu durum, kalkınma ile korumanın bir arada yürütülebileceğini gösteriyor”
Bayerisches Landesamt für Denkmalpflege (BLfD). 13 Ağustos 2025.
You must be logged in to post a comment Login