1986 yılı, 26 Nisan gününün ilk saatlerinde Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santrali’nde, birçoklarının dünyanın en kötü nükleer felaketi olduğuna inandığı korkunç bir patlama meydana geldi.
Yıllarca süren bilimsel araştırmalar ve devlet soruşturmalarından sonra bile Çernobil faciası, özellikle de radyasyon sızıntısının buna maruz kişilerin sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkisi hakkında hala cevaplanamamış onlarca soru bulunuyor.
Çernobil nerede?
Dünya Nükleer Derneği’ne göre Çernobil Nükleer Santrali Ukrayna’nın başkenti Kiev’in yaklaşık 130 kilometre kuzeyinde, Belarus sınırınınsa yaklaşık 20 kilometre güneyinde yer alıyor. Santral 1970’ler ve 80’ler sırasında tasarlanıp inşa edilmiş dört reaktörden oluşuyordu. Reaktöre soğutma suyu sağlamak için Pripyat Nehri’nin beslediği, kabaca 22 kilometrekare genişliğinde, insan yapımı bir rezervuar oluşturulmuştu.
(Medeniyetlerin Çöküşüne Giden Yolda mıyız?)
Santrale en yakın yerleşim yeri hemen 3 kilometre altında yer alan ve 1986’da yaklaşık 50.000 insana ev sahipliği yapan yeni kurulmuş Pripyat şehriydi. 12.000 nüfusa sahip daha küçük ve daha eski bir şehir olan Çernobil ise yaklaşık 15 kilometre uzaklıktaydı. Bölgeden geriye kalan başlıca çiftlikler ve ormanlık alanlardı.
Nükleer santral
Çernobil santrali Sovyet tasarımı dört RBMK-1000 nükleer reaktör kullanmaktaydı. Bu tasarımın kusurlu olduğu günümüzde evrensel olarak kabul ediliyor. RBMK reaktörleri, suyu reaktör türbinlerine güç sağlayan ve elektrik üreten bir buhar çıkaracak şekilde ısıtmak için zenginleştirilmiş U-235 uranyum dioksit yakıtı kullanan bir basınçlı boru tasarımından oluşuyordu.
Nükleer reaktörlerin çoğunda, su aynı zamanda bir soğutucu olarak, fazla ısıyı ve buharı giderip nükleer çekirdeğin reaktifliğini azaltmak için de kullanılıyor. Ancak, RBMK-100’de çekirdeğin reaktifliğini azaltmak ve çekirdekte sürekli bir nükleer reaksiyon sağlamak için grafit kullanılmıştı. Nükleer çekirdek ısınıp daha çok buhar kabarcığı oluşturdukça, çekirdek daha az değil, daha çok reaktif hale geliyor bu da mühendislerin “pozitif boşluk katsayısı” olarak ifade ettikleri bir pozitif geribesleme döngüsü yaratıyordu.
Ne oldu?
Birleşmiş Milletler Atomik Radyasyonun Etkileri Bilimsel Komitesi’ne (UNSCEAR) göre patlama, 26 Nisan 1986 tarihinde, rutin bir bakım kontrolü sırasında meydana geldi. Operatörler, güvenlik yönetmeliğinin dışına çıkarak gerekli kontrol sistemlerini kapattıklarında elektrik sistemlerini test etmeyi planlıyorlardı. Bu durum reaktörün tehlikeli derecede dengesiz ve düşük güç seviyelerine ulaşmasına sebep oldu.
(3200 Yıl Önce Yaşanan Küresel Ekonomik Çöküş ve Troya’nın Düşüşü)
Nükleer Enerji Ajansı’na göre 4 numaralı reaktör, güvenlik sistemlerine olası elektrik kesintilerine karşı bakım kontrolleri yapılması için önceki gün kapatılmıştı. Patlamanın asıl sebebine ilişkin tartışmalar hala davam etse de ilk patlamanın buhar fazlalığından ikinci patlamanın ise hidrojenden olduğu düşünülüyor. Buhar fazlalığı, buharın soğutucu borularda birikmesine yol açan soğutucu suyun azalması sonucu oluşmuş bu da operatörlerin durduramadığı devasa bir dalgalı güç yaratmıştı.
Patlamalar 26 Nisan günü, saat 01.23’de 4 numaralı reaktörü parçalayarak ve gümbürtülü bir yangın başlatarak meydana geldi. Yangın, 4 numaralı reaktörün bulunduğu binadan komşu binalara yayılırken radyoaktif yakıt birikintisi ve reaktör parçaları da bölgenin üstüne yağmur gibi yağdı. Esen rüzgar toksik gazları ve tozu çevreye taşıdı.
Radyoaktif kalıntı
Patlamada iki santral işçisi hayatını kaybetti, bunlar facianın ilk saatlerinde ölen işçilerin ilkiydi. İlerleyen birkaç günde, acil durum ekipleri yangını ve radyasyon sızıntılarını zapt etmek için umutsuzca uğraşırken, santral işçileri akut radyasyon hastalığına direnemediğinden ölü sayısı da giderek tırmanıyordu.
İlk yangın gece saat yaklaşık 5’de söndürüldü, ancak bundan kaynaklanan, grafitin beslediği yangının söndürülmesi 10 gün ve 250 itfaiyeci gerektirdi. Yangın söndürülmüş olsa da toksik gazlar bir 10 gün boyunca daha atmosfere salınmaya devam etti.
Nükleer reaktörden salınan radyasyonun çoğu fisyon ürünleri iyot-131, sezyum-134 ve sezyum-137’ydi. UNSCEAR’a göre İyot-131 sekiz gün gibi görece daha kısa bir ömre sahip, ancak havayla birlikte kısa sürede içe çekiliyor ve tiroit bezlerinde lokalize oluyor. Sezyum izotopları ise daha uzun bir yarım ömre sahip ve çevreye salınımlarının ardından yıllarca etkisini kaybetmiyor.
Pripyat’ın tahliye edilmesi 27 Nisan’da, facianın meydana gelmesinden yaklaşık 36 saat sonra başladı. O zamana kadar, şehrin birçok sakini hâlihazırda kusma, baş ağrısı ve diğer radyasyon hastalığı belirtilerinden şikâyetçiydi. Yetkililer 14 Mayıs’ta santrali çevreleyen 30 kilometrelik bir alanı kapatarak 116.000 şehir sakinini daha tahliye etti. Sonraki birkaç yıl içinde 220.000 kişiye daha az etkilenmiş bölgelere taşınmaları tavsiye edildi.
Sağlığa etkileri
ABD Nükleer Düzenleme Kurulu’na göre faciayı izleyen ilk dört ayda, ölümcül radyasyon seviyelerine maruz kaldıklarını bile bile tesisi başka radyasyon sızıntılarından korumak için çalışan kahraman işçiler de dâhil yirmi sekiz çalışan hayatını kaybetti.
Facia sırasında, rüzgâr güneyden ve doğudan esmekteydi, radyasyon bulutunun çoğu kuzeydoğuya, Belarus’a doğru ilerledi. Buna rağmen Sovyet yetkilileri dünyayı facianın ciddiyeti hakkında bilgilendirmek için hiç acele etmiyordu. Ancak, radyasyon seviyeleri üç gün sonra İsveç’te endişe yaratınca oradaki bilim insanları radyasyon seviyelerine ve rüzgârın yönüne dayanarak nükleer felaketin konumunu takribi olarak saptamayı başardı bu da Sovyet yetkilileri krizi tüm gerçekliğiyle açıklamaya zorladı.
Kazayı izleyen üç ay içerisinde, toplamda 31 insan radyasyona maruz kalmaktan veya facianın diğer doğrudan etkilerinden hayatını kaybetti. 1986’da kaydedilen tiroit vakalarından 20.000 kadarı 18 yaş altı hastalarda gözlemlenmişti. Acil durum çalışanlarında, tahliye edilenlerde ve bölge sakinlerinde ömürleri boyunca kanser vakaları gözlemlenebiliyor olsa da, kanser kaynaklı bilinen ölüm oranı doğrudan Çernobil’deki radyasyon sızıntısının başta sanıldığından daha düşük olmasıyla ilişkilendiriliyor. Kontamine bölgelerde yaşayan beş milyon insanın çoğu doğal arka plan seviyeleriyle karşılaştırılabilir küçük dozda radyasyon almıştı. “Günümüzde, eldeki kanıtlarla facia ve lösemi veya katı tümörlerdeki radyasyonla uyarılmış artış arasında güçlü bir bağlantı saptanamadı.”
Bazı uzmanlar radyasyon zehirlenmesine karşı duyulan nedensiz korkunun hastalığın kendisinden daha fazla acıya sebep olduğunu belirtti. Örneğin, Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği boyunca birçok doktor hamile kadınlara doğum kusuru veya diğer rahatsızlıkları olan çocuklar dünyaya getirmekten kaçınmaları için kürtaj yaptırmalarını tavsiye etti. Dünya Nükleer Derneği’ne göre bu kadınların maruz kaldığı asıl radyasyon seviyesi herhangi bir soruna yol açmayacak kadar düşüktü. 2000 yılında, Birleşmiş Milletler, Çernobil faciasının etkileri üzerine, bilimselliğe dayanmayan ifadelerle dolu bir rapor yayımladı. Rapor barındırdığı bu asılsız ifadeler sebebiyle birçok otorite tarafından reddedildi.
Çevresel etkileri
Çernobil’de radyasyon sızıntıları gerçekleşmesinin kısa bir süre ardından, santrali çevreleyen ormanlıklardaki ağaçlar yüksek radyasyon seviyeleri nedeniyle katloldu. Katlolan ağaçlar parlak kırmızı bir renk aldığından bölge “Kızıl Orman” olarak bilinmeye başlandı. Ağaçlar nihayetinde buldozerle ezilerek çukurlara gömüldü.
Hasar gören reaktör, kalan radyasyonu kontrol etmek niyetiyle aceleyle beton bir sandık içine gömüldü. Bu sandığın ne derece etkili olduğu üzerine yoğun bilimsel tartışmalar hala devam ediyor ve gelecekte de devam edeceğe benziyor. Mevcut sandığın sabitlenmesinin ardından, 2006’nın sonlarında Yeni Güvenli Kaplama adı verilen bir yapının inşasına başlandı. 4 numaralı reaktörü ve bunu çevreleyen sandığı önümüzdeki en az 100 yıl boyunca tamamen kapatmak için tasarlanan 257 metre genişliğinde, 162 metre uzunluğunda ve 108 metre yüksekliğindeki bu yapı 2017’de tamamlandı.
Alanın kontaminasyonuna– ve tasarımı ciddi ölçüde kusurlu bir reaktörü çalıştırmaktaki risklere—rağmen Çernobil nükleer santrali, son reaktörü olan 3 numaralı reaktör 2000 yılı aralık ayında kapatılana kadar Ukrayna’nın güç ihtiyacını karşılamaya devam etti. 2 ve 1 numaralı reaktörler ise sırasıyla 1991 ve 1996 yıllarında kapatıldı. Alanın tam olarak kullanımdan çıkarılmasının 2028’de tamamlanması bekleniyor.
Santral, hayalet şehirler Pripyat ve Çernobil ve bunları çevreleyen, neredeyse sadece bilim insanları ve hükümet yetkililerinin girişiyle “sınırlandırılmış alan”, 2600 kilometre karelik bir bölgeyi kapsıyor.
Günümüzde Çernobil
Günümüzde bölge, sınırlandırılmış alan da dâhil, insan müdahalesi olmadan yayılan bir vahşi yaşam çeşitliliğine ev sahipliği yapıyor. Şu an sessizliğe bürünmüş santrali çevreleyen ormanlıklarda kurt, geyik, vaşak, köstebek, kartal, mus, ayı ve diğer hayvan popülasyonları olduğu belgelendi. Buna rağmen yüksek radyasyon bölgelerinde büyüyen bodur ağaçlar ve vücutlarında yüksek seviyede sezyum-137 bulunan hayvanlar gibi radyasyon etkileri görüldüğü de biliniyor.
Alan belirli bir dereceye kadar kurtarılmışsa da normale dönmekten hala çok uzak. Ancak, insanlar sınırlandırılmış alanın hemen dışına yeniden yerleşmekten kaçınmıyor. Turistler bölgeye gelmeye devam ediyor hatta yeni yayınlanmaya başlayan HBO dizisi sayesinde ziyaretlerin %30-40 oranında arttığı bildiriliyor.
Çernobil’de yaşanan bu felaket nükleer sanayide bazı değişikliklere de yol açtı: kalan RBMK reaktörleri başka bir felaket yaşanması riskini azaltmak için modifiye edildi, Çernobil’in doğrudan bir sonucu olarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve Dünya Operatörler Birliği de dâhil birçok program kuruldu. Tüm dünya genelinde, uzmanlar nükleer felaketleri önlemenin yollarını arıyor.
You must be logged in to post a comment Login