Cengiz Han’ı Bu Kadar Başarılı Kılan Şey Neydi?

Küçük göçebe kabilelerden devasa bir imparatorluk yaratan Cengiz Han, tarihe hem hayranlık hem de korku saldı.

Paslanmaz çelikten yapılmış 40 metre yüksekliğindeki bu Cengiz Han heykeli, Ulan Batur’a 54 km uzaklıkta bulunan Moğolistan Cengiz Han Heykeli Kompleksi’nde yer alıyor. (C: Séverine Baptiste-Blacnchart)

“Dostlarını yakın, düşmanlarını ise ölü tut.”

Tarihi kayıtlarda Cengiz Han kadar hayranlık ve korku uyandıran çok az isim vardır. Ve bunun iyi bir nedeni var: Orta Asya’da bir grup kavgacı göçebe kabileden şimdiye kadar görülmüş en büyük kıtasal imparatorluğu kuran, tartışmasız tarihin en büyük fatihiydi.

Bu, şans eseri elde edebileceğiniz türden bir özgeçmiş değil. Peki Cengiz Han ve ordusunu bu kadar başarılı kılan neydi? Gerçek sandığınızdan daha karmaşık.

Savaş makinesi

Cengiz Han doğduğu andan itibaren yücelikle anılmıştı. En azından kendisiyle çağdaş biyografi yazarların çoğu bize bunu söylüyor: Moğol dilinde günümüze ulaşan en eski edebi eser olan “Moğolların Gizli Tarihi”ne göre, cesur bir savaşçı olacağının kesin bir işareti olarak avucunda bir kan pıhtısıyla doğmuştu.

(İlgili: Yenilmez Moğol İmparatorluğu Avrupa Akınlarını Neden Durdurdu?)

Ancak Cengiz Han olarak tanınmadan önce – Moğol bozkırlarında meyve toplayarak, sıçan ve kuş avlayarak hayatta kalan, kabilesiz bir yarı yetim olan “Temuçin” olduğu zamanlarda – onun iktidara yükselişini tahmin etmek muhtemelen zor olurdu.

Peki böylesine dramatik bir dönüşümü nasıl gerçekleştirmişti? İlk başta bu, stratejik ittifaklar kurarak oldu; ki bunlardan ilki, eşi Börte ile olan evliliğiydi. Börte’nin rakip bir kabile tarafından kaçırılmasının ardından kurduğu ikinci güçlü ittifak ise, babasının kan kardeşi olan güçlü Tuğrul Han ile oldu. Tuğrul Han ile kurduğu bu ittifak sayesinde, Temuçin’in artık bir ordusu vardı ve bu orduyu etkili bir şekilde kullanma konusunda neredeyse doğaüstü bir yeteneğe sahipti.

Askeri tarihçi Richard Gabriel, 2006 tarihli “Genghis Khan’s Greatest General: Subotai the Valiant” (Cengiz Han’ın En Büyük Generali: Yiğit Subutay) adlı kitabında, “Moğol ordusunun gücü, düşmanlarının direnme yeteneklerini çok aşan bir verimlilik ve etkinlikle, muharebe operasyonları yürütme yeteneğinde yatıyordu” diye yazmıştı. Gabriel’e göre, Moğollar, hedeflerini boyunduruk altına alırken, birlik komutanlarının yöntemlerini seçmelerine izin veren ilk orduydu ve inisiyatife, yeniliğe ve esnek uygulamaya değer veriyorlardı.

Cengiz Han yönetimindeki ordu hem kendi içinde hem de dışarıdaki müttefikleriyle son derece iyi bağlantılara sahipti. İletişim için yenilikçi bir haberci sistemi kullanıyorlardı, hile ve casusluk taktiklerinde ustalaşmışlardı. Saldırdıklarında, düşmanları genellikle gafil avlanıyorlardı. Moğollar, atlı okçulardan oluşan sıkışık hatlar halinde konuşlanmış profesyonel şok birlikleri kullanıyorlardı. Tarihçi Frank McLynn, bu okçuları “askeri teknolojide bir kuantum sıçraması” olarak tanımlıyor.

Çok geçmeden genç Temuçin Çin’den İran’a kadar uzanan bir imparatorluğun hükümdarına dönüştü. Ancak bu sadece o toprakları nasıl elde ettiğini açıklıyor, üzerinde nasıl kontrol sağladığını değil.

Yardımsever bir tiran

Tarihteki en büyük imparatorluklardan birine hükmetmek, çok çeşitli halklarla karşılaşmak anlamına geliyor. Birçok emperyal güç için bu çeşitlilik bir sorun olarak görülmüştü: Güney ve Mezoamerikalı yerlilerin istilacılar tarafından zorla Hıristiyanlaştırılması ve ABD’deki Kızılderili Tehcir Yasası buna örnek olarak gösterilebilir.

Cengiz Han’ın farklı kimlik gruplarına karşı bu tür şiddet içeren önlemlerle pek ilgilenmemiş olması, şöhreti göz önüne alındığında sizi şaşırtabilir. Stanford Üniversitesi Tarih Profesörü Norman Naimark’ın 2017 tarihli “Genocide: A World History” (Soykırım: Bir Dünya Tarihi) adlı kitabına göre, Moğollar, genel olarak dini farklılıklara karşı hoşgörülüydü. Bu hoşgörü, Orta ve Güney Asya, Avrupa ve Orta Doğu’daki kültürel açıdan zengin inanç toplulukları arasındaki etkileşimi teşvik etmişti.

Naimark’a göre, Moğollar ayrıca ırksal, etnik ya da dilsel farklılıklara çok az ilgi göstermiş, bu da nihayetinde geniş imparatorluklarında iletişimi ve halkların ve kültürlerin karışmasını sağlamıştı. Hanların en güvendiği generallerin ve görevlilerin çoğu Avrasya’dan çok çeşitli milletleri ve dinleri temsil ediyordu.

Moğolistan Cengiz Han Heykeli Kompleksi. (C: Tristan Clements)

Gerçekten de Cengiz Han’ın geniş ve kalıcı soyu, Moğol işgalcilerin boyunduruk altına aldıkları halklarla ne kadar aktif bir şekilde kaynaştıklarının bir kanıtı. Yerli halkla evlendiler, yerel zanaatkârları istihdam ettiler ve onların askeri tavsiyelerini dinlediler. Ayrıca, yendikleri kültürlerin felsefe ve sanatını özümseyip teşvik ettiler.

Columbia Üniversitesi’nde Çin ve Orta ve İç Asya üzerine uzmanlaşmış bir tarihçi olan Morris Rossabi 2002 yılında, Moğollara dair yaygın imajın, onların katliam ve yıkım peşinde koşan barbar yağmacılar olduğunu, ancak, bu bozkır halklarının 13. ve 14. yüzyıllarda sanatın hamileri olarak yaptıkları önemli katkılara çok az ilgi gösterildiğini yazmıştı.

Cengiz Han ve onun soyundan gelenler, karşılaştıkları her şeyi yok etmek yerine büyük şehirlerin ve altyapılarının inşasını denetlediler. Tıp ve astronominin gelişimini finanse ettiler ve iddialı mühendislik projelerine sponsor oldular.

Sanat alanında ise tiyatro ve tarih bilimini desteklediler. Rossabi’ye göre, “Konfüçyüsçü bilginlere ve Tibetli Budist rahiplere istihdam sağlayarak tapınak ve manastırların inşasını teşvik ettiler” ve “ticaret ve zanaatı destekleme politikası” sürdürdüler.

Rosabbi, Moğolların askeri seferlerinin acımasızlığının göz ardı edilemeyeceği gibi, Avrasya kültürü üzerindeki etkilerinin de kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Özellikle alternatifleriyle kıyaslandığında, o dönemde sunulan diğer birçok seçenekten daha cazipti. Bunun nedeni de…

Teslim ol ya da öl

Cengiz Han ne kadar açık fikirli olsa da, kesinlikle onunla ters düşmek istemezdiniz. Ele geçirdiği halklara yönelik politikası basit ve tavizsizdi: boyun eğ ya da yok edilmeyle yüzleş.

Londra Üniversitesi’nde Moğolca Profesörü olan Charles Bawden’a göre, yenilen halkların katledilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan terör, Cengiz Han’ın düzenli olarak kullandığı silahlardı. Şehirleri teslim olmaya çağırma ve teslim olmayanların metodik olarak katledilmesini organize etme uygulaması psikolojik savaş olarak tanımlanıyor. Direniş kesin bir yıkım getiriyordu.

Gerçekten de, Moğolların direnenleri yerle bir etme politikası o kadar aşırıydı ki, bugünün standartlarına göre sıklıkla soykırım olarak tanımlanıyor. Çağdaş Moğol kayıtları, ele geçirilen Orta Doğu topraklarının nüfusunun, onlar gelmeseydi olması gerekenin onda birine düştüğünü gösteriyor; Macaristan ve Çin’in nüfuslarının Moğol işgali sırasında yarı yarıya azaldığı belirtiliyor. Cengiz Han’ın torununa 1246 yılında gönderilen Avrupalı bir elçiye göre, Kiev, Moğollar tarafından “çok büyük ve yoğun nüfuslu bir şehirden” “neredeyse […] hiçbir şeye” dönüştürülmüş, sadece yaklaşık iki yüz ev kalmış ve sakinleri tamamen köleleştirilmişti.

Kompleks, Moğol heykeltıraş D. Erdenebileg ve Moğol mimar J. Enkhjargal tarafından tasarlandı. (C: Donovan Callaghan / www.photosforgood.com.au)

Ele geçirilen diğer topraklar “nispeten” daha iyi durumdaydı, ancak çok fazla değil. Askeri olarak direnmeye çalışanlar – Moğollar sayı, yetenek ve teçhizat bakımından çok daha üstün olduklarından, bu genellikle mantıklı bir seçenek değildi – Hanlığın onları yararlı bulması halinde hayatta kalabilirlerdi: Naimark’a göre, düşman yenilgiye uğratıldıktan sonra, mağlup edilenler genellikle farklı gruplara ayrılırdı. Çok değerli zanaatkarlar genellikle bağışlanır ve zanaatlarını icra etmeleri için Moğol başkentlerine geri gönderilirdi.

Kadınlar ve çocuklar köle ve eş olarak Moğol askerlerine teslim edilerek Moğol toplumuna dahil ediliyorlardı. Geri kalan herkes, genellikle gruplar halinde tek tek Moğol askerlerine infaz için veriliyor ve öldürülüyordu.

Moğol onuruna yönelik algılanan en ufak bir hakaret bile günümüzde soykırım olarak kabul edilebilecek bir olayı tetiklemeye yetebilirdi. Temel olarak, Moğollar sizi dininiz veya ırkınız için öldürmezken, onlara mutlak bir sadakat göstermezseniz, evcil hayvanlarınız da dahil olmak üzere şehrinizdeki herkesi yok ederlerdi. Böyle söyleyince, bu pek de bir seçim sayılmaz, öyle değil mi?

Naimark’a göre, “Moğol imparatorluğu tam bir terörle yayıldı”. “Hangi prens ve halk, kendilerini yok olma kaderinin beklediğini bilerek Moğollara direnmeye razı olurdu?”


IFL Science. 18 Temmuz 2024.

You must be logged in to post a comment Login