Bir Dil Nasıl Ortaya Çıkar?

Dünyadaki neredeyse 6.000 dil nasıl ortaya çıktı? Araştırmacılar yaptıkları bir deneyde, yeni bir iletişim sistemi geliştirme sürecini canlandırarak çarpıcı bir sonuç elde etti: Okul öncesi çocuklar bile kendiliğinden, doğal dilin temel özelliklerini taşıyan bir iletişim sistemi geliştirebiliyor.

Farklı dillerde “hoşgeldin” kelimesi. C: Adobe Stock

Dünyadaki dillerin nasıl ortaya çıktığı hala büyük bir gizem konusu. Bir dilin binlerce yılda oluşabileceği göz önüne alındığında, sağır insanların kendiliğinden yeni bir işaret dili oluşturabildiklerini görmek oldukça ilginç.

Yapılan gözlemler sonucunda, birbirini tanımayan sağır insanlar bir toplulukta bir araya geldiğinde, oldukça kısa bir sürede kendi işaret dillerini geliştirebildikleri görüldü. Bunun en bilindik örneği 1980’lerde ortaya çıkan Nikaragua İşaret Dili. İlginç bir şekilde, çocuklar bu yeni dilin geliştirilmesinde önemli bir rol oynadı. Bununla birlikte, Manuel Bohn’un da söylediği gibi, bunun tam olarak nasıl ortaya çıktığı bilinmiyor: “Sosyal etkileşimin, dili nasıl ortaya çıkardığı hakkında oldukça az şey biliyoruz. Yeni çalışmamız da tam olarak bu noktada devreye giriyor.”

(Tüm Dillerde Yaygın Kullanılan Nesneler ve Kavramlar İçin Aynı Sesler Kullanılıyor)

Yapılan çalışmalarda araştırmacılar tam olarak bu süreci yeniden canlandırmaya çalıştı. Gregor Kachel, bu fikrin bir süredir akıllarında olduğunu söylüyor fakat bir sorun vardı: Çocukların birbirlerine dönüp konuşmadan, birbirleriyle iletişim kurmalarını nasıl sağlayacaklardı?

Çözüm, Almanya’dan iki araştırmacı ve ABD’deki meslektaşları Michael Tomasello arasındaki Skype konuşması sırasında bulundu. Araştırma için çocuklar iki farklı odaya davet edildi ve aralarında bir Skype bağlantısı kuruldu. Çocukları kuruluma kısa bir sürede alıştırdıktan sonra, araştırmacılar sesi gizlice kapattı ve çocukların konuşma dilinin de ötesine geçen yeni bir iletişim yolu bulup bulamayacaklarını gözlemledi.

Çocukların görevi, bir koordinasyon oyununda farklı şekillerdeki resimleri tanımlamaktı. Çekiç ya da çatal gibi somut şeyleri çocuklar, bir harekete karşılık gelen eylemleri (örneğin yemek yermiş gibi yaparak) taklit ederek hızlı bir şekilde anlatabildi. Ancak araştırmacılar, devamlı olarak yeni ve daha soyut resimler vererek çocukların işini zorlaştırmak istedi. Örneğin araştırmacılar, beyaz bir kâğıdın olduğu bir resim verdi. “Hiçbir şeyin” olmadığı bir resmin taklit edilmesi oldukça zordu.

Kachel, iki çocuğun yine de bunu nasıl anlattıklarını şöyle açıklıyor: “Anlatan kişi önce her türlü farklı hareketi denedi ancak partneri, karşı tarafın ne anlatmak istediğini anlamadığını belli etti. Birden anlatıcı tişörtünü çekerek, renkli tişörtündeki beyaz bir noktayı işaret etti. İki çocuk büyük bir aydınlanma yaşadı: Tabii ya! Beyazdı! Beyaz bir kağıt gibi! Daha sonra roller değiştirildiğinde anlatıcının tişörtünde beyaz bir nokta yoktu fakat yine de anlatıcı aynı yaklaşımı benimseyerek, tişörtünü çekip işaret etti. Partneri ne anlatmaya çalıştığını hemen anladı.” Çok kısa bir süre içinde, iki çocuk soyut bir kavram için kendi aralarında bir işaret bulmuştu.

Çalışma sırasında, anlatılan resimler gittikçe daha da karmaşık hale getirildi, bu da çocukların hareketlerine yansıdı. Örneğin, iki hayvanın arasındaki bir etkileşimi anlatabilmek için çocuklar farklı farklı karakterler ve eylemler için hareketler buldu ve bunları birleştirmeye başladı. Böylece çocuklar, kendi aralarında küçük çaplı bir çeşit dilbilgisi yarattı.

Peki, bir dil nasıl ortaya çıkar? Yapılan araştırmaya dayanarak, aşağıdaki adımlar mantıklı gibi görünüyor: İlk olarak insanlar, bir şeylere benzeyen işaretlerle eylemler ve nesneler arasında ilişki kurar. Fakat bundan önce, etkileşim içindeki partnerlerin tecrübeleri bir ortak paydada olması gerekiyor. Partnerler aynı işaretleri aynı şeyler için kullanacak şekilde birbirlerini taklit ederek bir uyum yakalar. Böylece işaretler ilk önce kişilerarası ve en nihayetinde de geleneksel bir anlam kazanır.

Zamanla, işaretler ve nesneler arasındaki ilişkiler daha soyut ve bireysel işaretlerin anlamı daha belirgin hale gelir. Daha karmaşık durumları aktarma ihtiyacı doğduğunda ise dilbilgisel yapılar yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bununla birlikte, güncel araştırmaların en dikkat çekici yanı da bu süreçlerin kontrollü koşullar altında ve 30 dakika içinde gözlemlenebilmesi.

Bu araştırmalar, iletişimin yalnızca kelimelere indirgenemeyeceğini gösteriyor. Geleneksel konuşma dil kullanılamadığında, insanlar mesajlarını iletmenin başka yollarını buluyor. Bu olgu yeni dillerin geliştirilmesinin temelini oluşturuyor.

Manuel Bohn, Gregor Kachel ve Michael Tomasello’nun çalışması, yeni bir dilin geliştirilmesindeki ilk adımların nasıl görünebileceğini gösteriyor. Ancak Bohn’a göre, bu noktada da çok sayıda yeni soru ortaya çıkıyor: “Yeni oluşturulan iletişim sistemlerinin zaman içinde nasıl değiştiğini görmek çok ilginç olurdu, örneğin yeni nesillere aktarıldıklarında. Çünkü dilin aktarıldığında daha sistematik hale geldiğine dair kanıtlarımız var.”


Makale: Bohn, M., Kachel, G., & Tomasello, M. (2019). Young children spontaneously recreate core properties of language in a new modality. Proceedings of the National Academy of Sciences, 116(51), 26072-26077.

Dokuz Eylül Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık bölümü lisans mezunu.

You must be logged in to post a comment Login