Cumhuriyet yönetimi süresi boyunca kontrollü bir şekilde gelişen ve ilerleyen Roma, etrafında bulunan kavimlerle savaşa giriyordu. Kazanılan zaferler sonrasında, Roma’yı büyük bir devlet haline getiren senatörler arasında anlaşmazlıkların başlamasıyla bireyselcilik ön plana çıktı. Caesar’ın diktatör seçilmesiyle birlikte; cumhuriyet sistemi geride bırakıldı. İmparatorluk makamına taraflar kendi adamlarını çıkartma arzusuna girdiğinde, iç savaşlar çıkıyordu. İmparatorluğun böyle kötü bir durumda olması, elinde gücü tutan kişiyi de saldırılara açık hale getirmekteydi. Neredeyse bütün imparatorlar her an bir suikast tehlikesi içinde bulunmaktaydı.
Genç yaşta halkın sevgisini kazanan Caesar, MÖ. 60’ta Pompeius ve Crassus ile birlikte devleti yönetme amaçlı bir anlaşmayı uygulamaya koydu. MÖ. 59’da Caesar konsül seçildi ve Gallia’ya karşı bir sefer düzenledi. MÖ. 51 yılında Roma’ya güçlü ve zengin bir şekilde geri dönen Caesar, konsüllük görevini sürdürmek istiyordu. Fakat mevcut olan cumhuriyet sistemi onun bu isteğini engellemekteydi. MÖ. 48’de önündeki tek ve son engel olan Pompeius’u da alt etti ve eline sınırsız bir güç geçirdi. Bundan iki yıl sonra, 10 yıllığına diktatör seçildi. Bu hareketleri cumhuriyetçi kesimi rahatsız etse de Caesar geri adım atmadı ve MÖ. 44’te ömür boyu diktatör seçildi. Caesar’ın elindeki güçten rahatsız olan ve cumhuriyet sistemini geri isteyen cumhuriyetçiler ona karşı bir suikast planı hazırladılar. Planı hazırlayanlar içinde senatörler, eski konsüller ve eski praetorlar vardı. 15 Mart 44’te Caesar senatoya girdiğinde suikastçılar ona saldırdı. Caesar kaçmaya çalışsa da başaramadı. Kendi kanı içinde görülmek istemiyordu, başına ve ayaklarını kapattı. 23 bıçak darbesi alarak hayatını kaybetti.
MS. 37’de imparator olan Caligula, imparatorluğu süresince yaptığı çılgınlıklarla ve acımasızlığı ile adından söz ettirdi. İngiliz Kanalı’na gerçekleştirdiği seferde, askerlere kumsalda savaş pozisyonu aldırmış ve deniz kabuklarını savaş ganimeti adı altında toplatmıştı. Elinde bulundurduğu güç, onun için bir zalimlik gösterisiydi. Sayısız insan öldürdü ve kimisini küçük düşürücü uygulamalarla cezalandırdı. Vahşi hayvanları, ölüm cezası almış mahkûmlarla besliyordu. Bir atı konsül olarak atadı. Kendisini tanrı olarak ilan etti ve tapınakta bulunan heykeline o gün giydiği kıyafetlerin aynısını giydirdi. Halktan topladığı yüksek vergilerle kendisine villalar, çiftlik evleri inşa ediyor; Iulia Bazilikası’nın çatısından aşağıdaki insanlara para atıyordu. Kimi zaman Romalıları akşam yemeğine davet ediyordu; eşlerinden en beğendiğini seçip odasına çağırıyordu. Masaya döndüğünde kadının vücudunu ve cinsel yeteneklerini en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu. Kendisine karşı birçok suikast planı yapıldı fakat kimse saldırıyı gerçekleştirmiyordu. MS. 41’de Augustus anısına düzenlenen oyunların son gününde suikast planını uygulamaya karar verildi. Suikastçıların içinde senatörler ve atlı sınıfı da vardı. Caligula oyunlardan sonra banyoya giderken ilk darbeyi aldı fakat öldürücü değildi. Kaçma girişiminde bulunsa da yakalanıp yere düşürüldü ve sayısız bıçak ve hançer darbesiyle öldürüldü. Ölümünden sonra tüm portreleri, heykelleri yok edildi (damnatio memoriae); karısı ve kızı da öldürüldü.
MS. 54’te imparator olan Nero, tarihte en kötü imparatorlardan biri olarak anılmakta. Tahta ilk çıktığında Augustus’un yarattığı düzeni koruyacağını söyleyerek imparatorluk muhafızlarının desteğini kazansa da, MS. 62’den itibaren gerçek kişiliğini göstermeye başladı. MS. 55’te üvey kardeşi Britannicus’u öldürerek başladığı cinayetlerine 59’da annesi Agrippina’yı öldürerek devam etti. Karıları Octavia ve Poppaea’da Nero tarafından öldürüldü. 64 yılında Roma’da çıkan büyük yangın kendisiyle ilgili en dikkat çeken olaydı. Nero; Roma’yı yıkıp daha güzel bir şehir inşa etmek istiyordu, bu sebeple bu yangını Nero’nun çıkarttığı düşünülmekte. Fakat Nero bunu inkâr etmiş ve suçluların o günlerde azınlık olan Hıristiyanlar olduğunu öne sürmüştür. 65 yılında Nero’ya karşı başarısız bir darbe girişiminde bulunulmuştu. Fakat bu girişimden 3 yıl sonra gerçekleşen darbe başarıyla sonuçlandı. Nero’ya hâlâ sadık olan birkaç kişi vardı ve Nero bu kişilerden Phaon’un villasına kaçtı. Orada tanınmamak için basit giysiler giyiyor, başını örtüyordu. Fakat yeri tespit edildi. 9 Haziran 68’de villaya gelen atlıların sesini duydu ve hançeri boğazına saplayarak intihar girişiminde bulundu. Öldürücü olmayan bu bıçak yarasını Epaphroditos tamamladı.
17 Mart 180’de imparator olan Commodus’un saltanatı Roma İmparatorluğu’nun en sıkıntılı dönemlerinden birisi olarak anılmakta. Üzerine bir aslan postu giyip eline bir sopa alan Commodus; kendisini Herakles gibi göstererek araba yarışları ve gladyatör olarak yarışmalara katılıyordu. Rakiplerini ellerine tahta kılıçlar verilmiş seyircilerden seçiyordu. Kurallara karşı olmasına rağmen, 193 yılının ilk gününü Roma’nın Colonia Commodiana adı ile yeniden kurulmasının yıldönümü olarak kutlamak istedi ve gelecek yıl için seçilen konsüllerin bu günde öldürülmesini planladı. Planını gözdeleri olan Marcia, Ecletus ve Laetus’a anlattı. Fakat onlar bu fikre karşı geldiler ve Commodus onların isimlerini de öldürülecekler listesine ekledi. Bunun bilgisini alan Marcia, Commodus’tan önce hareket ederek içkisine zehir karıştırdı. Commodus zehri içti fakat onu öldürmeden önce kustu. Bunun üzerine Narcissus isimli bir genci Commodus’u boğarak öldürmesi için gönderdiler. Senato ve halk Commodus’un cesedinin bir kancaya takılarak Tiber Nehri’ne atılmasına karar verdiler. Fakat daha sonra Tiber’den çıkartıldı ve Hadrianus’un anıt mezarına taşındı. Yine de ismi bütün kamu binalarından ve kayıtlardan silindi.
Septimius Severus; ölmeden hemen önce imparatorluğu iki oğlu olan Geta ve Caracalla’nın birlikte yönetmesine karar vermişti. Böylelikle 211 yılında Geta ve Caracalla teoride ülkeyi birlikte yönetse de, pratikte bu asla geçerli olmadı. Caracalla ordunun desteğini kazanmış, Geta da annesi Iulia Domna ve bazı senatörleri arkasına almıştı. Araları iyi olmayan iki kardeş, imparatorluğu ikiye bölerek yönetme kararı aldılar. Fakat Caracalla bu plandan vazgeçti ve kardeşi Geta’yı öldürmeye karar verdi. 26 Aralık 211’de, Iulia Domna iki oğlunun arasındaki sorunları gidermek için her ikisini de evine çağırdı. Caracalla bunu fırsat bilerek suikast planını hazırladı. Geta’nın kullandığı yol üzerine 100 kişiden oluşan bir birlik yerleştirdi. Bu saldırıdan kaçıp annesine sığınan Geta, annesinin kucağında hançerlenerek öldürüldü.
Asker imparatorlardan olan Pupienus ve Balbinus 238 yılında imparatorluğu birlikte yönetiyorlardı. İkisi de bu durumdan memnun değildi ve imparatorluğa tek başına sahip olmak istiyordu. Orduyla ve imparatorluk muhafızlarıyla da araları iyi değildi. Muhafız alayı askerleri, mevkilerini kaybetme korkusuna kapıldılar ve imparatorlara karşı bir isyan başlattılar. Pupienus ve Balbinus bu ayaklanmaya karşı da ortak bir karar alamadı. Saraya saldırıyı gerçekleştiren askerler her ikisini de yakalayarak yerlerde sürüklediler, dövdüler, hançerlediler. Ölümlerinin uzun sürmesi ve acı verici olması için ellerinden geleni yapıyorlardı. En sonunda öldürüldüler ve cansız bedenleri sokakta bırakıldı.
283 yılından itibaren Diocletianus ile birlikte ülkeyi yönetti. Diocletianus doğuda, Carinus ise batıda hüküm sürmekteydi. Karakterleri birbirine tamamen zıttı. Diocletianus bir çiftçinin oğluydu ve tam bir askerdi. Carinus ise kötü huylu ve ahlaksız birisi olarak anılmaktaydı. Carinus’un saltanatı bir lüks devri olarak adını duyurdu. Bu iki zıt karakterin karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Diocletianus bir ordu toplayarak batıya doğru harekete geçti. 285 yılında orduları Margus’ta karşı karşıya geldi. Daha büyük bir ordu toparlamış olan Carinus bu karşılaşmayı kazanacak gibi görünüyordu. Fakat savaş sırasında daha önceden taciz ettiği bir kadının kocası tarafından öldürüldü. Carinus öldükten sonra tüm hatıraları lanetlendi.
Asker imparatorlara dahil olan Septimius Severus, 9 Nisan 193’te senato tarafından yasal imparator ilan edildi. İmparatorluğun başına geçtiğinde mantık dışı tavırlara tahammül göstermeyeceğini belli etti. Döneminde Mezopotamya’nın büyük bir kısmını Roma topraklarına dahil etti. Kendisine sadık olanlara karşı merhametli, düşmanlarına karşı ise acımasızdı. Ölümü 4 Şubat 211’de doğal sebeplerle gerçekleşti. Son sözleri “Her şeydim ve şimdi hiçbir şey.” oldu.
Fik Meijer. İmparatorlar Yataklarında Ölmez. Homer Kitabevi.
You must be logged in to post a comment Login