Hernán Cortés, 1521 yılında Aztek İmparatorluğu’nu işgal edip, İspanya adına Meksika’yı ele geçirmesiyle tanınıyor.
Cortes bunun dışında, Küba’nın sömürgeleştirilmesine yardım etti ve Kuzey, Orta ve Güney Amerika’nın büyük bölümlerinin yanı sıra birkaç Pasifik takımadalarını içeren geniş bir alan olan Yeni İspanya’nın valiliğini yaptı.
Newport News, The Mariners’ Museum and Park’ta eskiden eğitim ve dijital hizmetlerin idari koordinatörü olan Erika Cosme, “Bugün bildiğimiz birçok kaşif gibi, Hernán (Hernando olarak da bilinir) Cortés’in Keşif Çağı’ndaki rolü etkili ancak tartışmalıydı” diyor. “İspanyol kraliyeti için yeni topraklar elde etmek, yerli halka Katolikliği benimsetmek ve toprakları altın ve diğer zenginlikler için yağmalamak isteyen akıllı, hırslı bir adamdı.”
(İlgili: Amerika’ya İsmini Veren İtalyan Kâşif: Amerigo Vespucci Kimdi?)
Hayatının İlk Yılları
Cortés, 1485’te İspanya’nın Medellin kentinde doğdu. Ailesi zengin olmasa da soylu bir anne babanın tek oğluydu. Britannica’ya göre, göre zeki ama zor bir çocuktu ve ebeveynleri için bir endişe kaynağıydı. Cortés’in onun Yeni Dünya seferinin bazı biyografik bilgiler de içeren bir tarihini yazan sekreteri onu acımasız, kibirli, yaramaz ve kavgacı olarak tanımlamıştı.
14 yaşındayken İspanya’daki Salamanca Üniversitesi’ne hukuk okuması için gönderildi ancak mutsuzdu ve hareketli bir hayat istiyordu, bu yüzden iki yıl sonra okulu bıraktı. Christopher Columbus’un Yeni Dünya keşifleriyle ilgili hikayeler onu etkiledi.
Columbus ve ekibi, 1492’de Bahamalar’daki San Salvador Adası’na indikleriip diğer adaları keşfettiklerinde Batı Hint Adaları’nı (West Indies) gören ilk Avrupalılardı. Columbus, yola Asya veya Hindistan’a giden bir yol bulma umuduyla çıkmıştı. Cosme, Columbus’un, Endonezya’nın “Baharat Adaları”ndan hindistan cevizi, karanfil ve pomander (kokulu baharat topu) ile Hindistan’daki yüksek talep gören biber ve tarçından kâr elde etmek ve bu bölgelerle olan ticareti hızlandırmak istediğini söylüyor.
Ancak, Columbus’un seferi hedeflediği varış noktasına ulaşamadı, onun yerine tesadüfen o zamanlar Avrupalılar tarafından bilinmeyen Amerika’yı buldular. (Britannica’ya göre Columbus o zaman Asya’ya ulaştığını düşünmüştü ve bugün bölgeye “West Indies” denmesinin de nedeni bu.) Columbus’un yolculuğunun raporları İspanya ve Avrupa’da bir heyecan dalgasına neden oldu ve sonraki yıllarda bu “Yeni Dünya”yı keşfetmek için birçok sefer daha yola çıktı.
Cortés de bu dinamik hareketin parçası olmaya istekliydi. Cosme, “Bireysel kaşifler için ün kazanmak onları zengin edebilirdi.” diyor. Bu kaşiflerin çoğu eskiden askerlik yapmış hırslı insanlardı ve İspanyol kraliyetinden fon aramak yerine kendi inisiyatiflerini kullanmayı tercih etmişlerdi ve seferleri özel olarak finanse edilmişti. Yine de resmî izin olmadan sefer düzenleyemezlerdi, bu yüzden sömürge yetkililerinden izin almak zorundaydılar.
Cortés, bugün Dominik Cumhuriyeti ve Haiti olan Hispaniola’da servet ve macera aramaya karar verdi ve 1504’te, on dokuz yaşındayken Yeni Dünya’ya yelken açtı.
Karayiplerde
Cortés, Hispaniola’da yedi yıl kaldı, Azua kasabasında yaşayıp noter ve çiftçi olarak çalıştı. 1511’de Diego Velázquez de Cuéllar’ın, Taíno ve Guanahatabey adında iki büyük yerli Amerika kabilesinin bulunduğu Küba’yı işgal etmek için yaptığı sefere katıldı. İşgalden sonra hazinedar katibi olarak çalıştı ve daha sonra da 1515’te Havana’nın kuruluşuna kadar kısa bir süre adanın başkenti olan Santiago’nun belediye başkanlığını yaptı. Britannica’ya göre, Cortés’in Küba’da geçirdiği zaman, zengin olmasına olanak sağladı zira köleleştirilmiş insanlar satın alabiliyor ve onları elde ettiği topraklarda çalıştırabiliyordu. Santiago’da bir ev aldı ve kolonistler arasında hatrı sayılır bir nüfuz elde etti.
Elde ettiği başarıya rağmen Cortés daha fazla güç istiyordu. 1518’de, o sırada Küba valisi olan Velázquez’i, İspanyolların o yılın başlarında temasa geçtiği Meksika’ya bir sefer düzenlemesine izin vermesi için ikna etti. Britannica’ya göre Velázquez, Cortés’i seferin kaptanı olarak atadı, fakat kısa süre sonra Cortés’in gücünü ve etkisini giderek kıskanmaya başladı ve seferi son dakikada iptal etti ama Cortés onun emirlerini görmezden geldi ve 11 gemi ile 500’den fazla mürettebatla yola çıktı.
Meksika’ya Varış
1519 şubatında Cortés’in gemileri, Maya dilleri konuşulan Meksika’nın Yucatán kıyılarına ulaştı. İspanyollar bölgeye yerleşmeye hevesliydi ve Cortés de yerlilere Hristiyanlığı benimsetmek istiyordu. Cosme, “Cortés’in yerli insanlara bakışı o günkü Avrupalıların çoğu gibiydi -onların kültürel, teknolojik ve dini olarak daha az gelişmiş olduklarını düşünüyordu.” diyor ve ekliyor, “İspanyolların ilk ayak bastığı adalardan biri olan Yucatán açıklarındaki Cozumel’de, Cortés yerlilerin çok sayıdaki tanrılarına insan kurban etmeleri gibi çeşitli ritüelleri öğrendi. O ve adamları pagan idollerini kaldırıp yok ettiler ve onların yerine haç ve Meryem Ana figürlerini getirdiler.
Cortés’in kuvvetleri daha sonra batıya, yerli savaşçıların direnişiyle karşılaşacakları Tabasco’ya doğru yelken açtılar. İspanyollar onları yendiler ve yerliler teslim oldu. İspanyolların yalnızca silahları (çelik silahlar, yaylı tüfekler ve arkebüzler) değil atları da üstün olduklarını kanıtladı. Söylendiğine göre yerliler onlara aşina değillerdi ve onlardan korkmuşlardı. Cortés sefere on altı at getirmişti.
Cortés’in yanında yer alan ve daha sonra bu seferi anlattığı “Yeni İspanya’nın Fethinin Gerçek Tarihi”ni yazan bir asker olan Bernal Díaz del Castillo, yerlilerin atlarla karşılaşmasını şöyle anlatıyor: “Daha önce hiç at görmemiş olan yerliler, atın ve binicinin tek beden olduğunu düşündüler. Bu kadar tuhaf bir görüntü onları oldukça şaşırttı, ovadan ayrıldılar ve yükselen bir zemine çekildiler.”
Yerliler, Avrupalılara yiyecek, malzeme ve Malintzin (La Malinche veya Doña Marina olarak da bilinir) adlı bir tercüman da dahil olmak üzere yirmi kadın verdiler. La Malinche, Cortés’in hayatında ve mirasında önemli bir figür haline geldi.
Cosme, “Aztek ve Maya dillerini konuşarak iki dilli hale geldi ve bu da onu Cortés için çok faydalı kıldı.” diyor. “Daha sonra İspanyolca öğrendi ve Cortés’in kişisel tercümanı, rehberi ve metresi oldu. O zaman için İspanyollar arasında hem bir kadın hem de yerli için oldukça yüksek bir statüye sahipti.”
Díaz, La Malinche’dan şöyle bahsediyor: “Yeni İspanya, Tlaxcala ve Meksika’daki savaşlar boyunca çok iyi çevirmenlik yapmış mükemmel bir kadındı… Bu kadın, Yeni İspanya’nın fethinde bizim için değerli bir araçtı. Onun aracılığıyla ve tanrının koruması altında birçok şey başardık, onsuz Meksika dilini anlayamaz ve bunca zorluğun üstesinden gelemezdik.”
Cortés ve La Malinche’nin Martín adında, bazen de “El Mestizo” olarak adlandırılan bir çocukları oldu. Martín, ilk yarı İspanyol yarı yerli çocuklardan biriydi. Daha sonra, 1522’de Cortés’in İspanyol eşi Catalina Suarez Meksika’ya geldi. Cosme, tarihçilerin o geldikten sonra Cortés’in La Malinche veya Martín’i kabul etmeye devam edip etmediğinden emin olmadıklarını söylüyor ve ekliyor, “İspanyollar arasındaki itibarını ve konumunu koruma arzusu, Malinche’ye kocalık ve Martín’e babalık yapma ihtiyacından daha güçlü görünüyor.” Bununla birlikte, Britannica’ya göre Catalina geldikten kısa bir süre sonra gizemli bir şekilde öldü ve sonrasında Cortés 1528’de kısa süreliğine İspanya’ya döndüğünde başka bir İspanyol eş buldu.
Yucatán’da birkaç ay geçirdikten sonra Cortés tekrar batıya doğru yola çıktı ve bugünkü Meksika’nın güneydoğu kıyısında, Veracruz’u kurup Velázquez’in otoritesini reddederek İspanya Kralı I. Charles’tan emir alacağını ilan etti. Adamlarını disipline etti ve onları birbirine bağlı bir asker birliği olarak hareket edecekleri şekilde eğitip Aztek başkenti Tenochtitlán’a yapılacak sefer için hazırladı. Bazı uzmanlar bu hikayenin doğruluğunu kabul etmese de, kararlılığının bir göstergesi olarak geri çekilmeyi imkansız kılmak için gemileri yaktırdı.
Diaz, uzun yolculuğun öncesinde Cortes’in askerlerini nasıl teşvik ettiğini anlattı: “Cortes, tarihten çok güzel karşılaştırmalar yaptı ve Romalıların birkaç kahramanca eyleminden bahsetti. Tek tek onun emirlerine kesin olarak uyacağımızı söyledik. Bunun yanısıra yaptığımız her şey Tanrı’nın ve imparatorun majestelerinin görkemi içindi.”
Azteklerin İşgali
Cortés, Aztekleri duymuştu ve onların liderleri II. Montezuma (Moctezuma olarak da bilinir) ile birlikte Meksika’da birincil güç olduklarını biliyordu. Britannica’ya göre, Aztek İmparatorluğu 15. ve 16. yüzyıllarda bugünkü modern Meksika’nın büyük kısmıyla Orta Amerika’nın bazı bölümlerini yönetmişti. Aztekler, farklı diller konuşan ve onlara karşı düşmanca bir tutum içinde olan çeşitli yerli grupları yöneten ve gelişen bir toplum yaratmışlardı ve askerlikte, mühandislikte, tarımda ve çeşitli zanaatlerde iyiydiler.
Aztekler, Meksika Vadisi’ndeki birçok küçük gruptan biri olmalarına rağmen, 15. yüzyılda komşularını işgal ederek agresif bir şekilde genişlemişlerdi. İlk başta, bölgedeki diğer iki şehir olan Texcoco ve Tlacopan ile kurdukları üçlü ittifak ile hüküm sürmüş fakat daha sonrasında onlara üstün gelerek yönetimi tek başlarına ele geçirmişlerdi.
Cosme, “Cortés, Azteklerin büyük başkenti Tenochtitlan’a 8 Kasım 1519’da geldi.” diyor. “Aztek imparatoru Montezuma tarafından nazikçe karşılansa da, Cortés o kadar da iyi niyetli değildi.” Onları yönetmek için harekete geçti.
Tenochtitlán, Aztek İmparatorluğu’nun dini ve siyasi merkeziydi. Britannica’ya göre, zamanın birçok Avrupa kentinden çok daha büyüktü ve yaklaşık 400.000 kişilik bir nüfusa ev sahipliği yapıyordu. Şehrin nüfusunun büyüklüğü hakkında fikir vermesi açısından, örneğin Statista internet sitesine göre 16. yüzyılda Paris’in nüfusu ise tahmini olarak 225.000 civarıydı. Tenochtitlán, 1325’te Texcoco Gölü’nün ortasındaki iki küçük adada kurulmuştu ve anakaraya birkaç geniş geçitle bağlıydı. Şehrin kalbinde Büyük Tapınak ya da Azteklerin dediği gibi Hueteocalli’ye ev sahipliği yapan tapınak bölgesi vardı. Şehrin üzerinde yükselen bu heybetli yapı, iki Aztek tanrısına adanmıştı: savaş tanrısı Huitzilopochtli ve yağmur tanrısı Tláloc. Diğer öne çıkan yapılar arasında yaratıcı bir tanrı olan Tezcatlipoca’nın piramidi ve Venüs gezegeni ile ilişkilendirilen, “tüylü yılan” ve sanat ile öğrenme tanrısı olan Quetzalcoatl’ın tapınağı yer alıyordu.
Díaz, Tenochtitlán’ın İspanyollarda uyandırdığı dehşeti şöyle anlatıyor: “Bütün bu ihtişamı bir anda gördüğümüzde, ne düşüneceğimizi bilemedik ve gördüğümüzün gerçek olup olmadığından emin olamadık. Bir dizi büyük kasaba, gölün kıyıları boyunca uzanıyordu, bunlardan daha da büyükleri ise suların üzerinde muhteşem bir şekilde yükseliyordu. Sayısız kano etrafımızda dolaşıyordu; belli aralıklarla sürekli olarak yeni köprülerden geçtik ve önümüzde tüm ihtişamıyla büyük Meksika şehri uzanıyordu.”
Bazı anlatımlara göre, Cortés’in gelişi önemli bir Aztek kehaneti ile çakışıyordu. Kehanete göre Aztek tanrısı Quetzalcoatl dünyaya dönecekti. Bu yorumda Montezuma, geri dönen tanrıyı kızdırmaktan korktuğu için İspanyollarla yüzleşmekten çekiniyordu. Bununla birlikte, bu yoruma, bunun Avrupalıların eylemlerini haklı çıkarmak ve Azteklerin İspanyolları üstün gördükleri fikrini teşvik etmek için işgalden yıllar sonra yayılan bir efsane olduğunu iddia eden birçok modern bilim insanı tarafından karşı çıkıldı. Montezuma, başkente yaklaşan Cortés’i karşılamak için elçiler gönderdi. İspanyollar ise yerlileri hayrete düşürüp daha da korkutacak şekilde silahlarını ateşlediler.
Cortés şehre girdi ve ilk başta iki lider arasındaki görüşme gergin olsa da barışçıl geçti. Montezuma, onlara altın hediyeler verdi. Fakat işler hızla değişti, Cortés Montezuma’yı rehin aldı ve şehri yağmaladı. La Malinche, Cortés’in Montezuma’yı manipüle etmesine ve onun aracılığıyla Tenochtitlán’ı yönetmesine yardım etti. Cosme “Ayrıca Cortés’e ordusunu yok etmek için bir Aztek planı hakkında bilgi verdiği söyleniyor.” diyor.
İspanyol ordusu şehri yağmalamak için yardım aldı. Cortés yerlilerin çoğunu köleleştirmiş olsa da Cosme, aralarında Tlaxcala halkının da bulunduğu diğer yerli grupların Cortés’in başarısının temelini oluşturduğunu söylüyor. “Aztekler yönettikleri şehirlerde her zaman sevilen yöneticilere sahip değillerdi, Cortés bunu öğrendiğinde durumu kendi yararına kullanabildi. Tlaxcala şehrinin hükümdarı olan Xicotencatl Cortés’te bir müttefik ve Aztek İmparatorluğu’nu yok etme fırsatı gördü. İttifak kurdular ve Cortés’e saflarına eklemesi için birkaç bin yerli savaşçı verildi. İspanyollar hala toplar, silahlar ve kılıçlar gibi üstün silahlara sahipken, Xicotencatl’ın verdiği Aztek savaş ve savunmaları stilleri hakkındaki bilgiler ile yerli savaşçılar Cortés’e önemli bir avantaj sağladı.
Tenochtitlán Kuşatması
Cortés, Montezuma üzerinden Tenochtitlan’ı elinde tutarken 1520 baharında Küba’dan Velázquez tarafından Cortés’i devirmek için gönderilen İspanyol kuvvetleri Meksika kıyılarına indiler. Cortés bunu haber alınca İspanyollardan ve Tlaxcalan halkından oluşan bir orduyla onlara saldırdı ve kazandı. Fakat Tenochtitlán’a döndüğünde Azteklerin İspanyol garnizonuna büyük bir saldırı başlattığını gördü.
Cortés ilk başta Montezuma’yı Aztek güçleriyle konuşmaya zorlayarak saldırıyı bastırmaya çalıştı. Ama Aztekler krallarına olan güvenlerini kaybetmişlerdi. Bilim insanları arasında hala tartışmalı olan bir olayda Montezuma öldürüldü. Kendi askerleri tarafından taşlanarak mı yoksa İspanyollar tarafından mı öldürüldüğü net değil. Aztek kayıtlarında, Montezuma askerlerinin saldırısından kurtulur ancak daha sonra İspanyollar tarafından boğularak öldürülür. Bunun üzerine Cortés ve adamları şehirden kaçtılar fakat geri çekilirken şehirden yağmaladıkları şeylerin çoğu da dahil birçok kayıp verdiler.
Yine de İspanyollar, Tenochtitlán’da çiçek hastalığı salgını başlatacak kadar uzun kalmışlardı. Cortés’in adamlarından biri, Küba’dan gelen İspanyolların birinden çiçek hastalığı kaptı ve Aztek isyanı sırasında öldü. Aztekler vücudundakileri yağmalarken çiçek hastalığı Azteklerden birine bulaştı ve Azteklerin bu virüse bağışıklığı olmadığı için salgın orman yangını gibi yayıldı.
Tarihçi ve “A Pest in the Land, New World Epidemics in a Global Perspective” (University of New Mexico Press, 2003) kitabının yazarı Suzanne Alchon’a göre, Aztekler ve diğer yerli Amerikalılar da dahil olmak üzere Meksika Vadisi’nde yaşayanların dörtte biri ya da yarısı hastalığa yenik düştü.
Tlaxcala halkının yardımıyla Cortés’in ordusu yeniden toplandı ve 25 Haziran 1520’de Tenochtitlán’a geri döndü fakat oraya ulaştıklarında halkın döküldüğünü gördüler. Yine de yeni liderleri Cuauhtemoc yönetimindeki Aztekler direndiler ve uzun bir kuşatma başladı. Doksan üç günlük kuşatmanın ardından hastalık, açlık ve birçok meydan muharebesinden sonra ağır kayıplar veren Aztekler teslim oldular. Teslimiyet sonucunda, İspanyollar ve Tlaxacalan müttefikleri şehirde şiddet, yağma, tecavüz ve katliam fırtınası estirdiler.
Şehir düştükten sonra Cortés, şehrin harabeleri üzerinde Mexico City’yi inşa etmeye başladı. Şehir kısa sürede İspanyol kolonilerinde seçkin bir şehir haline geldi ve birçok Avrupalı yaşamak için oraya geldi. İspanya Kralı I. Charles, başarısını ödüllendirmek için Cortés’i Yeni İspanya valisi olarak atadı.
Meksika’nın İspanyollar tarafından fethi 1525’te sona erdi fakat bazı Aztekler ve müttefikleri İspanyollara direnmeye devam etti. Bölgenin İspanyol yönetimine geçmesinin büyük ve uzun süreli sonuçları oldu. Yerli halkın çoğu boyun eğmeye zorlandı, İspanyolların en tepede ve yerli halkın ise en altta olduğu yeni, neredeyse kast benzeri bir sosyal düzen yaratıldı. Bu sosyal düzen, Meksika’yı yüzyıllar boyunca karakterize edecekti.
Sonraki Yıllar
Cortés, 1524’te Orta Amerika’nın İspanyollar tarafından işgal edilmemiş bir parçası olan Honduras’a bir sefer düzenledi. Orada iki yıl kaldı ve bir şehir kurup vali atadı. Ancak Britannica’ya göre Meksika’ya döndüğünde, Mexico City’de bıraktığı müttefiklerin kendisine karşı birleştiklerini gördü. İktidardan uzaklaştırılıp kendisini yasadışı zenginleştirmekle suçlandı. Cortés kral ile görüşmek için İspanya’ya gitti, ancak bir daha valiliğe atanmadı. İspanya’da ikinci kez evlendi, eşi Dona Juana de Zuniga adında soylu bir kadındı ve üç çocukları oldu.
Kral, çok daha az yetkiyle de olsa, Meksika’ya dönmesine izin verdi. Cortés Meksika’nın kuzeyini keşfe çıkıp 1530’ların sonlarında Baja California’yı keşfetti. 1540’ta emekli olup İspanya’ya yerleşti ve son yıllarının çoğunu başarıları için itibar ve ödüller arayarak geçirdi.
Hayal kırıklığına uğrayıp hayata küsen Cortés, Meksika’ya dönmeye karar verdi. Ancak gidemeden 1547’de göğüs zarı iltihabından öldü.
Mirası
Cortés, özellikle Meksika’da olmak üzere, yerlilere karşı tutumu nedeniyle tartışmalı bir figür. Cosme, “Maalesef Cortés yerli halka karşı tutumunda yalnız değildi.” diyor. “Yerli nüfusun çoğunu köleleştirdi ve halkın çoğu çiçek hastalığı gibi Avrupa’dan gelen hastalıklardan öldü. Her iki durum da ne yazık ki birçok kaşifin yerlilerle olan etkileşimlerinde aynı şekilde yaşandı.”
Yine de Cortés, dünyanın yeniden şekillenmesinde önemli rol oynadı. Cosme, “Cortés’in zaferi, İspanya kralı için yeni ve karlı topraklar ile fırsatlar sağladı.” diyor.
Live Science. 5 Temmuz 2022.
You must be logged in to post a comment Login