Binlerce yıl önce yetişkinler ve çocuklar, GunaiKurnai topraklarındaki bu mağaranın derinliklerinde kaya yüzeylerine parmak izlerini bıraktı.

Avustralya’nın Birinci Ulus tarihinin on binlerce yıl öncesine dayanan zengin, derin ve çeşitli bir geçmişi var.
Arkeolojik araştırmalar bu derin geçmiş hakkında bugüne kadar çok şey ortaya koydu, fakat buradaki ataların hareketlerini, duruşlarını ve bedensel devinimlerini nadiren yakalayabildi. Aletler ve ocaklar gibi maddi izler çoğu zaman korunuyor; gelip geçen hareketler ise genellikle korunmuyor.
Australian Archaeology dergisinde yakın zaman önce yayımlanan bir araştırma ise farklı bir şeyi ortaya koyuyor: GunaiKurnai Ülkesi’nin derinliklerindeki yumuşak kayalarda korunmuş el hareketlerinin izleri.
(İlgili: Bu Aborjin Ritüeli Yaklaşık 12.000 Yıldır Aktarılıyor!)
Victoria Alpleri’nin eteklerinde bir kireçtaşı mağarasında, GunaiKurnai Kara ve Sular Aborjin Kurumu’nun öncülüğünde uluslararası arkeologlarla birlikte çalışan bir ekip, duvarlara ve tavanlara sürülerek yapılmış parmak izlerini inceledi. Bunlar, binlerce yıl önce yaşamış ataların el hareketlerini açığa çıkarıyor.

Parıldayan Waribruk
GunaiKurnai yaşlılarının Waribruk diye andığı mağara, doğal ışığın erişemediği zifiri karanlık bir odaya sahip. Bu duvarlara ulaşmak ve onları işaretlemek için bu eski insanların meşaleler ya da küçük ateşler gibi yapay ışığa ihtiyacı vardı.
Mağaranın daha derin iç duvarları, yer altı sularının kireçtaşına sızmasıyla milyonlarca yıl boyunca yumuşadı; kaya yavaş yavaş aşınıp çözünerek mağara tünellerine dönüştü. Geriye kalan duvar yüzeyleri ve tavanlar, oyun hamuru dokusuna benzer biçimde süngerimsi ve şekil verilebilir hale geldi.
Zamanla, yumuşak ve nemli kaya üzerinde yaşayan mağara bakterileri ışıltılı mikrokristaller üretti; bugün bu yüzden duvarlar ve tavan, ışık tutulduğunda parıldıyor. Parmak oyukları işte bu parıldayan yüzeylerde bulunuyor.

Bu izlerin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor, fakat bu bölüme ulaşmak için yapay ışık gerektiği açık. İnsanlar bu kısma ulaşmak için ya meşale taşımış ya da yerde küçük ateşler yakmış olmalı.
Panellerin altındaki ve yakınındaki arkeolojik kazılar, yerde yakılmış ateşlere dair kanıt bulamadı; ancak ateş çubuklarından düşmüş olmaları muhtemel, milimetre boyutunda kömür parçacıkları ve çok küçük kül lekeleri bulundu.
Bun kalıntılar, süslü duvarların altında ve yakınında mağara tabanında gömülü olarak tespit edildi ve yaklaşık 8.400 ile 1.800 yıl öncesine, yani yaklaşık 420 ila 90 kuşak öncesine tarihlendi.
Dolayısıyla, eski insanların karanlık mağara tünellerinde ellerinde ateş ışığıyla ilerleyerek duvarlarda parmak izleri bırakmalarına ilişkin en iyi zaman tahmini bu.

Eski insanlara ait nadir izler
Mağaranın derinlerindeki yumuşak kaya yüzeylerine parmaklarını sürüklediklerinde ortaya çıkan şey dikkat çekici. Bu, eski insanların yumuşak mağara yüzeylerine kazınmış, geçici bedensel hareketlere dair nadir kanıtlar sunuyor.
Bir panelde 96 takım oyuk kaydedildi. İlk izler yatay doğrultuda, birden fazla parmakla, bazen iki el yan yana kullanılarak yapılmıştı. Sonradan eklenen düşey ve çapraz oyuklar, önceki izlerle kesişiyor.
Aralarında, her parmağı yalnızca 3–5 milimetre genişliğinde olan, birbirine paralel iki dar iz seti bulunuyor. Bu izlerin arası kısa bir mesafe; küçük bir çocuk tarafından yapılmış olduklarını gösteriyor. Ancak çok yüksekteler; çocuğun bir yetişkin tarafından kaldırılmış olması gerekiyordu.
Mağaranın daha derinlerinde, alçak tavanlı bir panel, dere yatağına doğru dik inen dar bir kil sedirinin üzerinde 262 oyuk barındırıyor. Oyuklar, insanların bu çıkıntı boyunca sürünerek, oturarak ya da dengede durarak tavana ulaşmaya çalıştıklarını gösteriyor.

Daha ileride, dere yatağının üzerinde 193 oyuk bir rota çiziyor. Parmaklar yumuşak tavana bastırılmış, insanlar yürürken izler 1,6 metre boyunca uzanmış ve yavaşça sona ermiş.
Tüm izler aynı yönü gösteriyor. Bu durum, insanların ellerini ve kollarını başlarının üzerine kaldırarak mağaranın derinliklerine ilerlediklerini gösteriyor.
Waribruk’un derinliklerinde toplam 950 set parmak oyuğu bulunuyor. Anlamları yıllarca belirsiz kaldı; fakat izlerin nerelerde bulunduğuna ve nerelerde bulunmadığına yakından bakmak önemli ipuçları sağladı.

Oyuklar daima mağara duvarlarını ya da tavanını kalsit mikrokristallerinin kapladığı alanlarda yer alıyor; bazen parıltının sınırlarını biraz aşıyor. Yumuşak duvarların parıltısız olduğu bölümlerde ise hiç görünmüyorlar.
Daha da önemlisi, ev içi yaşama dair arkeolojik kanıtlardan çok uzaktalar: ocak yok, yiyecek kalıntısı yok, alet yok.
Bu yokluk anlamlı. GunaiKurnai sözlü geleneği, bu tür mağaraların gündelik yaşam için kullanılmadığını aktarıyor. Buralara yalnızca mulla-mullung denilen özel kişiler girerdi; yani güçlü bilgiye sahip şifacı kadın ve erkekler.
Mulla-mullung, ritüeller aracılığıyla iyileştirir ya da lanet ederdi; uygulamalarında kristaller ve öğütülmüş mineraller kullanırlardı.
1800’lerin sonlarında GunaiKurnai bilgi taşıyıcıları, öncü etnograf Alfred Howitt’e bu kristallerin ve mağaraların güçlerinden söz ettiler. Mulla-mullung’un rolünün genellikle ebeveynden çocuğa geçtiğini; kristallerini kaybederlerse güçlerini de kaybettiklerini anlattılar.

Waribruk’taki parmak oyukları bu geleneklerle örtüşüyor. Bunlar rastgele süslemeler değil. Parıldayan kristal kaplı yüzeylerle bağlantılı, kasıtlı jestler; yalnızca az kişinin girebildiği yerlerde yapılmış.
Dolayısıyla bu oyuklar, topluluktaki özel kişilerin hareketini, dokunuşunu ve güç kaynaklarını yansıtıyor: kutsalla etkileşime giren insanların bedenselleşmiş bir kaydı.
Yani günümüze ulaşan şey yalnızca eski bir “kaya sanatı” değil. Bu izler, yerli halkların atalarının jestleri; mulla-mullungların, mağaranın en karanlık bölümlerine girip parıldayan yüzeylerin gücüne erişmek için yaptıkları hareketler.
Bu parmak izleri aracılığıyla yalnızca fiziksel bir eylemi değil, aynı zamanda bilgiye, hafızaya ve maneviyata dayalı bir kültürel uygulamayı da görebiliyoruz. Taşa kazınmış bu kısa süreli hareketler, bizi çok uzun zaman önce yaşamış insanlarla bağlıyor ve mağarayı ataların eylemleri ve kültürüyle yeniden hayata döndürüyor.
The Conversation. Russell Mullett & Bruno David & Madeleine Kelly. 28 Temmuz 2025.
Makale: Kelly, M., David, B., Rivero Vilá, O., Garate Maidagan, D., Delannoy, J. J., Mullett, R., … & GunaiKurnai Land and Waters Aboriginal Corporation. (2025). Finger flutings at new Guinea II cave, lower Snowy river Valley (Victoria), GunaiKurnai country. Australian Archaeology, 91(2), 133-163.
You must be logged in to post a comment Login