Arkeolojik Alanları ‘Dinlemek’ Geçmişi Nasıl Aydınlatabilir?

Yakın zaman öncesine kadar arkeologlar geçmişin sırlarını açığa çıkarmak için çoğunlukla antik kalıntılarda görebileceklerine güveniyorlardı. Ancak son zamanlarda araştırmacıların bu siteleri farklı şekillerde keşfetmeleri için diğer duyuları kullanmalarına olanak tanıyan yeni yöntemler kullanılmaya başlandı.

Yarım daire şeklinde iç taş duvarlı, kazılmış bina. Hoparlör eğrinin odak noktasına yerleştirildi. C: Pamela Jordan

Böyle bir yöntem, seslerin insanlar tarafından nasıl algılandığını inceleyen “psikoakustik”. Open Archaeology dergisinde yayımlanan bir çalışmada Pamela Jordan, bu tekniği, antik bir Yunan tapınağının eski ziyaretçiler tarafından nasıl kullanılmış olabileceğine dair daha fazla bilgi edinmek için kullandı.

Seslerin farklı yapılar arasında nasıl etkileşime girdiğini kaydetmek, bu yapıların ne için tasarlandığına ve onları çevreleyen arazide hangi faaliyetlerin gerçekleşmiş olabileceğine dair bir fikir verebilir.

Sesler arasındaki etkileşimleri kaydederek çeşitli yapıların kullanım amaçları ve çevredeki arazide meydana gelmiş olabilecek olası faaliyetler hakkında fikir sahibi olmak mümkündür. Jordan, “Sesi temel çerçeve olarak kullanırsanız […] doğası gereği sitenin bölümleri arasındaki bağlantı ve karşılıklı ilişki noktasından yola çıkarsınız” diyor.

(İlgili: Doğal Yarıktaki ‘Büyücülük’ Aktivitesi Akustiğe Dayanıyordu)

Araştırmada Jordan ve ekibi, Atina’ya yaklaşık 160 kilometre uzaklıktaki Yunanistan’daki Lykaion Dağı’nda yer alan antik Zeus tapınağında psikoakustik kullandı.

Araştırmacılar, 2015 ile 2022 yılları arasında dört kayıt oturumunda, beyaz gürültüden konuşmalara kadar önceden kaydedilmiş sesleri alanın farklı noktalarında çaldılar. Bu sesler, insan kulağını taklit etmek için birbirine yakın konumlandırılmış iki mikrofon kullanılarak sahanın başka bir yerinde kaydedildi (binaural kayıt olarak bilinir). Dijital araçlar daha sonra farklı noktalarda “duyulan” ses frekansının ve netliğinin değerlendirilmesine yardımcı oldu.

Çalışma ekibi yalnızca 2022 yılında yapılan 1600’den fazla kayıtla, kutsal alanın çeşitli yerlerindeki çok sayıda ses ilişkisini incelemeyi başardı.

Zeus Kutsal Alanı’nın yapı kalıntılarıyla birlikte kuşbakışı görünümü. Kayıt noktaları kırmızıyla gösteriliyor. C: Pamela Jordan

Örneğin Jordan, diğer arkeologların bölgedeki hipodromdan gelen seslerin batıdaki bir yamaçtan kolaylıkla duyulabileceğini öne sürdüğünü belirtiyor. Bu tavsiyeden hareketle yaptıkları kayıtlar, hipodrom yüzeyinin, sesi hem hipodromdaki izleyicilere hem de yamaçta toplanmış olabilecek kişilere yansıttığını gösterdi.

Bu durum, yamacın önemli bir izleme alanı görevi görmüş olabileceği anlamına geliyor. İlginç bir şekilde, hoparlörlerin ve mikrofon konumlarının değiştirilmesi, yamaçtan gelen sesin hipodromda da net bir şekilde duyulabildiğini gösterdi. Jordan, alanın gerçekten de seyirciler tarafından kullanılması durumunda bunun önemli olacağını söylüyor.

“O zamanlar ritüel uygulamaları izlemek çok aktifti. Bu, sporcularla ve ritüeli fiilen yürüten insanlarla bir fikir alışverişiydi. Dolayısıyla bu karşılıklı ilişkinin bir parçası olarak kalabalığın katılımına ihtiyaçları vardı.”

Araştırmacılar ayrıca sesi daha küçük ölçeklerde de ölçtüler. Yarım daire şeklinde bir binanın kalıntıları, bu binanın muhtemelen bölgedeki bir bireyin hareketlerini güçlendirdiğini ve kutsal alanda benzersiz bir ‘yüksek ses ortamı’ yarattığını gösterdi.

Jordan, “Hellenistik mimaride yarım daire şekilleri nadirdir ancak bazen bulunuyor. Genellikle adakların sunulduğu bir kutsal alanda bulunurlar, dolayısıyla burası belirli bir bağışçıya ya da belirli bir tanrıya adanmış olabilir; bu bir olasılık.” diyor.

Saha asistanları, hipodroma giden tünelin güney girişine bir hoparlör ve meteorolojik test cihazları kuruyor. C: Pamela Jordan

Ancak Jordan bu tür erken sonuçlardan çok fazla yorum çıkarmama tavsiyesinde bulunuyor. Buldukları ses efektlerinin kasıtlı olduğuna dair hala yeterli kanıt yok. Öyle olsa bile, bizim bu seslere ilişkin modern yorumlarımız, orada yaşamış Antik Yunanlarınkinden farklı olabilir.

Jordan, “Kendi deneyiminizi objektif olarak destekleyecek bir araca ve veri setine sahip olduğunuzda, bunun eski bir grup insanın da yaşadığı deneyim olduğunu düşünmek çok kolay. Kültürel birliktelik açısından yalnızca yüzeyini açtığımız pek çok diğer faktörü hesaba katmıyor.” diyor. Örneğin, mabedde gök gürültüsünü duyanların saygı mu yoksa korku mu hissettiğini bilemeyiz.

Jordan, yöntemin önümüzdeki yıllarda daha popüler hale geleceğinden umutlu ve gelecekte psikoakustik çalışmalarını diğer alanlara da genişletmek istiyor. Kendisi bu yöntemin, arkeologların antik alanları yorumlama biçimini genişletme potansiyeline sahip olduğu konusunda iyimser.

“Bu, mutlaka görmeye ihtiyaç duymayan insanlar için bu alanlara erişilebilirlik sağlar. Sonuç olarak, hepimize tarihi değeri yorumlamak için görmeye bağlı kalmama ihtimalinin önünü açıyor.”


De Gruyter. 8 Aralık 2023.

Makale: Jordan, P. (2023). Employing Psychoacoustics in Sensory Archaeology: Developments at the Ancient Sanctuary of Zeus on Mount Lykaion. Open Archaeology, 9(1), 20220329.

Ankara Üniversitesi, Tarih Öncesi Arkeolojisi bölümünden mezun.

You must be logged in to post a comment Login