Geçtiğimiz 10 yıl içinde, arkeologların kazı yapmadan, sanal olarak yerin altını görüntülemelerini sağlayan teknolojiler arkeolojide adeta bir devrim gerçekleştirdi. Jeofizik, toprak kimyası ve uzaktan algılamayla ilgili bu gelişmeler, kazı alanlarındaki keşifleri hızlandırarak arkeologların bu yerleri küresel ölçekte anlayabilmelerini sağladı.
Listemizde yer alan 6 tekniğin her biri kendi çapında çok önemli ve arkeolojinin geleceği aslında bu tekniklerin birleşiminde yatıyor. Bir gün muhtemelen, GPS bağlantılı bir sanal gerçeklik yaratarak, gözlemciler gerçekten yerin altına inmeden, orada bulunabilecekler.
Bu araçları kullanarak eserlerin asıllarına ulaşmak veya varlığı keşfedilen eserleri tarihlendirmek mümkün olmasa da, nesnelere zarar vermeden arkeolojik kazıları gerçekleştirmek daha mümkün hale geldi. Böylece, kazı teknikleri günümüzdekinden daha gelişmiş hale gelene dek, gömülü nesneler zarar görmeden gelecek nesillere kalabilecekler.
1. Google Earth
Google Earth, Bing ve Nasa’nın World Wind gibi uydu görüntüleme teknikleri dünyanın en uzak köşelerindeki alanları bile belirlemeyi ve bu alanlara yakından bakmayı mümkün hale getirdi. Bu teknikler, yerleşim yerleri gibi noktaları belirmeyi sağlayarak, keşfedilebilecek alanlara dikkat çekmeye yardımcı oluyor. Benzer şekilde işlev gören hava fotoğrafları 1930’lu yıllardan bu yana arkeolojik veri olarak kullanılıyordu, ancak bu fotoğrafları elde etmek oldukça zordu. Google Earth’ün evrensel anlamda ulaşılabilir olması, onu hem profesyoneller hem de gönüllü bilim insanları için muhteşem bir araç haline getirdi. Ancak, bu uydu görüntülerini yorumlarken, yalnızca zemin üstünde fark edilebilecek tuzak noktalar olabileceği unutulmamalı.
2. LIDAR
Arkeoloji alanlarının yüzeylerinde genellikle toprakta neyin gömülü olduğuna dair belirli izler bulunur. Bu anlaşılması zor tepelerin ve tümseklerin manuel olarak haritasını çıkarmak için 1799’da icat edilen tarama çizgileri yöntemi ile uzun süre büyük uğraşlar verildi. Günümüzde ise LIDAR dediğimiz (Light Detection and Ranging Technology), Işıkla Tespit ve Menzil Bulma Teknolojisi sayesinde çok kısa bir zaman içerisinde Dünya yüzeyinin üç boyutlu ve oldukça detaylı haritalarını elde edebiliyoruz. Prensipte ofislerde kullanılan tarayıcı gibi çalışan ancak bir uçak üzerinden kumanda edilen bu teknoloji ile zemin üzerinde lazer darbeleri kullanılarak yüzeyin uzaklığı anlaşılıyor. Yüzeye gönderilen lazer ışınlarının gönderiliş zamanı ile nesneye çarpıp gelen yansımanın kaynağa ulaşma vakti arasındaki fark hesaplanarak uzaklık ölçülebiliyor. LIDAR’ın avantajlarından biri de, onun bitki örtüsünün ötesine geçerek tropikal ormanlar ya da ağaçlık alanlar nedeniyle gizlenen arkeolojik alanları belirleyebilmesi.
3. İnsansız Hava Araçları (Drone)
Arkeologlar, arkeolojik alanları görüntülemek için birkaç yıldır insansız hava araçlarını kullanıyorlar. İnsansız hava araçlarından önce, hava fotoğrafçılığı ile arazi araçlarının ya da merdivenlerin tepesinden çekilen fotoğrafların arasındaki boşluğu doldurabilecek, ev yapımı uçurtma, helyum balonu ve model uçak gibi yöntemler kullanılıyordu. İnsansız hava araçları düşük ışıkta, don koşullarında ve karlı havada çalışabiliyor ve arkeolojinin rahatça yararlanabileceği fotoğraflar çekebiliyorlar. İnsansız hava araçlarının en belirgin uygulamalarından biri de LIDAR tekniğini kopya ederek üst üste binen dikey görüntüler elde etmesi ve belli noktalara kağıt plakalar yerleştirerek yüzey kontrolünü sağlaması; böylece üç boyutlu bir görüntülemeye ulaşabiliyor. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, LIDAR’ı direkt olarak insansız hava araçlarının üzerine yerleştirmek mümkün olacak.
4. Sığ Jeofizik Görüntüleme
Jeofizik teknikler araştırılacak hedefleri belirlemede yardımcı olabilir. Örneğin, toprak direnci, toprağın elektriğin akışına ne kadar dayanıklı olduğuna dair bir ölçek sağlayabilir. Toprak nemliliğindeki farklılıkları ortaya çıkarmak, gömüleri belirlemeyi ve 1.5 metre derine kadar inceleme yapmayı mümkün kılabilir. Bu teknik, sondaların zemine yerleştirilmesi gerektiğinden biraz yavaş olsa da çok detaylı sonuçlar verebiliyor. Manyetometri, toprağın manyetik alanının yoğunluğunu ölçer. Böylece, yanarak ya da toprak bakterisinin toprakta manyetik izler bırakması ile oluşan arkeolojik özelliklerin şemasını ortaya çıkarmayı sağlar. Bu hızlı bir teknik ve özellikle Antik Mısır gibi çöl alanları için çok kullanışlı olduğu kanıtlanmış durumda. Günümüzde, bir araç üzerine yerleştirilmiş ve GPS’e bağlanmış, birden fazla sensörü olan hassas manyetometreler bir gün içerisinde Stonehenge gibi birçok hektarlık bir alanı inceleme ve tüm arazinin görünümünü ortaya çıkarma kapasitesine sahipler.
5. Toprak Jeokimyası
Hem insanların hem de hayvanların antik yerleşimler etrafındaki atıklarının izleri toprakta bin yıl boyunca kalabilir. Topraktaki ağır metal modellerinin kaydedilmesinin tarihi yerleşim alanlarının belirlenmesini mümkün hale getirdiği uzun süredir biliniyor. Bu yöntem, eğer geriye hiçbir eser kalmamışsa, oldukça önemli bir yöntem. Bu ölçümü yapmanın bir yolu da sıvı ya da katı örnek malzemeler toplamak ve onları laboratuvarda analiz etmek. Ancak, son birkaç yıl içinde, taşınabilir X-ışınları floresan spektroskopi ölçümlerinin varlığı, örnekleri sahada anında kaydetmeyi mümkün hale getirdi. Bu ölçümler, örnek malzemenin atomlarının emeceği X-ışınları göndererek çalışmaktadır. Bu da atomların enerjisini yükselterek, ikinci kez verilen X-ışınlarının örnek malzemenin neyden yapıldığının ortaya çıkmasını sağlar. X-ışını floresans spektrometresi cihazı özellikle volkanik kayaların analiz edilmesinde kullanılan çok önemli bir tekniktir.
6. Yeraltı Radarı
Yeraltı haritalarını çıkarmak için frekans dalgalarını kullanan yeraltı radarı, 1980’li yılların başlarında arkeolojide ilk kez kullanıldığında, arkeolojide cevabı bulunamayan birçok problemin çözüleceğine inanılmıştı. Ancak, bu teknoloji yavaş yavaş geliştiğinden, arkeologlar yeraltı radarı tekniğini o kadar da etkileyici bulmuyordu. Günümüzde, üç boyutlu modellemeye olanak sağlayan ve görselleştirmeyi çok daha güvenilir hale getiren yazılım, bu teknolojinin kurtuluşu haline geldi. Yeraltı radarının bir avantajı da kapalı alanlarda ve sert zeminlerde çalışabilmesi ve oldukça detaylı sonuçlar sağlayabilmesi. Ancak, sonuçları yorumlama kısmında sorunlarla karşılaşılabiliyor. Örneğin, saklı Mısır mezarları ve Nazi trenleriyle ilgili sonuçlara hala şüpheyle yaklaşılıyor. Diğer bir dezavantajı da yalnızca sığ aramalarda kullanılabiliyor olması.
theconversation.com
You must be logged in to post a comment Login