Arkeologlar Antik Angkor Bölgesinin Nüfusunu Tespit Etti

Araştırmacılar şehrin nüfusunun 13. yüzyılda zirvesinde olduğunu ve yaklaşık 700.000 ila 900.000 kişinin yaşadığını belirlediler.

Günümüze ait bir çift geleneksel Kamboçya evi: Arka plandaki ev ahşap ve modern malzemelerden yapılmışken, ön plandaki ev, geleneğin bir parçası olarak ahşap ve saz gibi organik materyallerden inşa edilmiştir. Uluslararası bir araştırma ekibi, Büyük Angkor bölgesinde bir zamanlar bu türden organik materyallerle inşa edilmiş evlerin nerede durduğunu ve her konutta kaç kişinin yaşadığını açıkladı. C: Alison Carter.

Havadan gözlem ile desteklenen LiDAR (Light Detection & Ranging – Işık ve Işık Değişimini Algılama) tarama ve makine öğrenmesiyle desteklenen uzun süredir devam eden arkeolojik araştırmalar, Kamboçya’nın Büyük Angkor bölgesinin bir zamanlar 700.000-900.000 kişiye ev sahipliği yaptığını ortaya koyuyor.

9. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar genişleyip büyüyen şehir, orman tabakasıyla gizlenmiş geçmişini arkeologlara yavaş yavaş gösterse de, toplam nüfusun ne kadar olduğu bugüne kadar bir gizemdi.

Oregon Üniversitesi’nde (UO) hazırlanan bir çalışma ile mümkün olan yeni bir tahmin, kentsel ve kırsal arazileri de kapsayan 3.000 kilometrekarelik alanın tamamı için bir ilk olma özelliğini taşıyor. Araştırma sonucu elde edilen tahminler Science Advances dergisinde yayınlandı.

Araştırmanın ortak yazarı ve Angkor Araştırma Programının (Kamboçya Angkor Bölgesi Sit Alanı Koruması ve İdaresi ile iş birliğini kapsayan bir proje) direktörü Sidney Üniversitesi’nden Roland Fletcher, çalışmanın iklim değişikliğinden yoğun derecede etkilenen şehirlere potansiyel olarak yardım etmek için hayati önem taşıdığını söyledi. 

(Angkor Wat’taki Uygarlığın Çöküşü Hakkında Yeni İpuçları)

Fletcher, “Ağırlıklı olarak, Angkor’a benzeyen, nüfusun düşük yoğunlukta olduğu dev şehirlerde yaşıyoruz. Angkor’da da şiddetli iklim değişikliğine karşı ciddi bir savunmasızlık ortaya çıktığını biliyoruz. Bu antik kentin o zamanki koşullarda nasıl bir mekanizmayla çalıştığını, insanlarının ne yaptığını,gelecekte karşılaşacağımız riskler açısından deneyimlerinin ne kadar referans alınabilir olduğuna dair bir fikir edinmek için gerçekten bilmemiz gerekiyor.” diyor.

Uluslararası ve Kamboçyalı araştırmacıların onlarca yıllık araştırmalarından elde edilenler de dahil olmak üzere bir araya getirilen verilerle birlikte yeni çalışma, Angkor’un törensel niteliğe sahip şehir merkezinin nüfus detaylarını, modern banliyö gibi dışa doğru uzanan metropolü ve tarım alanlarını içeren toprak setleri ortaya çıkardı. Elde edilen veriler ışığında, Angkor’un, nüfusu geniş bir alana yayılmış, düşük yoğunluklu bir şehir olduğu düşünülüyor.

Fletcher, yapılan ilk nüfus tahminine göre Angkor’un merkezi çevresinde 1.000 kilometrekarelik bir alanda 750.000 sakin olduğunu belirtti. Bu bölgede turistleri cezbeden Angkor Wat da dahil olmak üzere taş tapınaklar bulunuyor.

2005’ten bu yana Kamboçya’da arkeolojik saha çalışması yürüten ve UO bünyesinde arkeolog olan Alison K. Carter, Angkor’un şehir merkezinde, bulunan taş tapınaklarının haricinde, ormandaki organik materyallerden inşa edilmiş evlerin ve destekleyici yapıların yerlerinin belirgin olduğunu belirtti.

Carter, eskiden British Columbia Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olan Sarah Klassen ile ortak bir araştırmanın yazarıydı. Klassen, Uluslararası İlişkiler Ofisi Evrensel Oregon Fakülte İşbirliği Fonu’nun desteğiyle UO’da misafir öğretim üyesiyken, ikisi söz konusu araştırmanın planlamasını yaptılar. Proje bünyesinde Angkor bölgesinde uzun zamandır aktif olan toplamda 14 araştırmacı ortak görev aldı.

Fransız Asya Araştırmaları Enstitüsü’nden ortak yazar Damian Evans tarafından 2012 ve 2015’te yürütülen bir projede, tarihi arşivlerden ve haritalardan elde edilen verileri LiDAR taramalarından elde edilen ayrıntılarla birleştiren çok katmanlı bir istatistiksel analiz tekniği uygulandı. Böylelikle Klassen, projeye yapay zekayı da dahil etmiş oldu.

Işık algılama ve menzil için kısa olan LiDAR tarama, uçaktan yere lazer darbelerinin gönderilmesiyle yapılır. LiDAR, yerin yüzeyini orman gibi kaplayan karmaşık yer unsurlarını göz ardı ederek zemin ayrıntılarını yakalar. Klassen, yeni verilerin bölgedeki şehir ve doğal dokuya dair olan anlayışımızı gerçekten değiştirdiğini belirtiyor.

Şuan Leiden Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olan Klassen, LiDAR tarama ile yer yüzeyinde daha önce tespit edilemeyen 20.000 unsurun belgelenip haritalandığını ve bu verilerin bölgedeki diğer 5.000 konuma ilişkin bilgileri içeren önceden oluşturulmuş bir veri tabanına eklediğini söyledi.

Carter, “Şehir merkezinin ana kısımlarını karadan geziyorsanız buraların oldukça ormanlık olduğunu görüyorsunuz. Etrafı dolaşırken çevrenizdeki manzarada bir şeyler olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak hiçbir şeyi net olarak göremiyorsunuz. LiDAR küçük göletlerin olduğunu düşündüğümüz bir alanın aslında çeşitli höyük ve çukurluk bölgelerden oluştuğunu ve bunun ızgaralara bölünmüş haldeki görüntüsünü bize gösterdi.” diyor.

Fletcher, LiDAR’dan ilk görüntüler iletilirken, Angkor saha istasyonundaki araştırmacıların sabahın erken saatlerine kadar bu görüntüleri izlemek için beklediklerini belirtti.

Fletcher, “Bu kesinlikle muhteşemdi. Daha öncesine ait radar verilerimiz vardı, ancak özellikle LiDAR görüntüleri tüm bölgeyi çok ayrıntılı bir şekilde yakaladığı için elde edilen yeni bilgilerin miktarı oldukça şaşırtıcıydı.” diyor. 

Aynı zamanda UO’nun Güneydoğu Asya Arkeoloji Laboratuvarı başkanı olan Carter, yeni verilerin Angkor’un büyümesinin farklı dönemlerine, özellikle de altyapı değişikliklerinde en etkili rolü olan kralların yaşadıkları dönemlere göre düzenlendiğini belirtti.

LiDAR höyükler üzerine inşa edilmiş ve direkler üzerine yükseltilmiş evlerin nerede olduğunu da gösterdi. Araştırmacılar, her hanede beş kişinin yaşadığını tahmin etti ve bu tahminden yola çıkarak elde edilen veriyi bölgenin toplam nüfusunu analiz etmek için kullandı. 

Carter, “Angkor şehrinin zaman içindeki büyümesini inceledik ve şehrin farklı bölgelerinin farklı şekillerde büyüdüğünü bulduk. Bugünün şehirlerinde ve banliyölerinde nüfus artışı hakkında düşünme şeklimiz nasılsa muhtemelen Angkor için de aynısı geçerliydi.” diyor.

Manoa’daki Hawaii Üniversitesi Güneydoğu Asya Araştırmaları Merkezi direktörü ve çalışmanın ortak yazarlarından biri olan Miriam T. Stark, çalışmada elde edilen bulguların “modern öncesi şehirciliğe dair karşılaştırmalı anlayışı” geliştirdiğini belirtiyor.

Stark, “Angkor’un nüfusunu incelemek, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak geleceğin şehirciliğini tasarlamak için oldukça önemli. Angkor, yüzyıllarca süren siyasi ve iklimsel dalgalanmalara rağmen varlığını sürdüren tropik bir şehirdi. Angkor’un tarihini ve geçirdiği kritik dönemleri takip etmek, sayıları her geçen gün artan günümüz şehirlerinin karşı karşıya olduğu bazı zorlukları şehir plancılarının anlamalarına yardımcı olabilir.” diyor.

Klassen’in makine öğrenmesini projeye dahil etmesinin katkıları ilk olarak 2018 yılında yapılan ve PLOS ONE dergisinde yayımlanan bir çalışmada yer aldı.

Klassen, “Bu yeni makalede, istatistiksel öğrenme paradigmalarını ve arkeolojik vaka çalışmamızı ve veri setimizi tanıttık. Ardından, dört klasik matematiksel yaklaşımı inceleyerek bölgedeki farklı yerlerde inşa edilmiş tapınakları tarihlendirebilmek için istatistiksel olarak anlamlı tahmin ediciler bulduk.” diyor.

Bu da MS 821-1149 arasında inşa edilen modern dönem tapınaklar için ortalama 49-66 yıllık bir mutlak yanılma payını göz önünde bulunduran tarihi bir modelin ortaya çıkmasını sağladı.

Klassen, “Bu, araştırmamız için kritik bir adımdı çünkü şehrin metropol kısmının sivil-törensel niteliğe sahip merkezlerine kıyasla nasıl geliştiğini görmemize olanak sağladı. Ayrıca, tapınaklarla ilişkili olan insan popülasyonunu tahmin etmemize ve bu nüfusun zaman içinde nasıl değiştiğini görmemize olanak tanıdı.” diyor.

Bölgeyi 30 yıldır araştıran Fransız Asya Araştırmaları Enstitüsü’nden çalışmanın bir diğer ortak yazarı Christophe Pottier, elde edilen nüfus verilerinin Angkor’un ekonomisini ve dayanıklılığını daha iyi anlamanın yolunu açtığını belirtti.

Yapılan bu yeni çalışmada şehrin büyüme dönemleri MS 770 ile 1300 yılları arasını kapsıyor.

Fletcher, gelecek araştırmaların nüfusun genişlemesini daha derinlemesine inceleyeceğini belirtti.

Fletcher, “Peki ele alınan bu örnek dönemden önce Angkor’un önceki nüfusu ne kadardı? Daha önceki dönemleri tahmin etmek ve modellemek için mevcut tüm yapıların arkeoloji ile altına inmemiz gerekiyor.” diyor.

Fletcher, Klassen ve Carter’ın çalışmaya olan katkılarının gelecekteki araştırmalar için de çok önemli olduğunu sözlerine ekledi.

Carter, Evans ve Stark dahil olmak üzere çalışmanın ortak yazarlarından birkaçı ve diğer çalışma ortakları, Angkor’un nufüsunun iklim sıkıntıları nedeniyle 15. yüzyılda hızla azaldığı fikrini sorguladı.

Carter, “Arkeolojik verilerden anladığımız üzere, nüfusun 15. yüzyılda azalmış olmasına rağmen bölgede o dönemde hala insanlar olduğunu söyleyebiliriz ve 16. yüzyılda tapınaklarda değişiklik yapıldığına dair kanıtlar da bunu gösterir nitelikte. Aslında çalışmamız, nüfustaki değişikliğin bu bölgede ne zaman yaşandığına dair soruyu yanıtlamak için hazırlanmamıştı, ancak nüfus sayısındaki değişiklik uzun zamandır düşünülenden muhtemelen çok daha yavaş gerçekleşti.” diyor.


University of Oregon. 7 Mayıs 2021.

Makale: Klassen, S., Carter, A. K., Evans, D. H., Ortman, S., Stark, M. T., Loyless, A. A., … & Fletcher, R. J. (2021). Diachronic modeling of the population within the medieval Greater Angkor Region settlement complex. Science Advances, 7(19), eabf8441.

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu.

You must be logged in to post a comment Login