Antik Yunan’ın Tiranları Kimlerdi?

Antik Yunan dünyasında, şehir devletlerinden Sicilya ve Sisam (Samos) adalarına kadar, tiranlıklar var olmuştu.

Harmodius ve Aristogeiton, Atina tiranı Hippias’ın kardeşi Hipparchus’u öldürürken tasvir ediliyor. (C: INTERFOTO/Alamy Stock Photo)

Çoğu tarihçi, Yunan tiranlığının altın çağını, MÖ 750’den Hippias’ın devrildiği MÖ 500’e kadar tarihlendiriyor. Ancak bazı yazarlar, Makedonya’daki Cassander’in despotik yönetimini ve Siraküza’daki I. Dionysius ve II. Dionysius tiranlıklarını da benimseyerek bu dönemi MÖ 4. yüzyıla kadar uzatıyorlar.

Tiranlığın doğası

“Tiran” kelimesi olumsuz bir çağrışım taşıyor – (kelime anlamı despot, zalim, zorba anlamına geliyor). Bir tiran, mutlak gücü kanunun dışında var olan bir hükümdar demek; bu nedenle, bir tirandan iyi ya da kötü herhangi bir eyleminin açıklamasını vatandaşlarına yapması asla beklenemez. 17. yüzyıl filozofu John Locke, sivil hükümet üzerine yazdığı makalesinde şöyle belirtiyordu: “Tiranlık, gücün hakkın ötesinde kullanılmasıdır. … Hukukun bittiği yerde, tiranlık başlar.”

(İlgili: Antik Yunan Demokrasisi Nasıl İşliyordu?)

Yine de, erken dönem Yunan tiranları diğerleri kadar gaddar sayılmıyor, aksine hem bilge hem de ılımlı kabul ediliyordu. Elit sınıftan gelen ilk Yunan tiranlar, oligarşinin egemenliğinden kaçınma arzusuyla iktidara geldiler. Bir tiranın baskıcı yönetimi, halkına fayda sağlayabilir, hatta sosyal istikrarı teşvik edebilirdi. Korinthoslu Kypselos ve oğlu Periandros gibi bazı tiranlar, tapınakların ve limanların inşasını denetleyen, böylece halkın çıkarlarını göz önünde bulundurarak hem gücü hem de rağbeti koruyan imparatorluk kurucularıydı.

İyi ya da kötü – bir tiran olarak başarılarından bağımsız, birçoğu gücü zorla veya tehditle gasp etmişti. Atinalı Kleisthenes ve Korinthoslu Kypselos, darbe yoluyla iktidara gelen iki örnek. Zamanla, tiranlıklar sonunda başarısız olacak ve yerini daha az baskıcı bir yönetime bırakacaktı. Tiran yönetimi altındaki bireyler, despot bir yöneticiye karşı protesto için en nihayetinde ayaklanmış ve onu devirerek onun yerine daha demokratik bir liderlik getirmişti.

Korinthos tiranları

MÖ 7. ve 6. yüzyıllar, hem Korinthos’ta hem de Atina’da bir dizi tirana tanıklık etti. Korinthos’ta öne çıkanlar arasında Kypselos (yaklaşık MÖ 657-627) ve oğlu Periandros (MÖ 627-587) da vardı. Korinthos’un zengin seçkinlerinin desteğini alan Kypselos, annesinin ailesi olan aristokrat Bakhiadae hanedanının devrilmesiyle iktidara geldi ve Yunanistan’daki en büyük ve uzun süreli tiranlıklardan birini kurdu.

Ancak, Kypselos neredeyse hiçbir zaman bir tiran olacak kadar dahi yaşayamayacaktı. Herodotus’a göre, doğumundan sonra, bir Delphi Kahini, çocuğun (Kypselos) yaşamasına izin verilirse Korinthos’un talihsizlik yaşayacağına dair kehanette bulunmuştu. Kâhin onun bir tiran olacağını önceden bildirmişti. İktidardaki Bakhiadae hanedanı tarafından en iyisinin küçük bebeğin öldürülmesi gerektiği düşünülüyordu; ancak Korinthos’un şanssızlığı olan şey Kypselos’un şansı oldu: annesi onu bir sandığa saklayarak kurtarmıştı. Zaman ilerledikçe kehanet doğru çıktı.

Herodotus, yetişkin Kypselos’un birçok Korinthosluyu sürgüne gönderdiğini, “diğerlerini mülklerinden mahrum bıraktığını, ancak açık ara en büyük kıyımın hayatlarından mahrum bırakılanlar olduğunu” yazdı. Oğlunun aksine ve kendi zulmüne rağmen herhangi bir korumaya ihtiyaç duymuyordu. Diğer birçok tiran gibi, Korinthos için bazı olumlu şeyler de başarmıştı: bir Delphi hazinesi inşa etti ve güçlü bir filo ile kuzeybatı Yunanistan’da koloniler kurdu. Son olarak, Korinthos kabile sistemini tasarlamakla da tanınıyor.

“Korinthoslu Kypselos oğlu Periandros” yazılı büst. bulunduğu mermer büst. Yunan orijinalinin MS 4. yüzyıl tarihli Roma kopyası. Pio-Clementine Müzesi’nde sergileniyor. (C: Wikimedia Commons)

MÖ 627’de babasının yerini alan Periandros, birçok kişi tarafından tipik bir baskıcı tiran olarak görüldü. Herodotus, “kesinlikle babasından daha nazik bir hükümdar olduğunu, ancak Miletos tiranı Thrasybulus ile iletişim kurduktan sonra, babasının hiç olmadığı kadar kana susamış hale geldiğini” yazmıştı. Miletos tiranı, genç Periandros’u Korinthos’un önde gelen insanlarını öldürmeye teşvik etmişti. “O zaman vatandaşlara her türlü kötülüğü sergiledi. … Periandros, Kypselos’un Korinthosluları öldürmesi ve sürgün etmesinde yarım bıraktığı her şeyi tamamladı.” (Herodotus). Kendi eşini bile öldürmüştü. 

Yapay bir liman inşa etmek gibi kapsamlı bir inşaat programını onaylamasına rağmen, hem lükse hem de köle mülkiyetine müdahele ediyordu. Oğlu Lycophron’u Korkyra’ya bir tiran olarak yerleştirdi, Ege Denizi’nde bir koloni olarak Potidaea’yı kurdu ve küçük Epidaurus kentine saldırarak ve kayınpederi tiran Procles’i ele geçirerek savaşçı itibarını pekiştirdi. MÖ 587’deki ölümü üzerine, varisi olarak atadığı Lycophron yerini alsa da, Korkyra’dan Korinthos’a gidemeden önce öldürüldü. Böyleylikle Periandros’un yerine, Kypselos hanedanı tiranlarının sonuncusu olan yeğeni Psammetichus geçti. Hanedanlığın sonu, bir Delphi Kahini tarafından Periandros’un babasına verilen bir kehanetle bildirilmişti: “O [Kypselos] ve oğulları başarılı olacak, ama oğullarının oğlu değil.” (Herodotus)

Atina tiranları

Atinalı tiran Draco (yaklaşık MÖ 621) tarafından getirilen anayasa, Atina hukukunun ilk kez yazıya döküldüğü zamandı. Draco, meyve ve sebze çalmak gibi küçük suçların bile ağır cezalar getirdiği bir dizi katı yasa çıkardı. Bu küçük suçlar bile genellikle ölüm cezası gerektirdiği için, tapınak soygunu veya cinayet gibi çok daha büyük suçlar için daha ağır cezalar yoktu. Yasaları o kadar katı kabul edildi ki, bir zamanlar bu yasaları kanla yazmakla suçlanmıştı. “Draconian (gaddar)” terimi, Draco’dan ve onun sert yasalarından geliyor. Daha sonra Solon, doğrudan cinayetle ilgili olanlar dışında, Draco yasalarının çoğunu yürürlükten kaldıracaktı.

Atinalı Solon (yaklaşık MÖ 640-560), hem bir politikacı hem de şair olarak görülüyordu, hatta mutlak gücü kabul etmeyi reddediyordu. Herodotus’a göre, Solon bir bilge olduğu kadar bir yasa koyucuydu. Yaptığı reformların birçoğunda görülen sayısız avantajlar nedeniyle kendisine anayasayı ve çürük mevzuatı gözden geçirme yetkisi verildi. İlk reformları arasında Atinalıları dört ayrı sınıfa bölmek vardı: pentakosiomedimnoi, hippeis, zeugitai, thetes.

Farnese Koleksiyonundan Solon büstü. MÖ 110 civarına tarihlenen Yunan orijinalinin Roma kopyası. Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. (C: Wikimedia Commons)

Bu sınıflar tüm siyasi hakların temelini oluşturuyordu. Selefi Draco’nun kanunlarının yerini alan yeni bir kanun yarattı. Artık herhangi bir vatandaşın mahkemede dava açabileceği yeni bir dava kategorisi başlattı. Plutarkhos’a (MS 45/50 ila yaklaşık 120/125) göre, Solon, kanunlarını Atinalı arkadaşlarına dürüstlüğün her zaman suçtan daha iyi olduğunu kanıtlamak için şekillendirmişti. Zenginler tarafından kendi zenginliği nedeniyle ve fakirler tarafından dürüstlüğü nedeniyle kabul edilebilir olarak görülüyordu. Tarihçi Plutarkhos Solon’un, “Tiranlık zevkli bir konum olsa da, ondan geri dönüş yok” dediğini aktarmıştı. Plutarkhos’a göre, bu tutum ona büyük bir küçümseme getirmişti. Ancak tarihçi şöyle ekliyor: “…tiranlığı reddetmesi, işleri özellikle nazik bir şekilde ele aldığı veya nüfuzlu insanlara uysalca boyun eğdiği veya onu seçenleri memnun edeceğini düşündüğü türden yasalar çıkardığı anlamına gelmiyordu.” (Plutarkhos)

Solon seyahat etmek için Atina’dan on yıllık izin alırken, Atina halkının onun yasalarına uymasını umuyordu. Ancak ne yazık ki, kısa süre sonra üç grup oluşmuştu: biri Atinalı Lycurgus tarafında, biri Megakles tarafında, ve diğeri ise Peisistratos tarafında. Bu çekişmede Peisistratos (yaklaşık MÖ 600-527) galip geldi ve gücü ele geçirdi; hemen danışman olarak Solon’u hedefledi. 56 yıllık hükümdarlığı sırasında, hayırsever ve yasalara saygılı biri olarak görülüyordu.

Peisistratos’un iki oğlu vardı: Hipparchus ve Hippias. Hipparchus, MÖ 514’te Harmodius ve Aristogeiton tarafından öldürüldü. Herodotus, suikasttan önce genç Hipparchus’un kendi ölümüyle ilgili bir rüya gördüğünü, ancak yorumlayıcılara danıştıktan sonra bunu önemsemediğini; ne yazık ki onun için rüyanın gerçeğe dönüştüğünü yazdı. Önceleri çok ılımlı bir hükümdar olarak görülen Hippias ise, kardeşinin ölümünden sonra Atinalılara karşı küsmüş ve bir tiran olarak hüküm sürmeye başlamıştı. Hippias, MÖ 510’da Spartalı I. Kleomenes tarafından devrildiğinde, ailesiyle birlikte Sigeum’a kaçmayı başardı. Daha sonrasında ise Maraton Savaşı’da I. Darius’a (MÖ 522-486) katıldı.

Bir iktidar mücadelesi sırasında, Hippias’ın altında arkon olarak hizmet etmiş olan Kleisthenes (yaklaşık MÖ 570-508), Atina’da iktidarı ele geçirdi ve bir reformlar platformu kurdu. İlk büyük değişikliği, eski etki kanallarını baltalama girişimi olarak yurttaş yapısının yeniden düzenlenmesiydi. MÖ 500’e gelindiğinde, sistem birçok yetişkin erkek vatandaşın şehrin yönetimine katılması için olası bir şansa izin verdi. Bazıları tarafından Kleisthenes Atina demokrasisinin kurucusu olarak kabul edilse de, diğerleri Solon’u ve hatta Theseus’u öne çıkarıyor. Kleisthenes bir dizi geniş kapsamlı reform başlatmış olsa da, Atina anayasasının tamamen demokratik hale gelmesi için bir yarım yüzyıl daha geçmesi gerekecekti. Tarihçi Herodotus, “Atina daha önce büyük bir şehir olmasına rağmen, tiranlarından kurtulunca daha da büyük bir şehir haline geldi” diye yazmıştı.

Bazı kaynaklara göre tiranlık, demokrasiye giden üzücü ama gerekli bir yoldu. Ancak, Devlet adlı eserinde Platon (MÖ 428/427 ila 348/347), tiranlığın doğasının demokrasiden kaynaklandığını iddia ederek, “her şeyin pahasına aşırı bir özgürlük arzusunun demokrasinin altını oyan ve tiranlık talebine yol açan şey olduğunu” öne sürdü. Aristoteles (MÖ 384-322) ise, en iyi hükümet biçimlerinin monarşi, aristokrasi ve anayasal cumhuriyet olduğunu, ancak yozlaştıklarında tiranlığa, oligarşiye ve demokrasiye dönüştüğünü savundu.


World History Encylopedia. 28 Kasım 2022.

https://www.worldhistory.org/article/2117/tyrants-of-greece/

You must be logged in to post a comment Login