Ev dışındaki okullarda eğitim gören erkekler, vatandaş ve asker olarak hayata hazırlanırken, eğitim görebilen kızlar şanslı sayılıyordu.
Antik Yunan’da çocukların eğitimi büyük oranda cinsiyetlerine bağlıydı. Klasik dönem boyunca, kamusal alanda hayata hazırlanan varlıklı erkek çocuklar, hem fiziksel hem zihinsel zorluklarla karşılaşacakları okullara gidiyorlar; sınırlı alanlara adeta hapsedilen kız çocuklarının eğitimi ise çoğunlukla evde, rastgele oluyor, bazense hiç olmuyordu.
MÖ 5. yüzyılda, Yunanistan’ın en büyük dehaları çocuk yetiştirmenin en etkili yolları üzerine kafa yoruyordu. Platon’un çağdaşı Yunan söylevci İsokrates, Yunanistan’ın eğitimdeki liderliğini, Atina’nın dünyanın geri kalanını düşünce ve ifade etme yeteneğinde geride bıraktığını ve Yunan öğrencilerin dünyanın öğretmenleri olduğunu vurgulayarak cesurca dile getirmişti.
İsokrates’in övgüyle bahsettiği bu eğitim, Yunanlar tarafından paideia (Yunanca çocuk anlamına gelen pais’den türemiş bir kelime) olarak biliniyordu. İdeal açıdan, paideia erkek çocukların insan doğasının en aşağılık özelliklerinden arınıp ahlaki olarak en üst düzeye ulaşmaları için tasarlanmıştı. Pragmatik açıdansa bu, topluma vatandaşlığın politik ve askeri yüklerini sırtlanmaya hazır erkekler yetiştiriyordu.
(Antik Yunan Sanatı Günümüzü Hâlâ Nasıl Şekillendiriyor?)
Ancak, paideia kız çocukları için değil, erkek çocukları içindi. Çoğu zaman yalnızca varlıklı aileler çocuklarına tam teşekküllü bir eğitim imkânı sunabiliyordu, eğitim alabilenlerse neredeyse her zaman erkek çocukları oluyordu. Kız çocukları, son derece varlıklı ailelere mensup olsalar dahi, evde basit bir eğitim alıyordu. Klasik Yunan’da yalnızca erkekler vatandaş olabildiği için kadınlar kamusal yaşamda hizmet sunmak için eğitilmiyordu. Bazı önemli istisnalara dair kanıtlar bulunsa da, kızlara verilen rol ev sınırları içindeydi.
Kahramanlardan düşünürlere
Paideia kavramı İsokrates’in zamanında birdenbire ortaya çıkmamış, zaman içerisinde yavaşça gelişmişti. Yunanistan’ın Arkaik döneminde gelişen çocuk yetiştirme gelenekleri yalnızca küçük bir grup genç aristokrat erkekle sınırlıydı. Eğitim, kuralları, ahlaki hükümleri ve kişinin ebeveynlerine, tanrılara ve yabancılara sunmaya borçlu olduğu saygıyı odak alıyordu.
Homeros’un edebiyatı Yunan dünyasına yayıldıkça Odysseia ve İlyada’daki kahramanlar genç erkeklere ilham kaynağı olarak sunulmaya başlandı. Homeros kahramanlarındaki en değerli niteliklerden biri de askeri beceri ve ahlaki sağlamlığın bir karışımı olan “arete” idi.
Temeli Homeros’tan alan bilginler, eğitim üzerine daha karmaşık fikirler geliştirmeye başladı. MÖ 5. yüzyılda, Sokrates’in yaşadığı dönemlerde, Atina’da yeni öğretmenler, Sofistler, ortaya çıktı. Öğrencilerine retorik ve felsefe öğreten Sofistler, geleneksel değerleri yeni bir entelektüel sorgulama ruhuyla kaynaştırıyordu. Paideia kelimesi tam da bu dönemde ortaya çıktı. Bu yeni hareket, genç Atinalı erkeklere 16 yaşında başlayan yükseköğretimi öngörüyordu.
(Arkeoloji Severlere 25 Kitap Önerisi)
Zihnin yaşamı üzerine yapılmış bu yeni vurgunun istisnaları da bulunuyordu. Komşu şehir devleti Sparta’nın, çocuk yetiştirmeye yönelik katı geleneklerinde, çocuğun ilerdeki askerlik yaşamına hazırlanmada fiziksel bir beceri sunmasına ayrıcalıklı bir yer veriliyordu. Durum böyle olsa bile paideia’nın gelişimi Atina’yla sınırlı kalmayarak pan-Yunan kültürünün bir parçası haline geldi.
Beşikten okula
MÖ 5. yüzyılın sonlarında, varlıklı Atinalıların çocukları ilk yıllarını genellikle evde geçiriyordu. Kız ve erkek çocuklar kadın akrabaların, kölelerin kimi zaman da büyükanne ve büyükbabalarının gözetiminde büyüyordu. İki cinsiyetin birbirinden ayrılması bir sonraki aşamaydı.
Ailenin reisi ev yaşamında pek de büyük bir rol oynaması beklenmeyen, daha ziyade kamusal veya askeri işlerle meşgul olan babaydı. Eğer baba eve erkek arkadaşlarını getiriyorsa, antik Yunan evlerinde erkekler için ayrılmış özel bir oda olan “andron”da oturuyorlardı.
Erkek çocukları altı veya yedi yaşlarında, okula gitmek için evden ayrılıyorlardı. Eğitim neredeyse tamamen vatandaşlığa yönelik olsa da Atina okulları kamu tarafından organize veya finanse edilmiyordu. Oğullarının eğitiminden aileleri sorumluydu.
Okula başlayan çocuğun hayatındaki iki otorite figüründen biri, çocuğa okula kadar eşlik eden ve çoğunlukla ailenin kölelerinden yaşlı bir adam olan paidagogostu. Bu adam, çocuğun esenliğini sağlamak ve ona yolda bakışları aşağıda düzgünce yürümek, pelerinini doğru giyinmek, doğru oturmak, sessiz durmak ve açgözlü olmamak gibi iyi huyları benimsetmekle sorumluydu. Bunları yapmak için dayak gibi fiziksel cezalara da başvurabiliyordu.
İkinci figür ise öğretmenin kendisiydi. Okullarda, gramer öğreten grammatistes, müzik öğreten kitharistes ve beden eğitimi veren paidotribes olmak üzere üç tür öğretmen bulunuyordu.
Gerçekte bu alanlar, dilimize çevirisinden anlaşılandan daha geniş bir alanı kapsıyordu.Gramer, aritmetik, edebiyat ve ahlak bilgisini kapsıyor, müzik ise lir ve flüt gibi enstrümanları çalmaya yoğunlaşıyordu. Musalar’dan türeyen ve kelimenin geniş anlamını yansıtan müzik ayrıca tarih ve ahlak bilgisi hakkında daha geniş bir bilgi birikimi oluşturulmasında da önemli bir araçtı. Beden eğitimi jimnastik ve saha sporları gibi faaliyetleri kapsıyordu. Bunların dışında, Palaestra adı verilen güreş müsabakaları da düzenleniyordu.
Erkek çocuklarının temel eğitimi 14 ila 16 yaşlarında bitiyordu. MÖ 480’de, Atinalılar oğullarını ortaokula gönderme seçeneğini elde ettiler. Yaşı büyük öğrenciler, özellikle de gözlerini kamusal yaşamda bir kariyer sahibi olmaya dikenler için retorik temel çalışma alanıydı. Maddi olarak bunu karşılayabilenler ayrıca, geleneksel öğretmenlerden çok daha fazla ücret isteyen Sofistlerden özel dersler alıyordu.
Yetişkin erkek öğretmen ve genç öğrenci arasında sıklıkla yoğun ilişkiler gelişebiliyordu. O dönemlerde böylesi bir ilişkinin cinsel bir doğası da olabiliyordu. Bu tür etkileşimler toplumsal olarak kabul görse de uygulama resmiyette Atina demokrasisinde uygun görülmüyordu.
Varlıklı Atinalıların aldığı eğitimin çoğunluğu, genç bir erkeğin 18 yaşında bir toplumsal statü olan “ephebos”a girmesiyle başlayan zorunlu bir askerlik dönemiyle son buluyordu. MÖ dördüncü yüzyılda, seçkin entelektüeller yeni felsefe merkezlerinden birinde, Platon tarafından MÖ 387 dolaylarında kurulan Akademia’da ve Aristoteles tarafından MÖ 335 dolaylarında kurulan Lykeion’da eğitimlerine devam etmeyi umuyordu.
Kadınların eğitimi
Atina’nın çocuk yetiştirme gelenekleri ne kadar aile odaklıysa Sparta’nın okul sistemi de o kadar sertti. Agoge olarak bilinen bu sistem, temelde devlet tarafından organize ediliyordu. Erkek çocukları yedi yaşlarından başlayarak, hayatta kalmaya yönelik askeri bir eğitimden geçiyordu. Dövülüyorlar, hırsızlık yapıyorlar, soğuk ve açlığa dayanmayı öğreniyorlardı.
Atina eğitimi cinsiyetlerin kati bir biçimde ayrılmasını empoze ederken Spartalı kız ve erkek çocuklar atletizmde yanyana idman yapıyor ve yarışıyorlardı. Birinci yüzyıl Greko-Roman yazar Plutarkhos, Spartalı kızların nasıl “kendilerini güreşte, koşuda ve atıcılıkta karşılığında meyvesini güçlü ve sağlıklı vücutlar olarak alacakları şekilde nasıl talim etmeleri gerektiğinden” bahsediyor.
Atina ve Yunan dünyasının geri kalan kısımlarındaki kızların erkeklere sunulan eğitim fırsatlarından mahrum bırakıldığı genel olarak kabul görmüşse de bu hiçbir eğitim almadıkları anlamına gelmiyor. Tarihçiler, kız çocuklarına dans ve jimnastiğin yanı sıra tarih ve matematik de öğretildiğini düşünüyor. Klasik Yunan’da kadınların yaşamına dair belgelerin yetersizliği kızların ne tür bir eğitimden geçtiklerini bilmeyi güç kılıyor. MÖ 5. yüzyıla ait, üzerinde tablet ve kalem tutan bir kadın bulunan kylixte bir örneğinin görülebileceği gibi bazı sanat eserlerinde kadın öğrenciler betimleniyor.
Eğitimde kadın ver erkek ayrımı ne kadar katı olsa da bazı kadınlar bu katı kurallardan sıyrılmanın bir yolunu bulmuştu. MÖ 6. ve 7. yüzyıllarda Lesbos adasında yaşamış büyük lirik şair Sappho 600’ü günümüze ulaşan yaklaşık 10.000 dize kaleme almıştı. Resmi bir öğretmenmişcesine, etrafını öğrencileri olduğu anlaşılan birçok genç kadın sarmıştı. Bu tür bir bir araya gelişin resmi bir okul olmaktan ziyade edebi bir topluluk olması daha muhtemel.
Küreselleşme
Paideia ilkelerinin birçoğu zamanla yayılıp büyük ölçüde Hristiyanlığın yayılışıyla sağlanan bir süreç olarak öğretim kurumlarına dâhil oldu. 5. yüzyıl Hristiyan düşünür Aziz Augustinus, klasik metinlerin incelenmesine devam edilmesi ve retorik eğitiminin önemini vurguluyordu.
Augustinus, etkili konuşma ve söylev becerisinin ruhları kiliseye yöneltmede yardımcı olacağına inanıyordu. Bu kucaklayıcı yaklaşımı Orta Çağ ve Rönesans eğitimine şekil vererek eğitime ilişkin modern fikirleri de etkiledi. Klasik Atina’yı 21. yüzyıl okullarından ayıran zaman ve değerler boşluğuna rağmen bu görüşler ABD’de, Avrupa’da ve dünyanın diğer birçok yerinde yaşayan insanların eğitime dair düşüncelerini etkilemeye devam ediyor.
National Geographic. Raquel Lopez. 28 Ağustos 2019.
You must be logged in to post a comment Login