Antik Yunan ve Roma’dan Bu Yana Yaz Tatilleri Hiç Değişti mi?

Antik Yunan ve Roma dönemlerinden bu yana, yaz tatillerinin güneş, deniz ve seyahat heyecanı pek de değişmedi gibi görünüyor.

Spor yapan Romalı kadınlar. Sicilya’daki Piazza Armerina yakınlarındaki Villa Romana del Casale’deki mozaik. C: Wikimedia Commons / Clemensfranz

Hayal edin: bir sahil beldesinde keyif çatıyor, güneşin tadını çıkarıp kitap okuyor, doğada yürüyüş yapıyor ve arkadaşlarınızla sohbet ediyorsunuz.

Roma İmparatoru Julianus da MS 4. yüzyılda yazlarını tam olarak böyle geçiriyordu. MS 357’nin sonlarına doğru arkadaşı Evagrius’a yazdığı bir mektupta Julianus, gençlik yıllarında büyükannesinin malikanesinde geçirdiği tatilleri şöyle anıyordu: “Orada uzanıp bir kitaba göz atmak, gözlerimi dinlendirirken de gemilere ve denize bakmak oldukça huzurlu. Henüz pek de büyümemiş bir çocukken bile, burasının en keyifli yazlık olduğunu düşünmüştüm; üstelik harika su kaynakları, güzel bir hamamı ve ağaçlarla dolu bir bahçesi de var.”

(İlgili: Antik Roma’nın Vahşi ve Acı Dolu Kişisel Bakım Dünyası)

Ne var ki, ilerleyen yaşlarında Julianus aynı rahatı bulamamış, iş yükü ağır basmaya başlamış, hatta tatilde bile kendini tam anlamıyla dinlenmiş hissedememişti. Bu durum hepimize tanıdık gelebilir. Görünen o ki, antik Yunan ve Roma İmparatorluğu dönemlerinden beri hem dinlenecek vakit bulma hem de tatilde bile rahatlayamama hâli pek değişmemiş.

Marcus Aurelius. C: Borghese Koleksiyonu/Wikimedia Commons

Biraz nefes alma çabaları

Tıpkı günümüzde olduğu gibi, antik Yunan ve Roma dönemlerinde de ara sıra izin almak ve tatile çıkmak önemliydi. Hatta köleleştirilmiş insanlara bile yılda birkaç tatil günü tanınıyordu. Yine de herkesin tatilin tadını tam anlamıyla çıkarabildiği söylenemez.

MS 162’de Roma İmparatoru Marcus Aurelius, İtalya kıyısındaki Alsium kentinde dört günlük bir tatil yapar. Fakat arkadaşı Marcus Cornelius Fronto (yaklaşık MS 95–166) ona yazdığı bir mektupta, imparatorun uyuyup dinlenmek, deniz kenarını keşfetmek, kürek çekmek, banyo keyfi yapmak veya deniz ürünleriyle ziyafet çekmek yerine hâlâ işlerine gömülü olmasına serzenişte bulunur. Fronto, Marcus Aurelius’un tatilinin tadını çıkarmak yerine “eğlenceye, rahatlamaya, güzel yaşama ve zevke savaş açtığını” esprili bir dille aktarır.

William Marlow’un, antik Romalılar için popüler bir tatil yeri olan Baiae’deki Venüs Tapınağı’nın kalıntılarının resmi. C: Birmingham Müzeleri Vakfı/Wikimedia Commons

Deniz kenarına gitmek

Antik Yunan ve Roma dünyasında, kıyıda vakit geçirmek insanların yaz aylarında yapmaktan en çok keyif aldığı şeylerden biriydi. Zenginler sahilde yazlık konutlar yaptırırken, her kesimden insan temiz havanın ve serin suyun tadını çıkarmak için deniz kenarı tatil yerlerine akın ederdi.

MS 314–393 arasında yaşamış hatip Libanius, gerçek anlamda hayatın tadını en çok çıkaranların “mülklerine araçla gitme, başka şehirlere seyahat etme, arazi satın alma ve deniz kıyısında vakit geçirme” özgürlüğüne sahip olanlar olduğunu yazar.

Sağlık turizmi de insanların deniz kenarına gitmesinin popüler bir nedeniydi. Antik dönemdeki birçok hekim, özellikle cilt ve solunum sistemiyle ilgili olanlar olmak üzere her türlü sağlık sorununa çare olarak deniz suyunu ve deniz havasını öneriyordu.

Örneğin, yaklaşık MS 150–200 yılları arasında yaşamış Kapadokyalı hekim Aretaeus, sık sık baş ağrısı çeken hastalara deniz suyunda banyo yapmayı, kumda güreşmeyi ve deniz kenarında yaşamayı tedavi olarak önermişti.

Germanicus, Yunan klasiklerine ilgi duyuyordu. C: Musée Saint-Raymond/Wikimedia Commons

Başka ülkelere seyahat

Antik Yunan ve Romalıların yaz tatilinde sevdiği bir diğer aktivite de farklı yerlere seyahat etmekti. Romalılar için, Yunanistan, özellikle de Atina, çok popüler bir destinasyondu.

MÖ 15–MS 19 yılları arasında yaşamış Romalı general Germanicus, MS 18 yılında Yunanistan’ı gezmiş, Atina’dan başlayarak doğuya Euboea, Lesbos, Anadolu kıyıları, ardından Bizans ve Pontus rotasını izlemişti. Romalı tarihçi Tacitus’a göre, Germanicus ünlü antik yerleri görme arzusuyla motive olmuştu. Birçok Romalı gibi, Yunan tarihinin eski hikayelerine hayranlık duyduğu için “o antik ve tarihi bölgelerle tanışmak için can atıyordu.

Bir diğer popüler destinasyon da her zaman bir “harikalar diyarı” olarak kabul edilen Mısır’dı. Romalı turistler, Puteoli (günümüzde Pozzuoli) limanından kalkan düzenli teknelerle büyük Mısır şehri İskenderiye’ye gidebilirlerdi. Yolculuk bir ila iki hafta arasında sürerdi ve yol boyunca Sicilya ve Malta’da mola verirlerdi. Mısır’a vardıklarında en büyük ilgi alanları genellikle Nil Nehri ve piramitlerdi. Turistler, devasa tapınakları ve hiyeroglif dolu duvarları hayranlıkla seyrederlerdi.

Germanicus da MS 19’da Mısır’ı ziyaret ettiğinde hiyerogliflerin anlamını o kadar merak etmişti ki yaşlı bir Mısırlı rahipten bazılarını kendisi için tercüme etmesini istedi.

İskenderiye’de bir diğer cazibe merkezi de Büyük İskender’in (MÖ 356-323) mezarıydı. Bedeni camdan yapılmış bir tabutta bal içinde saklanıyordu. Sıradan turistlerin burayı ziyaret etmesine izin verilmiyordu ancak Roma imparatorları gibi “VIP” statüsündeki kişiler ziyarete hak kazanmıştı.

Turistler İskenderiye’deki farklı atmosferin de tadını çıkarmış olabilirler. Yunan hatip Prusa’lı Dio’ya (yaklaşık MS 40-110/120) göre, kıyı kentindeki atmosfer rahattı, bol müzik, at arabası yarışları ve güzel yemekler vardı.

Antik çağlarda İskenderiye’den bir sahnenin çizimi. C: Adolf Gnauth/Wikimedia Commons

Tembel yaz günleri

Genç Plinius (MÖ 61/62–112) da, muhtemelen hepimizin paylaşacağı duygulara benzer bir şey dile getirmişti. Toskana’da yaptığı bir tatil sırasında yazdığı yazıda, çalışmayı “sadece yaz tatilinde beklenebilecek bir tembellikle” sürdürebileceğini not etmişti. Farklı şekilde çalışmak zaten mümkün değildi. Birçoğumuz da aynı hissi paylaşıyoruz.


The Conversation. Konstantine Panegyres. 2 Ocak 2025.

You must be logged in to post a comment Login