Antik Sporcular Olimpiyatlara Nasıl Hazırlanıyorlardı?

Antik Olimpiyat sporcuları, zafer ulaşmak için sıkı diyet ve katı disiplinle zorlu antrenman süreçlerinden geçiyorlardı.

Üzerinde koşu yarışından bir sahne betimlenen Panathenaik ödül amforası. Sahnede üç çıplak, sakalsız atlet koşarken gösteriliyor. MÖ 333-332 yıllarına tarihlenen eser, Libya’nın Sirenayka bölgesinde, Bingazi’de bulundu. (C: The Trustees of the British Museum)

MS 86-160 civarında yaşamış Yunan tarihçi Arrianus, Olimpiyat oyunlarında kazanılan zaferin şanını takdir ettiğini söylemiş, ancak bunu elde etmenin çok zor olduğu konusunda da uyarmıştı: “Olimpiyat zaferi kazanmak istiyor musunuz? Tanrılar adına ben de öyle! Ama bu hedefe ulaşmadan önce gereken hazırlıkları ve sonrasını düşünün ve ancak bunları yaptıktan sonra işe koyulun.”

Arrianus, Olimpiyat sporcularının oyunlara hazırlanırken karşılaştıkları zorlukları sıralıyordu: “Sıkı bir disipline bağlı kalmalı, katı bir diyet uygulamalısınız; tatlılardan kaçınmalı, her türlü hava koşulunda belirli zamanlarda zorunlu olarak antrenman yapmalısınız; canınız her istediğinde soğuk su veya şarap içmekten kaçınmalısınız; kendinizi tıpkı bir hekime teslim eder gibi tam anlamıyla eğitmeninize teslim etmelisiniz.”

Arrianus’un tasviri doğruydu; antik çağlarda Olimpiyat başarısına giden yolculuk gerçekten de günümüz sporcuları için olduğu kadar zorlu ve zahmetliydi. Peki, antik sporcular için Olimpiyatlara hazırlanmak ve yarışmak nasıl bir deneyimdi?

Sporcuların yoğun programı

Antik Olimpiyat atletlerinin yoğun bir takvimi vardı. Olympia’daki oyunlar, antik Yunan dünyasında düzenlenen tek prestijli atletizm yarışması değildi. 

En iyi atletlerin kazanmak istediği üç ünlü oyun daha vardı: her dört yılda bir kutlanan Pythia Oyunları, her iki yılda bir kutlanan Nemea Oyunları ve yine her iki yılda bir kutlanan İsthmia Oyunları. Genellikle her yıl, bu oyunlardan bir ya da ikisi gerçekleşirdi.

Bu dört oyun birlikte “periodos”u (devre) oluşturuyordu. Eğer bir atlet üst üste dört oyunda da ödül kazanırsa, “periodonikes” (devre galibi) ilan edilirdi. Bu prestijli oyunların dördünü de kazanma başarısını gösteren sporcular büyük ün kazanırdı.

Oyunlar için antrenman

Olimpiyat sporcuları, rekabet avantajı elde edebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı.

MÖ 536-508 yılları arasında yaşamış olan ünlü güreşçi Kroton’lu Milo’nun efsanevi antrenman yöntemleri vardı. Milo, fiziksel gücünü korumak için büyük miktarlarda yemek yerdi. MS 2. Yüzyılda yaşamış olan Naucratis’li Athenaeus’a göre, “günde 20 minas (yaklaşık 8,72 kg) etle birlikte eşit miktarda ekmek yer ve üç testi şarap içerdi”. Fiziksel kondisyonu için Milo, yeni doğmuş bir buzağıyı, büyüyüp boğa olana kadar her gün taşıma alıştırmaları yapardı.

Epictetus imzalı antik Yunan kabı üzerinde betimlenen güreşçiler. MÖ 520 civarına tarihlenen eser, günümüze Atina’daki Agora Müzesi’nde sergileniyor. (C: G. Dagli Orti—De Agostini Editore/age fotostock)

Milo hayvanlarla antrenman yapan tek güreşçi değildi. MS 4. yüzyılda yaşamış tarihçi Caesarea’lı Eusebius’a göre, MÖ 460 yılında Olimpiyatlarda güreş galibi olan Barca’lı Amesinas, sığırlarını güderken boğalarla güreşerek antrenman yapardı. Hatta antrenman partneri olarak Olympia’ya yanında bir boğa getirmişti.

Peki ya beslenme ve seks?

Özel diyetler deneyerek en yüksek kondisyona ulaşmaya çalışan birçok sporcu vardı. MS 2. yüzyılda yaşamış coğrafyacı Pausanias’a göre, MÖ 7. yüzyılın ortalarında dördü “stadion”da ve üçü “diaulos”ta olmak üzere yedi Olimpiyat zaferi kazanan Spartalı koşucu Chionis, kuru incirle beslenerek antrenman yapmasıyla ünlüydü.

Samos’lu Eurymenes (MÖ 6. yüzyıl) ve Stymphalus’lu Dromeus (MÖ 5. yüzyıl) gibi diğer zafer kazanan Olimpiyat sporcuları yalnızca etten oluşan diyetleri tercih etmişlerdi. Naucratisli Athenaeus, MÖ 2. yüzyıl civarında ya da öncesinde yaşamış, sadece keçi eti yiyerek rakiplerini alt eden isimsiz bir Thebesli atletten bahseder ve bu atletin, terinin kötü kokması nedeniyle alay konusu olduğunu söyler.

Birçok Olimpiyat sporcusu, seksten uzak durmanın kendilerine rekabet avantajı sağladığına inanıyordu. MÖ 476’da pentatlon dalında zafer kazanan Tarentumlu Iccus, başarısının nedenlerinden birinin seksten uzak durması olduğuna inanıyordu: Filozof Platon’a göre (MÖ 429-347), “antrenmanları boyunca ne bir kadına ne de bir erkeğe dokunmuştu”. 

Cinsellikten uzak durmalarıyla ünlü diğer Olimpiyat galipleri; MÖ 488, 484 ve 480’de zafer kazanan Krotonlu Astylus ve MÖ 448, 444 ve 440 yıllarında zafer kazanan Himeralı Crison.

Olympia’da kurallara uymak

Herkes Olimpiyatlara katılma hakkına sahip değildi. MÖ 632’den itibaren, Olimpiyatlarda genç erkek yarışmacılar (18 yaş altı) ve yetişkin erkek yarışmacılar için ayrı etkinlikler düzenlendi.

Atinalı yazar Philostratus (MS 170-250 civarı), genç erkek yarışmacıların “bir kabilesi ve memleketi olup olmadığına, bir babası ve ailesi olup olmadığına, özgür doğup doğmadığına ve gayrimeşru olup olmadığına” bağlı olarak yarışmaya hak kazandığını belirtiyor.

Yetişkin erkek yarışmacıların da benzer şekilde vatandaş ve özgür doğmuş olmaları gerekiyordu. Olympia’da yarışan sporcular, Pausanias’ın belirttiğine göre, oyunlardan önceki on ay boyunca “antrenman kurallarına sıkı sıkıya uyduklarına” dair Zeus’a yemin etmek zorundaydılar. Ayrıca, Olimpiyatlardan önceki ay, sporcuların oyunlara hazırlanmak için Elis’te kalmaları gerekiyordu.

Olympia antik kentinde Stadion, Hera Tapınağı ve Zeus Tapınağının kalıntılarının havadan görünümü. (C: Wikimedia Commons)

Orada, mor cübbeleri ve kuralları çiğneyen sporcuları dövmek için taşıdıkları çatallı sopalarıyla tanınan Olimpiyat hakemleri – “Hellanodikai” – tarafından gözetim altında tutulurlardı.

Bu ay boyunca sporcular antrenman yapar ve deneme müsabakalarında yarışırlardı. Deneme aşamalarında yetersiz bulunanlar, esas yarışmaya katılmaya hak kazanamazdı. Olimpiyat hakemleri de bu ay içinde, kura çekerek oyunlarda kimin kime karşı yarışacağını belirlerdi.

Yarışma

Olimpiyatlardaki her etkinlik Hellanodikai tarafından sıkı bir şekilde denetlenirdi. Kuralları ihlal eden sporcular, bir hakem tarafından sopayla dövülmek, diskalifiye edilmek ya da para cezasına çarptırılmak ya da bazen her üçü de dahil olmak üzere ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalırlardı.

Örneğin, Astypalaea’lı boksör Kleomedes, MÖ 496 ya da 492’de Olympia’daki bir boks maçı sırasında kuralları çiğneyerek rakibi Epidaurus’lu Iccus’u öldürmesiyle ünlü. Pausanias’a göre, hakemler tarafından faul yapmaktan suçlu bulunduktan ve ödülü elinden alındıktan sonra Kleomedes üzüntüden kahrolmuş ve Astipalaea’ya dönmüştü.

Karara öfkelenen Kleomedes, muazzam gücünü kullanarak memleketindeki bir gymnasiumu yıkmış ve içeride antrenman yapan bazı çocukların ölümüne neden olmuştu. Daha sonra saklanarak sonunda ortadan kayboldu, ancak daha sonra bir kahraman olarak tapınılmaya başlandı.

Kazanmak ve kaybetmek, sonra eve dönmek

Kazanan sporcular, tören yetkilileri tarafından zeytin çelenkleriyle onurlandırılırdı. Ancak her tören olaysız geçmiyordu. Claudius Aelian, Krotonlu bir atletin Olympia’da kazandığı zaferin ardından tacını almak için tören yetkililerinin yanına gittiğini ve epilepsi krizi geçirerek yere yığılıp öldüğünü anlatır.

Sporcular genellikle zaferlerini ailelerine duyurmak konusunda o kadar hevesliydiler ki, bazen bunu yapmak için aşırı adımlar atıyorlardı. Örneğin, eğer hikayeye inanılacak olursa, MÖ 328 yılında “dolichos” yarışını kazanan Argoslu Ageus’un, aynı gün evine zaferini haber vermek için Olympia’dan Argos’a yaklaşık 150 km mesafeyi koşarak geri döndüğü hikayesi anlatılır.

Nihayetinde, tüm zafer kazanan sporcular memleketlerine dönüp bir kahraman gibi karşılanırlardı. Şöhret ve zenginlik onları bekliyordu. Kaybedenler ise yaralarını sarar ve bir sonraki sefere kazanmayı umarlardı.


The Conversation. 6 Ağustos 2024.

You must be logged in to post a comment Login