Antik Mısırlılar İçin Dans, Günlük Hayatın Önemli Bir Parçasıydı

Antik Mısır’ın nekropollerindeki pek çok mezar, duvarlarda dans eden figürler ve enstrüman çalan kişileri tasvir ediyor. Ancak Mısırbilimciler bu tasvirleri daha yakından incelediklerinde, sanat formunun nasıl evrildiğini ortaya koymayı başardılar.

Dra Abu el Naga’daki dansçılar mezarında bulunan 17. hanedana ait bir tasvirdeki performansçıların Hathor’u onurlandırdığı düşünülüyor.

Hem ölülerin öteki dünyaya geçişini kolaylaştırmak, hem de dünya üzerindeki yaşamın neşesini kutlamak için dans, eski Mısırlıların günlük hayatının ayrılmaz bir parçasıydı. İki bin yılı aşkın bir süreye yayılan mezar ve tapınaklardaki dansçı tasvirleri, Mısırbilimcilerin Mısır dansıyla ilgili ritüelleri ve dansın zaman içinde nasıl evrildiğini anlamalarına yardımcı oldu.

Başlangıçta, resmi danslar rahipler ve ritüel sanatçılar tarafından dini festivaller veya geçit törenlerinde tanrıları kutlamak için yapılıyordu. Daha sonra, dans daha seküler ortamlarda, örneğin ziyafetlerde misafirleri eğlendirmek amacıyla kullanılmaya başlandı. Uzun tarihi boyunca, Mısır danslarının repertuvarı yeni tarzlar ve hareketlerle zenginleşti.

Ritüel Bir Performans

Dansın ritüel amaçlı kullanımı, Mısır’ın MÖ 3.100 civarında, Mısır’ın ilk hanedanlarının Yukarı ve Aşağı Mısır’ı birleştirmesiyle gelişti. Bu birleşme, Gize Piramitleri’nin inşası da dahil olmak üzere sanat ve mimaride büyük ilerlemeler görülen bir siyasi istikrar dönemi olan Eski Krallığın (yaklaşık MÖ 2.575-2.150) kurulmasına yol açtı. Bu dönemdeki dans tasvirleri, genellikle kadın dansçıların ve müzisyenlerin cenaze törenlerinde veya mezar başında performans sergilediğini gösteriyor.

(İlgili: İndus Vadisi Uygarlığından Dans Eden Kız Heykelciği)

Bu dönemde “khener” olarak bilinen profesyonel dansçı ve müzisyen grupları, belirli tapınaklara veya cenaze alanlarına bağlıydı. Bu gruplar, bir yönetici tarafından yönlendiriliyor ve genellikle cenaze törenleri gibi ritüellerde performans sergiliyordu.

Dansçıları ve müzisyenleri gösteren bu kabartma parçası, Aşağı Mısır’daki antik Mısır başkenti Memphis yakınlarındaki Sakkara nekropolünde bulunan 19. hanedana ait bir mezarda bulundu.

Erken dönem Mısır sanatında genellikle kadın dansçılar tasvir edilse de istisnalar da mevcut. MÖ 3. binyıla ait iyi korunmuş bir tasvir, Eski Krallık öncesindeki 2. Hanedan döneminde, Gize’deki Nynetjer’in mezarından geliyor. Bu tasvirde kuş avında kullanılan sopa tutan erkek dansçılar, kadın müzisyenler ve onları takip eden bir cüce kadın figürü gösteriliyor. Cüceler, müzik ve doğum tanrısı olarak bilinen Bes ile ilişkilendirildikleri için danslarda sıklıkla yer alıyordu. Bes, cüce olarak ve genellikle dans ederken tasvir ediliyordu.

Mezar sanatında dansçılar genellikle Mısır enstrümanları eşliğinde tasvir ediliyordu. Bu enstrümanlardan biri, küçük metal disklerle yüklü çubuklardan oluşan ve çıngırak gibi çalınan sistrum idi. Sistrum, neşe, aşk, müzik ve güzellik tanrıçası olan Hathor’a adanan danslarda sıkça kullanılıyordu.

Cenaze törenlerinde Hathor, öteki dünyada ölen kişinin yeniden doğuşunu ve dirilişini sağlamak için çağrılıyordu. Kadın dansçılar, Hathor’un kamış yataklarından geçerken çıkardığı sesi taklit etmek için sistrum sallardı. Ürettikleri çıngırak seslerinin tanrıları memnun ettiği düşünülürdü.

Antefoker’in mezarı, Hathor’u onurlandıran dansların temsillerini içeriyor. Sahne, Thebes’te Hathor’un rahibesi olan karısı veya annesi Antefoker ve Senet’in 12. hanedan mezarının bir parçası. Bir yazıtta şöyle yazıyor: “Cennetin kapıları açılıyor. İşte, Altın Olan geldi.”

Hathor’un dansla olan ilişkisi, Mısır tarihi boyunca sürdü. Ptolemaios dönemine (MÖ 332-30) tarihlenen Dendera’daki Hathor Tapınağı, şu ifadeleri içeren bir yazıta sahip:

“Ruhuna davul çalıyoruz, zarafeti için dans ediyoruz. Onun suretini gökyüzüne yükseltiyoruz. O, sistrumun hanımı, çınlayan kolyelerin efendisi.”

Neşe Dolu Bir Dönüş

Eski Krallık’tan sonra, merkezi otoritenin zayıfladığı ve karışıklıkların yaşandığı Birinci Ara Dönem geldi. Ancak bu dönemi takip eden Orta Krallık (yaklaşık MÖ 1.975-1.640), merkezi yönetimin yeniden sağlanmasıyla sanatların geliştiği bir dönem olarak öne çıktı.

Antik Mısır mezarları ve tapınaklarındaki tasvirlerde birçok dans, dansın yaşam ve ölümdeki resmi ve kutlayan rolünü yansıtıyor. Nebamun’un mezarındaki bu resimde, bir müzisyen aulos (çift flüt) çalarken diğerleri dans ediyor.

Bu dönemde, tapınakların kutsal alanlarıyla sınırlı olan ve yalnızca rahipler tarafından görülebilen ritüel dansların doğası değişti. Danslar, halkın katılımına açık olan dini törenlerde düzenlenen geçit törenlerinde sergilendi. Örneğin, bir tanrı imgesinin, tapınağından çıkarılarak diğer tanrıların tapınaklarını ziyaret etmek için dolaştırıldığı törenlerde danslar görülebiliyordu. Halk bu törenlere katılabiliyor ve danslar daha serbest bir hale geliyordu. Dans, ilk anlarındaki ciddi durumundan çok farklı bir noktaya gelerek neşeli ve canlı bir eyleme dönüştü.

Orta Krallık’tan günümüze ulaşan en eski Mısır edebi metinlerinden biri olan Sinuhe’nin Hikayesi, dansın bu neşeli dönüşümüne dair kanıtlar sunuyor. Hikâye, bir Mısırlı adamın krallığından kaçıp bir süre yabancı bir diyarda yaşamasını ve daha sonra Mısır’a dönme arzusunu anlatıyor. Kral, Sinuhe’yi geri kabul edip Mısır’da gömülmesine izin verdiğinde, Sinuhe neşe içinde dans etmeye başlıyor: “Kampımın etrafında dolaştım, bağırarak ve şarkı söyleyerek.” Onun şehri de “gençlerin dans ederek kutlama yaptığı” bir şenlik havasına bürünmüştü.

Orta Krallık döneminde yaratılan dans sahneleri, giderek daha karmaşık akrobatik hareketleri gösteriyor. Dansçılar, karınlarının üzerine yatarak elleriyle ayaklarına dokunacak şekilde gerilirken, erkek dansçılar ise daha sık resmedilmeye başlanmış ve tek ayak üzerinde dönerken gösterilmişti.

Nakht’ın mezarında bulunan MÖ 15. yüzyıla ait bir telli çalgı sanatçısı ve arp sanatçısının resmi.

Yeni Krallık döneminde (MÖ 1.539-1.075), antik Mısır, bölgesel gücünün zirvesine ulaşmışken, dansçıların görünümü de değişti. Dansçılar, etek veya elbiseleri bırakıp kalçalarının etrafına sardıkları şallar veya şeritler kullandılar, saçlarını serbest bıraktılar, bileklik gibi zarif mücevherler taktılar ve gözlerini bol miktarda sürmeyle belirginleştirdiler.

Müzik de evrim geçirdi. Dansçılara daha fazla telli çalgı eşlik etti ve bunun hareketleri de etkilediği düşünülüyor. Ayrıca, Mısır’ın güneyindeki Nubia bölgesinden gelen dansçılar, kendi figürlerini dans repertuvarına kattılar.

Dans gelişse de dini ritüellerdeki önemini korudu. Yeni Krallık dönemi mezar sanatında, muu olarak bilinen erkek cenaze dansçıları tasvir edilmişti. Bu dansçılar, bitkisel liflerden yapılmış ve Yukarı Mısır firavun tacını andıran başlıklar takıyor, nekropolisin tanrılarının vücut bulmuş halleri olarak ölen kişinin ahirete taşınmasına yardım ediyorlardı.

Yıldız dansı 6. hanedandan kalma Sakkara’daki Mereruka’nın mastabasında görülüyor.

Din, antik Mısır’da yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı ve manevi dünyanın fiziksel dünyadaki varlığı, dans sanatı dahil olmak üzere sanatsal sembolizmde yansıtılmıştı. Örneğin, ayna dansı çiftler halinde dans eden dansçıları, bir ellerinde ahşap kastanyet (şakrak ya da çalpara), diğer ellerinde bir ayna taşırken gösteriyor. Aynalar, sadece pratik birer eşya olmanın ötesinde sembolik bir anlam taşıyordu. Aynaların yuvarlak şekli, ufuktaki güneşi andırıyor ve güneş tanrısı Ra’nın yeniden doğuşu simgeliyordu ki bu da Mısırlıların ölümden sonra aradığı bir şeydi.

Yıldızların Dansı, güneşin doğudan batıya hareketini, yaşam ve ölüm döngüsünü simgeliyordu. Tasvirlerde en güçlü dansçı, merkezde duruyor ve iki hafif dans partnerini bileklerinden tutarak hareket ettiriyordu.

Bilim insanları, antik Mısır danslarının hareketlerini, flamenko gibi modern Akdeniz dans geleneklerine ve bale figürlerine, özellikle arabesk ve tek ayak üzerinde dönüş ile ilişkilendiriyor. Bu şekilde ve antik Mısır mezar sanatındaki tasvirler aracılığıyla, Mısırlılar için ölümden sonraki yaşamı garanti altına almayı amaçlayan danslar, kendi türünde ölümsüzlüğe ulaştı.


National Geographic. 21 Kasım 2024.

Arkeofili editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login