Antik Mısır’ın Ünlü Dikilitaşlarından Neden Mısır’da Çok Az Var?

Bu eşsiz sütunlar, firavunlar tarafından güneş tanrısı Ra’nın onuruna dikildi. Ancak popülerlik kazandıkça dünyanın dört bir yanına taşındı.

Karnak Tapınak Kompleksi’ndeki Amun Tapınağı’ndaki üç dikilitaştan ikisi. I. Thutmose’un (yaklaşık MÖ 1504-1493) ve kızı Hatşepsut’un (1479-1458) dikilitaşı. C: Wikimedia Commons

Kleopatra’nın İğneleri’nden biri olan, hiyerogliflerle kaplı 224 tonluk bir Mısır dikilitaşı, bugün herkesin hayranlığını kazanacak şekilde ayakta duruyor; ama Kahire’de değil, Londra’da. Antik Mısırlılar, 3.000 yıllık medeniyetlerinden geriye muazzam bir mimari miras bıraktılar. Şüphesiz, dikilitaş bu kültürün en ayırt edici anıtsal ifadelerinden biri, ancak bugün Mısır’da çok azı günümüze kaldı. Uzun, sivri sütun genellikle tapınak girişlerinin dışına çiftler halinde yerleştirilirdi. Başlangıçta güneş tanrısı Ra onuruna dikilen dikilitaş, Mısır’da ve ötesinde kısa sürede popülerlik kazanarak değerli bir savaş ganimeti, uluslararası bir hediye ve dünya liderlerinin sahip olmak istediği tarihi bir parça haline geldi.

(İlgili: Bir Dönem İstanbul’un En Ateşli Yeri: Hipodrom)

Dikilitaşın hayranı olduğu bilinen ilk yabancı, yaklaşık MÖ 669-627 yılları arasında hüküm süren Assur Kralı Asurbanipal’di. MÖ 664’te Teb’i yağmaladıktan sonra, bir çift dikilitaşı bugünkü Irak’ta bulunan Ninova’daki kraliyet sarayına taşıttı. Roma İmparatorluğu, bazılarını Mısır’dan aldığı, bazılarını ise kendi topraklarında imal ettiği çeşitli dikiltaşlara ev sahipliği yaptı. Günümüzde Mısır dikilitaşları New York, İstanbul ve Paris’te görülebilir.

MÖ 1470 dolaylarında Kraliçe Hatşepsut tarafından yaptırılan bir dikilitaş piramidion’u.

Yunanlar bu anıtlara “küçük, sivri sütunlar” anlamına gelen “obeliskos” adını verdiler. Ancak Mısırlılar buna kökeni belirsiz bir kelime olan “tekhen” diyorlardı. Genellikle granitten yapılan dikilitaşlar, kare kesitli olup tepeye doğru hafifçe daralırlar ve tepesinde Yunanların “pyramidion” adını verdiği küçük bir piramit bulunur.

Güneş ışınlarını yansıtması için pyramidion bazen altın ya da altın ve gümüşün doğal bir alaşımı olan elektron ile kaplanırdı. Mısırlılar pyramidion’a “parlamak, ışımak” anlamına gelen “benben” derlerdi. Bu, Ra’nın bir yansıması olan Atum’un var olan her şeyi yarattığı İlksel Tepe’yi simgeliyordu. Ayrıca üzerine güneş sembolleri ya da Ra tarafından korunan firavunun bir görüntüsü de işlenirdi.

Dikilitaşın tabanında genellikle, şafak vakti ve alacakaranlıkta çıkardıkları ürkütücü sesler nedeniyle güneşle ilişkilendirilen babun figürleri yer alırdı. Güneşe doğru yükselen pyramidionu taşıyan sütunu, genellikle adandığı tanrının ve dikilitaşı yaptıran hükümdarın onuruna hiyerogliflerle kazınırdı.

İlk dikilitaşlar

Antik Mısır anıtları ilk olarak MÖ üçüncü binyılın başında, Ra kültünün merkezine ev sahipliği yapan kuzey Mısır’daki bir şehirde ortaya çıktı. Bu şehir daha sonra Yunanlar tarafından Heliopolis, yani “güneş şehri” olarak adlandırıldı. Mısırlılar ise buraya Iunu, yani “sütunlar şehri” dediler. Bu isim, taşlaşmış güneş ışınlarını simgeleyen dikilitaşlara bir göndermeydi. Ne yazık ki, güzelliğiyle övülen Heliopolis’ten günümüze hiçbir şey kalmadı. Kalıntıları, modern Kahire’de bir mahallenin altında yer alıyor ve antik dikilitaşların neredeyse tamamı kayboldu.

Ramses II tarafından yaptırılan gri kumtaşından yontulmuş bir dikilitaşın parçası.

Kahire’nin hemen güneyindeki Abusir bölgesinde, Eski Krallık’ın beşinci hanedanının (MÖ 2575-2150) hükümdarları güneş tapınakları inşa ettiler. Her birinin ortasında, tabanında büyük bir adak sunağı olan bir dikilitaş bulunan açık hava avlusu vardı. Bu dikilitaşlar taş bloklardan inşa edilmişti ancak henüz klasik ince formlarına sahip değillerdi. Güneş tapınakları beşinci hanedan sonrası inşa edilmemiş olsa da, dikilitaş dikme geleneği Orta Krallık’tan (yaklaşık MÖ 1975-1640) itibaren tüm Mısır’a yayıldı.

Ancak, dikilitaşlar günümüzde ünlü oldukları yüksekliğe Yeni Krallık döneminde (MÖ 1539-1075) ulaştılar. Yine tek bir taş bloğundan oyulmuş olan Yeni Krallık dikilitaşları, önceki versiyonlardan daha uzun ve daha inceydi, bu da çıkarılmalarını ve yükseltilmelerini daha da karmaşık hale getiriyordu. Yeni Krallık dikilitaşları neredeyse her zaman tapınağın anıtsal girişlerinin önüne, pilon adı verilen, simetri sağladıkları yere çiftler halinde yerleştirilirdi. İtalyan Mısırbilimci Maurizio Damiano-Appia, bu çiftin güneş ve ayı sembolize ediyor olabileceğini öne sürüyor.

Emile Prisse’nin 1878 tarihli bu çizimi, II. Ramses tarafından Luksor’da yaptırılan bir dikilitaşın kaidesini ve iki tarafını gösteriyor. Günümüzde Paris’teki Place de la Concorde’da yer alıyor.

İğneler

Mısır dikilitaşlarından tek bir çift bile orijinal yerinde sağlam kalmadı. Son çift, MÖ 1279-1213 yılları arasında hüküm süren II. Ramses tarafından yaptırılmıştı ve Luksor Tapınağı’ndaki pilonun önünde duruyordu. Ancak 1830’da Osmanlı’nın Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, bu iki dikilitaştan birini Fransa kralına hediye etti. Anıt, 1836’da dikildiği Paris’teki Place de la Concorde’da görkemli bir şekilde duruyor.

Yeni Krallık döneminde Teb, Mısır’ın başkenti ve Teb tanrısı Amun ile güneş tanrısı Ra’nın birleşmesinden doğan Amun-Ra kültünün merkezi oldu. Bu iki tanrı arasındaki yakınlık o kadar büyüktü ki Teb aynı zamanda Iunu Shema’u, yani “Yukarı Mısır’ın Heliopolis’i” olarak da anılıyordu. Teb’in Karnak ve Luksor kutsal alanlarında çok sayıda dikilitaş dikildi, ancak bugün bunlardan yalnızca üçü kaldı: ikisi Karnak tapınağında ve biri Luksor’da. Diğerlerinin tamamı Roma İmparatorluk döneminde ya da modern çağda Avrupa’ya taşındı.

Karnak’taki Hatşepsut Kızıl Şapeli’nde bulunan bu kabartmada, Kraliçe Hatşepsut, tanrı Amun-Re’ye iki dikilitaş sunuyor.

Nil’den Tiber’e

Yeni Krallık’tan sonra dikilitaş dikme geleneği daha küçük ölçekte devam etti. Son ikisi, IX. Ptolemaios II. Soter’in (MÖ 116-107, 88-81) hükümdarlığı sırasında Philae Adası’ndaki Isis tapınağı için yapılmıştı. Bu, dikilitaşların kendi topraklarında inşasının sonunu işaret ederken, Mısır’ın MÖ 30’da Romalılar tarafından ele geçirilmesinin ardından bu monolitler başka yerlerde popüler hale geldi.

Augustus Caesar (MÖ 31-MS 14), imparatorluk dönemi boyunca devam edecek olan Roma’ya dikilitaş taşıma geleneğini başlattı. İlk başlarda, dikilitaşlar, Mısır üzerindeki Roma zaferinin bir simgesi olarak savaş ganimeti kabul edildi. Daha sonra, Mısır kültleri Roma’da popüler hale geldikçe, sembolik ve dini önemleri nedeniyle takdir edileceklerdi.

II. Ramses tarafından inşa edilen Luksor Tapınağı’nın anıtsal girişinde, bir zamanlar giriş kapısının iki yanında bulunan iki dikilitaştan biri yer alıyor. Sağında, ikizine ait ve şu anda Paris’teki Place de la Concorde’da bulunan bir kaidenin parçası var.

Büyük bir dikilitaşın, araba yarışlarının yapıldığı merkezi bariyer olan “spina”yı süslediği bir Roma sirkine yerleştirilmesi tipik bir uygulamaydı. Bu bağlamda, dikilitaşlar güneşle olan belirleyici bağlarını korudular, çünkü Romalılar için bu tür yarışlar güneş tanrısı Apollon’un gökyüzündeki yörüngesini temsil ediyordu. Daha küçük dikilitaşlar ise genellikle İsis veya Yunan-Mısır tanrısı Serapis’e adanmış tapınaklara yerleştirilirdi. Bugün Roma’da dünyadaki diğer herhangi bir şehirden veya ülkeden çok daha fazla olan 13 Mısır dikilitaşı var.

Vatikan Müzesi’ndeki Haritalar Galerisi’nde bulunan, İtalyan şehri Civitavecchia’nın 16. yüzyıldan kalma bir haritasından alınan ayrıntı, bir dikilitaşın tekneyle taşınmasını gösteriyor. Anıt, MÖ 10 yılında Augustus tarafından Mısır’dan alınan iki anıttan biriydi. Günümüzde Montecitorio Dikilitaşı olarak biliniyor.

Circus Maximus Dikilitaşları

MÖ 10 yılında Augustus, Mısır’dan Roma’ya ilk dikilitaşı getirdi. Bu dikilitaş, Circus Maximus’un spinasına yerleştirildi. Yapımına I. Seti döneminde başlanan ve II. Ramses ile oğlu Merneptah tarafından tamamlanan bu sütun, Heliopolis’ten gelmiş ve kırmızı granitten yapılmıştı. Yaklaşık 24 metre yüksekliğinde ve 235 ton ağırlığındaki bu sütun, Mısır’dan 30 metre uzunluğundaki bir gemiyle getirilmiş ve Puteoli’deki (günümüzde Napoli Körfezi’ndeki Pozzuoli) tersanede halkın hayranlığı için sergilendi.

MS 357’de, tahttaki 20. yılını kutlamak için II. Constantius, Teb’deki Karnak Tapınağı Kompleksi’nden iki dikilitaşı getirdi. Başlangıçta Firavun III. Thutmose tarafından yaptırılan bu sütunlar, yaklaşık 30 metre yüksekliğiyle dünyanın en uzun dikilitaşlarıydı. Constantius önce bunları İskenderiye’ye götürdü ve oradan birini Circus Maximus’a yerleştirmek üzere Roma’ya taşıdı. İkincisi ise MS 390’a kadar Mısır’da kaldı ve daha sonra I. Theodosius tarafından Konstantinopolis’e getirilerek at ve araba yarışları için eski bir arena olan hipodromunu süslemek üzere kullanıldı.

Roma’daki Circus Maximus’ta, spinanın ortasına Augustus’un dikilitaşı yerleştirilmişti.

Yüzyıllar geçtikçe, Circus Maximus’tan geriye neredeyse hiçbir şey kalmadı ve dikilitaşları üç parçaya ayrılarak 7 metre derinliğindeki toprağın altında kayboldu. 1587 yılında Papa V. Sixtus’un emriyle gün yüzüne çıkarıldılar. Restorasyonlarından sonra, Augustus dönemine ait dikilitaş Piazza del Popolo’ya, Constantius’un dikilitaşı St. John Lateran Bazilikası’nın önündeki meydana yerleştirildi.

MS 1. yüzyılda, Nero’nun Sirki, bugünkü Vatikan Tepesi’nde yer alıyordu. Nero, Roma’nın yakılmasından Hıristiyanları sorumlu tutarak, Havari Petrus da dahil olmak üzere binlerce Hristiyanı burada idam etti. Nero’nun sirkinin spinasında, saltanatının ilk yılında Caligula tarafından (MS 37-41) şehre getirilen yazıtsız bir dikilitaş duruyordu. Romalı bilgin Yaşlı Plinius’a göre, bu dikilitaş Orta Krallık dönemine aitti ve Firavun I. Senusret’in oğlu tarafından yaptırılmıştı.

Nero’nun sirki terk edildikten sonra, dikilitaş, İmparator Konstantin’in MS 4. yüzyılda Havari Petrus’un mezarı üzerine inşa ettirdiği bazilikanın yanına taşındı. Ardından, 1585 yılında Papa V. Sixtus, dikilitaşı yeni Aziz Petrus Bazilikası’nın önüne taşımak istedi. Mimar Domenico Fontana’nın yönetimindeki taşıma işlemi, 1586 yılında 900 işçinin katıldığı bir operasyonla gerçekleştirildi. Yeniden konumlandırılan anıtın tepesine bir haç yerleştirildi. Roma’nın ilk piskoposu Petrus’un şehit edildiği olayda da yerinde duran dikilitaş, bugün adını taşıyan bazilikanın önünde, Kilise’nin pagan dünyasına karşı zaferini simgeliyor.

İstanbul’daki Theodosius Dikilitaşı. 18. hanedan firavunu III. Tutmosis tarafından Karnak’ta yaptırılan sütun, MS 4. yüzyılda İmparator Theodosius tarafından ele geçirilerek şehrin hipodromuna yerleştirildi.

19. yüzyılda, Mısır’dan dikilitaş taşıma geleneği Roma’da yeniden başladı. Ancak bu sefer anıtlar birer hediye olarak getirildi. Mısır hükümeti, Kleopatra’nın İğneleri olarak bilinen ve İskenderiye’de yer alan bir çift dikilitaşı birbirinden ayırarak birini New York’a, diğerini de Londra’ya gönderdi. Luksor dikilitaşlarından biri Fransa’ya hediye edildi ve Paris’teki Place de la Concorde’a yerleştirildi. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nin başkentindeki Washington Anıtı gibi, modern teknikler ve malzemeler kullanılarak yeni dikilitaşlar da inşa ediliyordu. Antik Mısır dikilitaşlarından beş kat daha yüksek olan bu anıt, bir ulusun kurucu babasına duyulan saygıyı simgeliyor. Dünyanın dört bir yanında obelisklere olan ilginin devam etmesi, bu anıtlara olan hayranlığın güçlü kaldığını ve antik Mısır’ın etkisinin binyıllar boyunca sürdüğünü gösteriyor.


National Geographic. 5 Eylül 2024.

You must be logged in to post a comment Login