Antik Mısır’da Mezar Soymanın Tarihini Keşfedin

Antik Mısır’da suçlular, piramitleri ve yeraltı mezarlarını, birkaç yıl içinde veya bazen ölülerin gömülmesinden birkaç saat sonra yağmaladı.

Tutankamon’un mezarı, antik yağmacılar tarafından büyük ölçüde dokunulmadan bırakılan birkaç kraliyet Mısır mezarından biriydi. C: Wikimedia Commons

4 Kasım 1922’de, İngiliz arkeolog Howard Carter liderliğindeki işçiler, Mısır’ın kayan kumlarının altından tek bir basamağın çıktığını fark ettiler. Üç hafta içinde Carter ve ekibi, antik bir mezarın ön odasına açılan bir merdivenin ortaya çıkmasına yetecek kadar kireçtaşı kalıntısı ve toprak kazmıştı.

Uzun süren beş yıllık bir araştırmanın ardından Carter, Nil Nehri’nin batısında yer alan Krallar Vadisi’nin derinliklerinde Tutankamon’un mezarını bulmuştu. Ön odaya açılan ikinci kapıda küçük bir delik açan arkeolog, tek bir mumun ışığında, en son 3.000 yıl önce görülen paha biçilmez eserlerin yanı sıra mobilyalar, yaldızlı hayvan başları ve sökülmüş savaş arabalarının rengarenk bir karışımıyla dolu küçük bir odayı inceledi.

(İlgili: Howard Carter, Tutankamon’un Mezarını Nasıl Keşfetti?)

18. Hanedan hükümdarının mezarı, bugüne kadar Mısır antik eserleri arasında yapılan en önemli keşifti ve bunun önemi sadece içinde saklı eserlerde değil, aynı zamanda mezarın neredeyse diğer tüm eski Mısır mezarlarını boşaltan soygunculardan bir şekilde kurtulmuş olmasında yatıyordu. Sadece birkaç kraliyet mezarı ihtişamıyla Tutankamon’unkine rakip olabilir. Bunların başında, mumyasını barındıran gümüş tabut nedeniyle Gümüş Firavun olarak bilinen I. Psusennes’in bozulmamış mezarı geliyor.

I. Psusennes’in gümüş tabutu. C: Mısır Müzesi

Zengin ve fakir ayrımının keskin olduğu eski bir toplumda mezar soygunculuğu her yerde görülüyordu. Soylular, ailelerini doyuracak kadar yiyeceği olmayan insanlarla birlikte yaşarken servetlerini kelimenin tam anlamıyla gömüyorlardı. Mezarların yağmalanması, genellikle mezarlar hakkında içeriden bilgi sahibi olan suçlular tarafından yürütülen bir gölge ekonomiydi. Johns Hopkins Üniversitesi’nde emeritus Mısırbilimci olan Betsy M. Bryan, birçok yağmacının ya yapıların inşasına yardım ettiğini ya da mezarların inşasında yer alan birine para ödediğini söylüyor.

Bazı mezar soyguncuları, mezarların duvarlarında boşluklar bırakan ya da içindeki eserlere ulaşmak için hangi ana kayanın tünel kazmak için yeterince yumuşak olduğunu bilen taş ustaları ve zanaatkarlardı. Diğerleri ise mezarları korumakla görevli güvenlik görevlilerinden kaçmak ya da onlara rüşvet vermek için planlar yapıyordu. Bryan, bu hırsızların iyi bağlantılara sahip, hesaplı ve suç girişimlerinde kesinlikle hassas olduklarını söylüyor.

“Eski, Orta ve Yeni Krallık’tan elde edilen kanıtlar, mezar soyguncularının son derece sabırlı olabileceğini ve eserlerle dolu olduğunu düşündükleri mezarlarda tüneller açmak için uzun zaman dilimleri boyunca çalışabileceklerini gösteriyor.”

Djoser Basamaklı Piramidi gibi yer üstündeki yapılar mezar soyguncuları için doğal hedeflerdi. C: Wikimedia Commons

Yağmalama, Mısır’ın eski tarihinin her döneminde düzenli olarak gerçekleşse de, özellikle İlk ve İkinci Ara Dönemlerde, yani sırasıyla Eski ve Orta Krallıkların ardından gelen dönemlerde yaygındı. Güçlü bir hükümdarın bulunmadığı zamanlarda, güç merkezileşememiş ve devlet mezarlarını koruyacak kadar para bulamamıştı. Yeni Krallığın sonu, mezar soygunculuğunun yaygın olduğu bir dönem olan yolsuzluk ve belirsizlik dönemine de işaret ediyor.

Yetkililer, mezar soygunlarını önlemek için kapılara lanetler kazımak gibi çeşitli önlemler aldı. Bazı mezarlar, Djoser piramit kompleksi gibi, mezar odalarına geçişi engellemek için molozlarla dolduruluyordu. Yeni Krallık döneminde (yaklaşık MÖ 1550-1070), hükümdarlar, yer üstündeki piramitler yerine yer altına gömüldü. Bu gizli mezarları inşa etmekle görevli işçiler, Krallar Vadisi yakınlarındaki Deir el-Medina köyünde yaşıyordu. Bu topluluğun izole ve birbirine bağlı doğası, hırsızlık olasılığını azaltmak için düşünülmüştü; ancak sonunda bu, ölüleri korumakla görevli insanlar tarafından yağmalamayı teşvik eden bir etki yarattı.

Mezarları mühürlemekle görevli işçiler, içlerinde saklı eserlere en iyi erişime sahipti. Bristol Üniversitesi’nde Mısırbilimci olan Aidan Dodson, genellikle en son çıkanların onlar olduğunu, bu nedenle korumakla görevlendirildikleri mezarları yağmaladıklarında kimsenin bundan haberdar olmadığını söylüyor. Bazen mezarlara dokunulmamış gibi görünür, ancak tabut açıldığında bir zamanlar firavunun yüzünü süsleyen altın maskenin eksik olduğu görülürdü.

Krallar Vadisi’ndeki mezarları inşa eden işçilerin yaşadığı bir köy olan Deir el-Medina’nın kalıntıları. C: De Agostini

Dodson, kimi durumlarda mumyanın sargıları açıldığında, içine yerleştirilen mücevherlerin ölüyü gömülmek üzere hazırlayan cenaze levazımatçıları tarafından çalındığını söylüyor. “Mumyalamada reçine kullanılıyordu ve cesedin üzerinde artık orada olmayan bir mücevher parçasının izinin olduğu yerler oluyordu.” diye ekliyor.

Eski bir Mısır prensi olan Nefermaat’ın mezarı 1871’de Meidum’da ortaya çıkarıldığında, arkeologlar ilk başta mezarın sağlam olduğunu ve 4.000 yıl boyunca sıkı sıkıya kapalı kaldığını düşündüler. Ancak mezar odasına girdiklerinde kaotik bir ortamla karşılaştılar. “Her şey paramparça olmuştu” diyor Dodson. “Soyulmuş ve mumya parçalanmıştı.”

Antik mezar soyguncuları, soygundan sonra suçun bir sonraki aşamasına geçerlerdi: çaldıkları malları satmak. Bu da önceden düşünmeyi gerektiriyordu. Örneğin bir firavunun maskesini takas ederken yakalanmak, kazığa oturtularak idam edilmeye yol açabilirdi. Bu kaderden kaçınmak için suçlular, izlenemeyen eserleri hedefliyorlardı; altın ve diğer değerli metaller, alıcıların kökenlerini bilmeden eritilebiliyordu. Bazı durumlarda soyguncular, uluslararası piyasada satılmak üzere çok değerli parfüm yağlarını çalıyorlardı. Dodson, “Hırsızlar ayrıca mobilya ve heykelleri yakarak üzerlerindeki altın kaplamaları soyuyorlardı” diyor.

Papirüs Mayer B, Mısır’ın 20. Hanedanı döneminde mezar soyguncularının yargılandığı davaları detaylandıran yasal bir belge. C: Wikimedia Commons

Mezar soygunculuğuna ilişkin tarihsel kanıtlar öncelikle Yeni Krallık döneminde, özellikle de MÖ 1.189 ila 1.077 yıllarını kapsayan 20. Hanedan zamanında Teb’de gerçekleşen davaları detaylandıran bir dizi papirüsten geliyor. Bryan, “Hukuki belgeler, yağmaları doğrudan gerçekleştiren, çalınan hazineleri bilerek satan ya da hırsızları kutsal buluntularını satmak üzere Nil boyunca taşıyan kişilere dair bir pencere sunuyor” diyor.

Amenpanufer adlı bir duvarcı ustası, MÖ 1.110 civarına tarihlenen bir itirafında “Bakır aletlerimizi aldık ve bu kralın piramidine en iç kısmından zorla girdik” diyor. Kraliyet mumyalarını altınlarından, tılsımlarından ve mücevherlerinden soyduktan sonra Amenpanufer ve diğer hırsızlar “tabutlarını ateşe verdiler ve mobilyalarını çaldılar”. Soyguncular daha sonra mezarın ganimetlerini kendi aralarında paylaştılar.

Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nde Mısırbilimci olan Salima Ikram, papirüslerin devletin kargaşa içinde olduğu bir döneme işaret ettiğini söylüyor. Yaygın mezar yağmacılığı, huzursuzluk, kıtlık, dış saldırılar ve sürekli iktidar değişimlerinin yaşandığı bir döneme denk geliyordu.

İkram, “20. Hanedan döneminde çok sayıda kraliyet mezarı soygunu yaşandığında, devlet bunu karşılayamadı ve bu yüzden insanlar meseleleri kendileri halletmeye başladılar” diyor.

Yine de mezar soygunculuğu sadece huzursuzluk dönemleriyle sınırlı değildi. Mısır medeniyetinin zirvede olduğu MÖ 1.550 ila 1.292 yılları arasında 18. Hanedan döneminde hüküm süren Tutankamon bile hırsızlığın kurbanı oldu. Carter’ın ekibi kralın mezarının ön odasında terk edilmiş ganimet torbaları buldu. Dodson’a göre, hırsızlar suçüstü yakalanmış ve haksız kazançlarını geride bırakmak zorunda kalmış gibi görünüyordu.

Mezar soymak eski bir Mısırlının işleyebileceği en kötü suçlardan biriydi, çünkü mezarlar öbür dünyaya geçişi sağlayan kutsal araçlar olarak kabul ediliyordu. A Short History of Tomb-Raiding kitabının yazarı Maria Golia, “Elit toplum ebedi yaşama odaklanmıştı” diyor. “Soylular mumyalanır ve hepsi de gerekli olan eşyalarıyla birlikte bir mezara konurdu, çünkü öbür dünya mevcut yaşamlarının bir uzantısı olarak görülürdü”

Mezarı soyguncuları tarafından yağmalanan Nefermaat’ın beyaz kireçtaşından lahdi. C: Harvard Üniversitesi-Boston Güzel Sanatlar Müzesi Keşif Gezisi

İkram, bir mezarı tahrip etmenin bir anlamda cinayet olduğunu, bunun da belgelenen cezaların vahşetine yansıdığını söylüyor. Bazı suçluların elleri kesilirken, diğerleri kazığa oturtuluyordu ki bu infaz biçiminde anüse bir kazık sokuluyor ve vücut gövdeye kadar deliniyordu.

Cezası ne olursa olsun, soylu mezarları Antik Mısır’ın 3.000 yıllık tarihi boyunca ve sonrasında da hırsızlığa karşı savunmasız kaldı. Dodson, uygarlığın çöküşe geçmesinin ardından, bölge sakinlerinin artık Mısır dinine saygı duymaması veya ölülerin lanetlerinden korkmaması nedeniyle hırsızlığın yerini hazine avcılığına bıraktığını söylüyor. Mezarlardan çalmak artık pek suç sayılmıyordu. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, bu tür zenginlikleri ele geçirmek, arkeologların bilim adına mezarları kazmasıyla birlikte devlet onaylı bir uygulama haline geldi.

Zengin ve yoksulların damgasını vurduğu antik bir dünyada, piramitlerin içine saklanan ve yeraltına gömülen ganimetler, özellikle de bir zamanların büyük Mısır imparatorluğu gücünü kaybettikçe, karşı konulmaz bir suç fırsatı sundu. Golia, eskiden kutsal olanın artık bir aileyi beslemek için bir araç olduğunu söylüyor.

“Bu, para ve hatta tüm hanelerin yeraltına gömülmesi üzerine kurulu bir sistemdi. Mimarların aşılmaz bir mezar inşa etmek için tek bir şansları varken, soyguncuların içeri nasıl gireceklerini bulmak için dünya kadar zamanları vardı.”


Smithsonian Magazine. 22 Ağustos 2024.

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Tarih bölümü mezunu. Antik Çağ Tarihinde yüksek lisans yapıyor.

You must be logged in to post a comment Login