Antik DNA Siyasi Amaçlar Adına İstismar Ediliyor

Geçtiğimiz haftalarda İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu veya kendisinin Twitter hesabından sorumlu olan kişi, Science Advances bilimsel dergisinde yayımlanan ve medyada oldukça ses getiren yeni bir çalışma hakkında tweet attı.

Aşkelon’daki Filist mezarı kazısı C: Melissa Aja / Courtesy Leon Levy Expedition to Ashkelon

Bu çalışmada İsrail’in bir sahil kenti olan Aşkelon’da gömülü olan Bronz ve Demir Çağına ait on tane bireyden elde edilen DNA analiz edildi. Sonuçlar Filistlerin 3000 yıl önce bu bölgeye varmaları ile ilişkili arkeolojik kayıtlara da paralel olan yeni genetik izlerin bulunduğunu öne sürüyor.

Bu genetik özellikler daha önce günümüz Yunanistan, İtalya ve İspanya’sında yaşamış antik insanlarınkine benziyor. Filistler, İbrani Kutsal Kitabında İsrailoğullarının düşmanı olarak bahsedilmeleri ile tanınan bir gruptu. Araştırmacılar ise elde ettikleri bu bulguların Filistlerin köken olarak güney Avrupa’dan Levant’a doğru göç edip yerel popülasyonlarla hızlıca karıştığı fikrini destekliyor. 

(Uzaylı Teorilerinin Altında Kanıksanmış Bir Irkçılık Yatıyor)

Netanyahu bu çalışma üzerinden şöyle bir yorumda bulundu: “Antik Filistler ve ataları Arap Yarımadasından İsrail topraklarına binlerce yıl sonra gelen modern Filistinliler arasında hiçbir bağlantı yok. Filistinlilerin İsrail toprakları ile olan bağlantısı, Yahudilerin 4.000 yıllık bağlantısına kıyasla hiçbir şey.”

Buradaki mantık çalışmayı gerçekten okumuş insanlar için kafa karıştırıcıydı. Bu yeni çalışma Yahudilerin ve Filistinlilerin genetik tarihiyle veya bu günümüz popülasyonlarının bu bölgeyle olan bağlantısı hakkında hiçbir şeyden bahsetmiyor. (Filistin kelimesi Filist’ten gelse bile Filistinlilerin, Filistlerden geldiğine dair bir düşünce yoktur; görünen o ki Netanyahu kendi argümanı başlatmak adına alakasız bir noktaya değiniyor)

İsrail’de ve Filistin’in işgal edilen bölgelerindeki arkeolojinin gösterimi üzerinde çalışan Michael Press “Bana göre öyle görünüyor ki bu durum sadece yüzeysel olsa da Filistinlilere çatmak için yeni bir fırsat sağladı” diyor. “Netanyahu’nun araştırmayı kullanma yöntemi konuyla oldukça alakasız olduğu için araştırmacıları suçlamak zor.” (Makalenin araştırmacıları bu konuda yorum yapmak istemediler fakat resmi bir cevap hazırlıyorlar.)

Yahudiler ve Filistinlilerin genetik olarak yakından bağlantılı olduğu kanıtına rağmen Press ve diğerleri Netanyahu’nun yorumlarındaki bu denli hatalardan bile bahsetmekte kararsızlardı. Londra’daki Francis Crick Enstitüsünün antik genomik laboratuvarında bir araştırmacı olan Tom Booth, başbakanın neyi yanlış anladığını kötüleyerek başka bir gerçeklikte yorumlarının bilimsel olarak kabul görebileceğindeni endişelendi. Netanyahu, Filistinlilerin hakları üzerindeki iddialarını desteklemek amacıyla böyle bir araştırmayı kullanarak kendini haklı çıkarabilir. “Tek yapmanız gereken geçmiş üzerinde yapılan herhangi bir çalışmayı bu şekilde çarpıtma niyetiyle yaklaşanları ayıplamak. Atalarımızın 4.000 yıl önce yaptıkları günümüze ait millet veya kimlik fikirlerini taşımaz” 

Bu yaşanan olay antik DNA çalışmalarının son on yıldan beri oldukça büyük ilgi çekmeye başladığından beri arkeoloji içerisinde gizlice bekleyen bu gerginliği iyice artırdı. Teknolojideki gelişmeler antik kemik, diş ve diğer kaynaklardan DNA elde edip analizini yapma olanağı sunuyor. Ortaya çıkan sonuçlar arkeolojik kayıtlar ile belki de asla fark edilmeyecek birçok bilgi ortaya sundu: anatomik olarak modern insanlar Neandertaller ile çiftleşmesi; Kuzey Amerika’ya ilk ayak basan insanların Sibirya ve Alaska arasındaki göç rotalarına 10.000 yıllık bir ara vermiş olabilecekleri gibi. “Eğer popülasyonların aynı kaldıklarını veya değiştiklerini bilmeseydik bugünkü arkeolojik kayıtlarda çok büyük yanlış anlaşılmalar olabilirdi.”

Son birkaç senedir arkeologlar ve genetikçiler antik DNA bulgularının yanlış yorumlandığına şahit oldular, bazen de fazla basitleştirildiğine, ve bunlar daha çok ırk ve etnik köken hakkındaki tehlikeli argümanlara hizmet amaçlıydı. Bu yıl Booth ve iş arkadaşları Britanya’nın ilk çiftçilerinin Ege bölgesinden atasal kökene sahip olduklarını ve 2.000 yıldır Batı Avrupa boyunca yavaşça göç eden insanlardan geldiklerini gösteren bir çalışma yayımladılar. Kendisi bu sonuçların çarpıtılarak “Türkler, Stonehedge’i inşa etti” gibi farklı bir hikayeye dönüştüğünü gözlemledi. 2017 yılında Nature’da yayımlanan ve Miken ve Minos yerleşimlerinde gömülü antik insanlar ile günümüz Yunanlıları arasında benzerliklerin olduğunu gösteren bir çalışmadan sonra, Yunanistan’ın ultra-milliyetçi aşırı sağ partisi “4.000 yıldır süregelen Yunanlıların ırksal devamlılığı kanıtlandı” şeklinde çıkarımlarda bulundu.

Cambridge Üniversitesi’nde kıdemli bir arkeolog olan Susanne Hackenbeck “Benzer bir yolda ilerleyen birçok antik DNA çalışması mevcut” diyor. Geçen haftalarda yayımlanan bir makalede Hackenbeck, beyaz üstünlüğünü savunanların ırksal üstünlük hakkındaki fikirlerini desteklemek için genetik çalışmaları kullandığından bahsetti. Avrasya bozkırlarından Yamnaya kültürüne ait avcı genç erkek gruplarının Batı Avrupa’ya indikten sonra yerel popülasyonu değiştirip Hint-Avrupa dil ailesini beraberinde getirdiklerini gösteren 2015 yılındaki iki araştırma en çok bu amaçla kullanılan çalışmalardan.

Hackenbeck ve diğer arkeologlar genetikçilerin isteyerek veya istemeyerek arkeologların 1960’larda terk ettikleri kültürel istila ve göçler gibi eski fikirleri canlandırıp bu ırk takıntılı fikirlere yardım ettiklerine inanıyorlar. Liverpool Üniversitesi’nde kıdemli bir arkeolog olan Rachel Pope “Şu an gördüğümüz şey antik DNA çalışmaları erken 20. yüzyıl düşünce yapısına bir geri dönüş. Genetikçiler birkaç iskeletten örnek alarak, onları kültürel isimleriyle adlandırıp bu iskeletlerin bu insanların kendileri olduğunu söylüyorlar ve sonrasında da onların yer değiştirdiklerinden bahsediyoruz” diyor.

Akademik dünyanın dışında arkeologlar ve genetikçiler aynı zamanda DNA’dan genel olarak öğrenebileceklerimiz konusundaki yanlış kanılar ile de mücadele veriyorlar. Irk ve etnik köken sosyal açıdan bir anlama sahip kavramlar olduğu için genetikçiler ırk ve etnik kökenin biyolojik açıdan anlamlı sınıflandırmalar olduğunu öne süren görüşleri yıktılar. Fakat, DNA’nın bizim kültürel ve etnik kimliklerimize dair kesin bilgiler verebileceği gibi efsaneler hala devam etmekte. Belki de bu yüzden kişisel DNA kitlerine duyulan ilgi son zamanlarda oldukça büyük bir artış gösteriyor.

Antik DNA’nın istismar edilmesi uzun süredir var olan bir sorunun daha geniş bir disiplinde tekrar ortaya çıkması gibi düşünülebilinir: arkeolojik verilerin siyasi amaçlar adına kullanılması. Örneğin David Şehrinde yapılan bir İsrail kazı, son on yıldır süren Batı Kudüs’deki bağımsızlık çatışmasında kritik bir nokta haline gelmişti. Çünkü Silwan mahallesinde yaşayan Filistinliler, evlerinin altında ve etrafında haneye tecavüz eder nitelikteki bu kazıların oradaki yaşamlarına zarar verdiğini iddia ettiler.

Francis Crick Enstitüsünde antik genomik laboratuvarının başındaki Pontus Skoglund “Bunun sadece antik DNA’ya mahsus bir durum olmadığını ve insan geçmişiyle ilgilenen bütün disiplinlerde ortak bir durum olduğunu unutmamak lazım” diyor. Bazı genetik araştırmacıları arasında sonuçlarını her ne şekilde yorumlasalar da verilerini kendi argümanları için çarpıtmayı bekleyen kötü niyetli şahısların her zaman olacağına dair bir görüş var.

Aşkelon’da yapılan antik DNA çalışması her ne kadar net bir şekilde ölçülü ve incelikli yapılmış olsa da işlerin nasıl yanlış yöne gidebileceğini gösteren doğru bir örnek. Makalenin yazarları medya röportajlarında etnik kökenin ve genetiğin aynı kavramlar olmadığını ve verilerin daha karmaşık bir gerçekliği yansıttığı vurguladılar.

Hala birçok arkeolog, genetikçilerin kullandıkları dil adına daha dikkatli olmaları gerektiğine inanıyor, özellikle de iş kültürel sınıflandırmalara geldiğinde, veya çalışmalarının yanlış yorumlanması söz konusu olduğunda bu durumla nasıl yüzleşebileceklerine dair kendilerini hazırlamalılar. Aynı zamanda daha iyi yorumlarda bulunabilmek ve antik DNA çalışmasını daha iyi sunabilmek için beraber çalışmaları gerektiğini farkındalar. Pope “Öyle bir konuma geldik ki genç arkeolog ve paleogenetikçi jenerasyonlarını bir odaya kapatıp birbirlerini anlayana kadar konuşturmalıyız” diyor. 


Smithsonian. Megan Gannon. 12 Temmuz 2019.

Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü mezunu ve Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü ile yandalı var. Paris Diderot Üniversitesi'nde Genetik yüksek lisansını tamamladı ve Jacques Monod Enstitüsü'nde Paleogenomik laboratuvarında doktorasına devam ediyor. Araştırma alanları: Fransa'daki Neolitik Dönemden itibaren antik insan popülasyonlarının demografisi ve dinamiği, nadir görülen genetik hastalıkların evrimi ve Orta Çağ Fransızlarının genetik yapısı.

You must be logged in to post a comment Login