İşte antik Yunan ve Roma biliminden, günümüzün dezenformasyon ortamında şaşırtıcı biçimde geçerli olan beş ders.

Batı’nın ilk bilim insanı olarak anılan Yunan filozof Miletli (Aydın) Thales, tüm Dünya’nın suyun üzerinde asılı durduğunu düşünüyordu. Romalı yazar Yaşlı Plinius, yılan ısırığına karşı bağırsak, tavuk beyni ve ikiye bölünmüş fareyi haricen sürmeyi tavsiye ediyordu.
Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğüne inanan tek Antik Yunan düşünürü olan Samoslu Aristarkhos ise çağdaşları tarafından tamamen reddedilmişti.
(İlgili: Yanmış Herculaneum Papirüsünün Başlığı ve Yazarı Okundu!)
Bu bilimsel fikirler bizimkilerden o kadar farklı ki, antik bilim insanlarından öğrenecek hiçbir şeyimiz yokmuş gibi gelebilir. Oysa 2.500 yıl önceki düşünürler, bugün sosyal medya ve yapay zekâ ile katlanmış halde karşımıza çıkan pek çok sorunla zaten yüzleşiyordu: Örneğin, gerçek ile kurmacayı nasıl ayırt edeceğimiz gibi.
1- Gözlemle başla
Hemen her antik bilimsel metin, karar vermeden önce gözlem yapma ya da veri toplama üzerine tavsiyeler içeriyor. Örneğin MS 1. yüzyıldan bir astronomi metninde yazar Marcus Manilius, kendinden önceki bilim insanlarının ayrıntılı ve uzun süreli gözlemlerle öğrendiklerini anlatır. Şöyle der: “Bütün gece gökyüzünün görünümünü gözlemlediler ve her yıldızın eski yerine dönüşünü izlediler […] bunu defalarca yaparak bilgilerini inşa ettiler.”
Manilius’a göre antik gökbilimciler, herhangi bir sonuca varmadan önce çevrelerine bakar ve kanıt toplarlardı. Yunan ve Roma bilim insanları, okurlarının da aynı şeyi yapmasını ve veriye dayanmayan her iddiaya şüpheyle yaklaşmasını ister.
2- Eleştirel düşün
Antik bilim insanları, okurlarının eleştirel düşünmesini ve başkalarının öne sürdüğü iddiaları analiz etmeye teşvik ederler.
Yanardağların nasıl çalıştığını anlatan anonim metin Aetna’da, kim olduğu bilinmeyen yazar, okurları iki olası dezenformasyon kaynağına karşı uyarıyor: Diğer yazarlar ve diğer insanlar.
Bu gruplar kasıtlı olarak yanıltmak istesin ya da sadece yanlış bilgilendirilmiş olsun, kitap, iddialarını dikkatle sorgulamamız ve bunların kendi duyularımızın kanıtları ve ratio (akıl yürütme gücü için kullanılan Latince terim) ile uyumlu olup olmadığını düşünmemiz gerektiğini vurguluyor.
Antik bilim insanları, duyduğumuz ya da okuduğumuz bilgileri eleştirel süzgeçten geçirmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü iyi niyetli kaynaklar bile her zaman doğru değildir. Aetna’nın yazarı gibi yazarlar, başkalarının iddialarını kabul etmeden önce düşünmemizi istiyor.
3- Bilemediklerini kabul et
Antik bilim insanlarının teşvik ettiği bir diğer beceri de kendi sınırlarımızı kabul etmek. Kendi alanında uzman olduğunu söyleyen Yunan ve Roma bilim insanları bile, çoğu zaman tüm cevaplara sahip olmadıklarını açıkça itiraf eder.
Romalı filozof Lucretius, Evrenin Yapısı Üzerine (De Rerum Natura) adlı eserinde Güneş tutulmalarını açıklamak için üç farklı olasılık önerir:
Lucretius, ek kanıt olmadan hangisinin daha olası olduğuna karar veremediğini söylüyor. Hatta sırf daha emin görünmek uğruna bu teorilerden herhangi birini elemenin “bilim dışı” olacağını ifade ediyor.
Birden fazla açıklama bize tatmin edici gelmiyor çünkü antik bilim insanlarının teorilerini daha az kesin gösteriyor. Yine de Lucretius gibi yazarlar, sadece dürüstçe tüm cevaplara sahip olmadıklarını kabul ettikleri için övgüyü hak ediyor.
Yunan ve Roma bilim insanları, hiç kuşku duymadığını iddia eden kişilerin ikna edici olabileceğini biliyordu. Ancak Lucretius’un gösterdiği gibi, sınırlarını kabul eden bir kaynak aslında daha güvenilir olabilir.
4- Bilim, kültürün bir parçasıdır
Hipokrat ekolünden gelen Kutsal Hastalık Üzerine adlı antik tıp metni, epilepsinin nedenlerini açıklamaya çalışıyor. Başlık başka bir şey çağrıştırsa da, yazar epilepsinin ya da herhangi bir hastalığın “kutsal” bir yönü olmadığını hararetle savunuyor ve onun fiziksel nedenlerini bulmaya kararlı gözüküyor.
Antik Yunan hekimleri, hastalıkların nedenleri konusunda (bunların doğaüstü olup olmadıkları dahil) ikiye bölünmüştü. Bir hasta, başvurduğu kişiye bağlı olarak çok farklı açıklamalar ve tavsiyeler alabilirdi.
Antik düşünürler, bilimin kültürden ayrı değil, onun bir parçası olduğunu; bir kişinin inanç ve değerlerinin “olgu” ya da “hakikat” diye sunduğu bilgiyi ciddi biçimde etkilediğini anlamışlardı. Yunan ve Roma bilim insanları bize bunu hatırlatarak, bilginin nereden geldiğini düşünmemizi istiyor.
5- Bilim herkes içindir
Romalı gökbilimci Manilius, bilim öğrencileri için tek zorunlu özelliğin “öğrenmeye açık bir zihin” olduğunu söylüyor. Başka bir deyişle, yeni bilgi edinme yeteneği, doğuştan bir beceriden çok, ilgi ve öğrenme isteğiyle ilgili.
Anonim Aetna yazarı da benzer bir şey söylüyor: “Bilim, dâhilerin yeri değildir.”
Antik bilim insanları, uzmanlara saygı duymanın ve uzman görüşüne kulak vermenin önemini biliyordu. Ama aynı zamanda okurlarının, bilim insanlarının bilgiyi nereden edindiğini ve bilimsel “olguların” nasıl doğrulanabildiğini anlamalarını da istiyorlardı.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt etmeye dair bu zorlu kazanılmış dersler, modern bilimsel bilginin temellerini atmaya yardım etti ve bugün de hakikatin Antik Yunanlar ve Romalılar için olduğu kadar hassas olduğu bir dünyada yolumuzu bulmamıza yardımcı olabilir.
The Conversation. Jemima McPhee. 28 Aralık 2025.
You must be logged in to post a comment Login