Koronavirüs pandemisi krizi yüzünden ülkelerdeki harcamaların aniden artırılması yeni bir durum değil. Yaklaşık 2.500 yıl önce Atina’da yaşanan kriz Atinalıları bir araya getirmeyi başarmıştı, ancak krizden sonra karşılıklı politik suçlamalar halkı kutuplaştırdı.
Antik Yunan tarihçisi Mark Munn, günümüzde yaşananlar ve MÖ 430 yılında Atina’da meydana gelen veba kaynaklı olmayan olaylar arasında benzerlikler görüyor.
Munn’un “The School of History: Athens in the Age of Socrates” adlı kitabında ayrıntılı bir şekilde anlattığı gibi, birkaç on yıl içinde Atina’yı darmadağın eden aşırı partizan siyasetten dolayı günümüzde yaşananlara karşı daha endişeli olduğu görülüyor.
Geniş ölçekli hareketlilik
MÖ 406 yılında, ekonomisini deniz ticareti üzerine inşa eden antik Akdeniz’in mega-gücü Atina bir krizle yüz yüze gelmişti. Yakın zamanda savaşlardaki üstün başarısına rağmen ordu liderliği üzerindeki derin partizan ayrılıklar Atina kuvvetlerini aniden saldırılara açık hale getirdi. Bu esnada, rakip şehir-devleti olan Sparta arkasına Pers desteğini almış ve Atina’nın kontrol ettiği denizleri ele geçirmek için bir donanma oluşturmaya başlamıştı.
Spartalılar saldırdığında Atinalıların zayıflamış filosunu savunma pozisyonu alır hale getirmiş ve gemileri yıkıp geçmekle ve Atinalıları diz çöktürmekle tehdit etmekteydi.
(Antik Olimpiyatlarda Hile ve Rüşvet Yaygındı)
Yaklaşmakta olan felaketle burun buruna gelen Atinalılar, karşı koymak için bir araya geldiler ve Ege İmparatorluğunun bütün kaynaklarını seferber ederek zaten devam eden gemi inşa sürecini hızlandırdılar. Kişisel varlıklar üzerine yeni bir vergi getirildi ve Akropolis’teki altın Zafer Anıtları eritilerek ek bütçe sağlandı. Elde edilen paralar, dünyanın gördüğü en ileri deniz gücü olan triremeleri (eski bir savaş gemisi) güçlendirmek için kürek yapımı için Makedonya çamlarına ayrıldı.
Kürekleri çekmek için normal zamanlarda donanmada hizmet vermeyen şövalyeler de olmak üzere, gücü yerinde olan bütün Atinalı erkekler donanmaya çağrıldı. Atinalılar, donanmada hizmet etmek isteyen yabancılara ve kölelere vatandaşlık bile teklif etmişti.
Atinalılar bir aydan kısa bir süre sonra, Sparta donanmasıyla mücadele etmek ve denizdeki hakimiyetini tekrar elde etmek için yeterince güçlü bir kadırga donanması kurmuştu.
Büyük bir savaş ve zafer
MÖ 406 yılının yaz ortalarında, Midilli Adası ile Anadolu kıyısı arasındaki denizde Atina ve Sparta donanmaları savaşa tutuldu. Arginusae Savaşı olarak bilinen bu savaşta, günümüz Türkiyesinde Dikili ilçesinin yanıbaşında bulunan Garip ve Kalem adaları Atina donanmasınca bir üs olarak kullanılmıştı.
Atina net bir şekilde savaşı kazanmıştı, Spartalı komutan öldürülmüş ve donanmasının yarısı neredeyse yok edilmişti. Ancak zaferin sonuçları ağırdı. Atina her biri 200 kişiden oluşan 150 trireme’nin 25’ini kaybetmişti. Birkaç gemi kıyıya yakın yerlerde batmıştı ancak tayfaları kurtarılmıştı. Ancak 4.000’den fazla kişinin olduğu gemilerin çoğu kayıptı; denizde oldukça uzağa sürüklenmiş, savaş günü öğleden sonra karşılaştıkları fırtınayla gözden kaybolmuştu.
Atina kurtulmuştu. Sparta barış talebinde bulunmuş, Atina ise kendisine sunulanları reddetmişti, sebebi ise açıktı: ne de olsa Atina donanmasının ispatladığı bu kudret onları düşmanıyla hiçbir anlaşmaya yanaştırmayacak kadar güven veriyordu. Savaşı kazanan on filodan sekizinin komutanı yıllık seçimlerde Atinalılar tarafından seçilmişti. Savaştan sonraki takip eden haftalarda aday olan sekiz komutandan altısı ise seçilemeyip filosunun başına geri dönerken kalan iki general ise seçilerek Atina’ya hizmet vermek için Atina’ya geldi, böylece devlete hizmetlerinin gözden geçirilmesi ve halk adına harcamalarının denetimi süreci başlamış oldu.
Harcanan paralar nereye gitti?
Atina savaş için hazırlanırken gemileri kullanıma hazır hale getirmesi , tayfaların tedariği ve kiralanmasının en hızlı şekilde yapılması için bütün generallere dudak uçuklatacak miktarda paralar hibe edilmişti. Bu işleri bir an önce bitirmenin telaşıyla hibe edilen paraların hesabı tam olarak yapılmamıştı.
Bu da partizan savcıların soruşturma açmak için ilk sebebi oldu. İnsanların parasının takibini yapan meşhur bir politikacı, finansal hesapsızlığından dolayı bir filonun generali aleyhinde dava açtı.
Soruşturma, ilk suçlanan general gibi diğer generallerin de kendilerine hibe edilen paraları istismar edip yanlış yönettiğine dair ciddi kanıtlar ortaya çıkardı. Savaşta komutanlık yapan bütün generaller harcamalarının hesabını vermek için resmi olarak Atina’ya çağrıldı. Altı generalden dördü anayurduna dönerken kalan ikisi karşılaşabilecekleri olası sonuçlardan dolayı geri dönmemeyi seçti.
Olayları karşı tarafın aleyhine çevirmek için bir girişim
Generaller, savaş sırasında gemi kaptanı olarak hizmet eden bir kişi de dahil olmak üzere politik karşıtları tarafından açılan davayla karşı karşıya kalmıştı; dava açan taraf, savaş hazırlığı sırasında yapılan finansal hesapsızlığı bilmek istiyordu. Generaller suçlu bulunursa bütün mallarına el koyulacak ve Atina vatandaşlığı ellerinden alınacak, böylece ulusal kahramandan tamamen toplum dışına atılmış insanlara dönüşeceklerdi.
Generaller hep birlikte karşı-saldırıya geçerek kendilerini savunmaya karar verdi. En dişli karşıtlarından ikisini suçladılar, komutası altında görevli olan meşhur politik rakiplerini batmış gemilerin tayfalarını kurtarmakla yükümlü olduğu halde görevlerini yerine getirmemekle suçladılar. Savaştaki kayıpların sorumluluğunun dava açan tarafa yüklenmesi, suçlamayı yapanların generaller hakkında dava açma hakkını elinden alabilecek kadar ciddi bir ithamdı.
Generallerin stratejisi geri tepmişti. Böylesine ciddi suçlamalar bütünüyle Atina meclisine karşı yapılıyor anlamına gelmekteydi, yani sayısı 5.000 ila 6.000 arasında değişen erk sahibi Atinalılara. Suçlanan iki yetkili, görevi ihmal etme suçlamalarına karşılık generallerin savaştan sonra tuttuğu raporlara dikkat çekiyordu: raporlar tayfaların kurtarılmasını olanaksız hale getiren fırtınayı netleştirmekteydi.
Bu durum, yetkilileri nerdeyse ölümü gerektirecek suçlarla itham ederek çok açık bir şekilde kendi sorumluluğundan kaçmaya çalışan generallere oldukça öfkelenen Atinalıları çileden çıkarmıştı. Finansal hesapsızlık yüzünden başlayan bir soruşturma savaştan sonra ölümle cezalandırma mücadelesine dönüşmüştü. Meclisin, tüm generallerin savaştan sonra adamlarını kurtarma sorumluluğunu yerine getirmediği yönündeki kanaati nihai sonucu belirleyecekti. Eldeki kanıtlar da finansal hesapsızlık üzerine olan suçlamaların sonucu hakkında hiçbir şey söylemiyordu.
Hüküm ölüm cezasıydı: savaştan dönen altı general de baldıranotu zehri vasıtasıyla ölümle cezalandırılmıştı.
Kalabalığın öfkesi mi yoksa zalimce bir adalet mi?
Yaşananları kaydeden yazarlar, Atinalıların kalabalığın öfkesinin bu denli korkunç tezahüründen dolayı şoke olmuştu. Bu olayların adli bir hata olup Atina demokrasisinin en kötü örneği olduğu söylemekteydiler.
Ancak bu öfkeli karara yapılan kınamalar, her şeyin ivedilikle çözülmesi gereken bir krize karşılık aşırı miktarda harcamayla başladığına dair gerçeğin üzerini örtüyor. Tam da krizin ortasında gerekli görülen adımların atılması halkın parasının kötüye kullanılmasıyla sonuçlanıyor. Ancak kriz geçtiğinde de, insanlar yapılanlara farklı bir gözle bakmaya başlamıştı. Panik havasını kendi menfaatleri için bir fırsat olarak görenler nihayetinde en yüksek harcamaları yapmıştı. Acımasız şekilde yargılanmaları kısmında ise hiçbir soru işareti yok; çünkü peşlerinden giden çok sayıda yurttaş güçlü azınlığı daha da güçlü hale getiren bir savaşa kendi hayatları pahasına sürüklenmişti.
You must be logged in to post a comment Login