Antarktika gibi insanların hiçbir zaman kalıcı yerleşmediği bir kıtada, genç bir kadına ait kalıntıların bulunması oldukça şaşırtıcıydı.
Bir araştırma istasyonu ya da nadiren gerçekleşen araştırmalar dışında, insanlar hiçbir zaman Antarktika’ya yerleşmedi. Kıtada bir zamanlar yağmur ormanları, bataklıklar ve dinozorların yaşadığına dair kanıtlar olsa da, eski insanlar Afrika’dan yayıldıklarında Antarktika, modern ekipmanlar olmadan yaşamak için fazla soğuk ve ıssızdı.
Māori efsanelerinde geçen Polinezyalı kâşif Hui Te Rangiora’nın (bazen Ui-te-Rangiora olarak da anılır) MS 7. yüzyılda kıtaya ulaştığı öne sürülüyor. Bu efsanede, “güneşin görmediği sisli, karanlık ve buğulu” bir yere ulaştığı, çıplak ve buzlu bir çevreyle karşılaştığı anlatılır. Araştırmacılar bu betimlemelerin, kâşifin Antarktika sularına kadar ulaşmış ve kıtayı görmüş olabileceğini düşündürüyor.
Ancak Antarktika’nın bir sonraki doğrulanmış gözlemi 1820 yılında, Rus kâşif Thaddeus von Bellingshausen’in bir keşif sırasında “son derece yüksek buzlu bir kıyı” gördüğünü anlatmasıyla gerçekleşti. Bunu izleyen onlarca yıl ve yüzyıl boyunca insanlar kıtayı daha fazla keşfetmeye çalıştı, bazen bu uğurda hayatlarını kaybettiler.
İşte bu yüzden, 1980’lerde Antarktika’da 1819 ile 1825 yılları arasında öldüğü düşünülen genç bir kadına ait insan kalıntılarının bulunması oldukça şaşırtıcıydı.
(İlgili: Tarihöncesi İnsanlar Antarktika’da Hiç Yaşadı mı?)
“7 Ocak 1985 günü saat 16:35’te, burun kıyısındaki Yámana Plajı’nda deniz atıkları toplarken ilk insan kalıntılarını buldum: plajın kayalık kumlu bölümüne yarı gömülmüş bir kafatası” diye anlatıyor Şili Üniversitesi’nde Biyoloji ve Doğa Bilimleri Profesörü olan Daniel Torres Navarro kaleme aldığı makalede.
“Sadece pariyeto-oksipital bölümü görünüyordu; frontal, nazo-maksiller ve pariyetal bölümler ise kumun altındaydı. Açıkta kalan yüzey, mikroalglerin çoğalması nedeniyle yeşilimsi bir renkteydi. Kalıntı çıkarıldığında, yine de bazı iyi korunmuş dişlere sahip iki maksiller parça elde edilebildi. Detaylı aramalarda iki orta kesici diş bulunamadı, ayrıca çevredeki alanlarda da başka insan kalıntılarına (alt çene, omurga vb.) ulaşılamadı.”
İlk incelemeler, kafatasının genç yaşta bir bireye ait olduğunu ve büyük ihtimalle bir kadına ait olduğunu gösterdi. Ancak Antarktika’da insan kalıntıları bulduğunuzda, konuyu orada bırakmazsınız. Torres Navarro ve diğer araştırmacılar yıllar içinde aynı bölgeye tekrar giderek yeni incelemeler yaptı ve yakındaki bir noktada bir uyluk kemiği (femur) dahil başka kemikler de buldu. Ekip, iskeletin geri kalan parçalarının Yámana Plajı boyunca “geniş bir alana yayılmış” olduğunu düşündü.
Ekip tarafından yapılan analizlere göre, genç kadının Şili’den geldiği ve 1819 ile 1825 yılları arasında öldüğü tahmin ediliyor. Peki nasıl olmuştu da bu kadın kıtaya — muhtemelen Thaddeus von Bellingshausen’den bile önce — ulaşmıştı?
“Bu insan kalıntılarının olası kökenlerine gelirsek, bilinmeyen nedenlerle bu kadının 19. yüzyıldaki fok avcılarından oluşan bir grubun üyesi olabileceği ve orada terk edilmiş olabileceği hipotezini öne sürmek istiyorum” diyor Torres Navarro.
“Bir diğer olasılık, kadının bir gemide ölmüş ve o dönemin geleneklerine uygun şekilde denize gömülmüş olması. Bu durumda ceset, akıntıların ve fırtınaların etkisiyle plaja taşınmış olabilir; burada leş yiyiciler (dev fırtına kuşu Macronectes giganteus, skua kuşları Catharacta lonnbergi, martı Larus dominicanus ve beyaz kar kuşu Chionis alba) tarafından parçalanmış olabilir. Kuşlar, kafatasını vücudun geri kalanından ayırarak çene kemiğinin ve bazı dişlerin kaybına neden olmuş olabilir. Kemikler daha sonra geniş bir alana yayılmış ve kumun altında gömülmüş olabilir.”
“Her ne olmuş olursa olsun, bugüne kadar sadece burada bahsedilen kalıntılar bulundu”
IFL Science. 4 Temmuz 2025.
Makale: Torres D. (1999). Observations on ca. 175-year old human remains from Antarctica (Cape Shirreff, Livingston Island, South Shetlands). International journal of circumpolar health, 58(2), 72–83.
You must be logged in to post a comment Login