And Dağlarında ve sahil kesiminde eski uygarlıkların genomik tarihinin ilk derinlemesine, geniş ölçekli çalışması gerçekleştirildi.
Dünyanın oldukça ünlü ve araştırılmış arkeolojik alanlardan bazıları Andların yamaçlarında yer alıyor; bu bölge tarımın keşfi ve İnka gibi güçlü medeniyetlerin yükselişi ve çöküşü hakkında bize kıymetli bilgiler sunuyor.
Şimdi ise, Güney Amerika’daki antik insan genomlarına dair yapılan en geniş çaplı çalışma, antik insanlardan günümüze kalan arkeolojik yapılara yeni bir boyut kazandırıyor. Yeni araştırma, bu bölgede kimlerin yaşadığını, ne zaman yaşadıklarını ve nasıl hareket ettiklerini ve kaynaştıklarını gösteriyor.
(İnkalardan Önce Andlara Tiwanaku Hükmediyordu)
Daha önce de çok sayıda araştırma yürütülen bölgede buna rağmen oldukça çarpıcı bir sonuç ortaya çıkmış durumda: Bölgenin erken dönemdeki sakinlerinden arda kalanlar, medeniyetler gelip geçse de hala varlığını sürdürmüş.
Çalışmada yer almayan ve antropolojik genetikçi Jennifer Raff “Bu makale, en yoğun şekilde araştırılan antik toplulukların bir kısmının yaşadığı bölgenin en hareketli zamanlarına ışık tutuyor. Şimdi, arkeolojik geçmişi olduğu kadar biyolojik geçmişi de anlamaya başlıyoruz.” diyor.
And Dağları bölgesi, esasen günümüz Peru’sunda yer alıyor ve deniz seviyesinden dağlık bölgelere değin uzanıyor. İnkalar bir zamanlar bu dağlarda yaşayan antik medeniyetlerden en iyi bilineni. İspanyolların üzerlerinde egemenlik kurduğu 1500’lerin ortalarına kadarki 100 yıl boyunca hüküm sürdükleri süreçte İnkalar oldukça yaygın yol sistemi ve Machu Picchu gibi muazzam taş yapılar inşa ettiler. Ve çok sayıda ileri gelişmiş topluluktan önce yaşadılar.
İçinde duvar resimleri içeren yapay höyükler inşa etmeleriyle bilinen Mocheler bu bölgede 200’den 850 yılına kadar yaşamışlardı. Kaliteli dokumaları ve teras tarımı ile bilinen Wariler de kısmen aynı dönemde var olmuştu. Yanı sıra Nasca ve Tiwanaku gibi topluluklar da vardı.
Harvard’dan ve başka enstitülerden araştırmacılar, geniş ölçekteki onlarca Güney Amerikalı antik DNA örneklerinden 9.000 yaşındaki insan örneklerinin DNA dizilmesini çoktan yapmıştı.
(Andlarda Yaşayan Etkileyici İnka Öncesi Toplumda Hiyerarşi Yoktu)
Bölgenin genetik geçmişine daha anlaşılır bir şekilde bakmak için, Harvard’dan popülasyon genetikçisi David Reich ve University of California’dan paleogenomist Lars Fehren-Schmitz, çok sayıdaki önemli arkeolojik alandan DNA elde etmek için Güney Amerikalı meslektaşlarıyla ve yerel yönetimlerle el ele vererek 64 yeni antik genom dizilediler.
Radyokarbon tarihleme yöntemini kullanarak DNA’ların 9.000 ila 500 yıl önce yaşayan insanlara ait olduğunu gösterdiler. Araştırmacılar bu genomların her birini bu bölgeden elde edilen ve daha önce dizilenmiş 25 antik genomla kıyasladılar.
Nathan Nakatsuka ve arkadaşlarının araştırma sonuçlarına göre, 9.000 yıl önce dağlık alanlarda yaşayan insanlar, kıyılarda yaşayan antik grupların yanı sıra, kuzey ve güneyde yaşayan eski insanlardan genetik olarak oldukça farklıydı. Hatta bu durum günümüzde bile böyle kalmıştı.
Dağlık alanlardaki öncül genomik gruplar; İnkaların, Mochelerin ve diğerlerinin yarattığı kültürel karmaşanın son 2.000 yılda geçip gitmesine rağmen var olmaya devam etmişti. Ancak bu tarz bir genetik korunmuşluk aynı zaman diliminde çalkantılı olaylar meydana gelen Avrasya ile karşıtlık gösteriyor. Avrasya’da yapılan genetik çalışmalar yeni gelenlerin bölge sakinlerinin kaynaşmasına dair kanıtlar bulduğunu gösteriyor.
Arkeolog Rernandini Parodi, “Bu veriler benim ve diğer araştırmacıların paylaştığı fikirleri doğruluyor.” diyor. Tekrarlayan insan akınları yerel insanların yok olmasına sebep olmadı diye ekliyor.
Dağlık bölge insanları dış dünyaya kapalı değildi. Yeni çalışmada antik DNA’lardan elde edilen bilgiler, İnkaların ve Tiwanakuların büyük şehirlerinde çok sayıda farklı yerlerdeki insanların yan yana yaşadığını gösteriyor. Arkeolog Luis Jaime Castillo “New York’taki gibi birbirine yakın bölgelerde yaşıyorlardı.” diyor.
Daha çok DNA verisinin yakın zamanda elde edilmesini ümit eden Castillo, yeni genomların belki de şu anki izlenimi daha da pekiştirebileceğini ya da tam tersine değiştirebileceğini söyleyerek uyarıda bulunuyor.
Fernandini ise yeni verileri ilgiyle karşılıyor. “Daha net senaryolara sahip olmak için arkeolojik çalışmalarımızla antik DNA verilerini entegre etmek oldukça önemli diyor.” diyor. Bu çalışmanın “antik And insanları hakkında büyük bir ilerleme.” olduğunu ifade ediyor.
Science Magazine. 7 Mayıs 2020.
Makale: Nakatsuka, N., Lazaridis, I., Barbieri, C., Skoglund, P., Rohland, N., Mallick, S., … & Michel, M. (2020). A Paleogenomic Reconstruction of the Deep Population History of the Andes. Cell.
You must be logged in to post a comment Login