ABD ile Meksika sınırına rastgele atılan iskeletler, topluluklar arası veya topluluk içi yaşanmış kan davası mağdurlarına ait olabilir.
Tarih boyunca dünya genelinde ölü bedenler ile ilgilenme yöntemleri inanılmaz bir çeşitlilik kazandı, toprak altı ve üstü olmak üzere birçok ölü gömme şekli biliniyor. Bunlara odun ateşinde yakılan cenazeler, denize gömülen ölüler ve hatta “gökyüzü gömütü” olarak da anılan Tibetlilere ait antik bir gelenek de dahil. Bu yöntemde, cesetler dağ zirvelerine doğada çözünmesi veya avcılar tarafından yenmesi için bırakılıyor.
ABD ve Meksika sınırında kalan Sonora Çölü’nde yapılan daha önceki araştırmalar, bölgede dünya genelinde bulunan mezarlara benzer antik mezarlar bulmuştu. Ölülerin bedenleri yan ve rahat pozisyonlarda dinlenmeleri üzere saygılı bir şekilde yere yatırılmıştı. Hatta bazen, bedenler deniz kabukları, kemikten yapılma aletler, taş borular veya kuvars kristalleri ile defnedilmişti.
(İtalya’da 1500 Yıllık ‘Vampir Mezarı’ Bulundu)
Fakat, Arizona Eyalet Müzesi ve Tucson, Arizona Üniversitesi’nden biyoarkeolog James Watson ve meslektaşları, Sonora Çölü’nde çok daha az saygıyla gömülmüş mezarlar keşfetti. Bilinen durumların aksine, bu bedenler mezarlara rastgele biçimde konulmuştu, hatta aralarından bazılarının kemiklerinde vahşice öldürüldüklerine dair izlere rastlanıldı.
Watson, “Bizim anlamaya çalıştığımız şey, bu insanların topluluğun geri kalanından niye bu kadar farklı bir şekilde gömüldükleri,” ifadesiyle amaçlarını açıklıyor.
Rastgele mezarlar
Geçtiğimiz 20 yıl içinde Watson ve meslektaşları ABD’nin güneybatısı, Meksika’nın kuzeybatısındaki bölgede MÖ 2100 ile MS 50 yıllarına tarihlenen 170 mezarı araştırdı.
Sonora Çölü’nde çalışmak aynı zamanda sıcaklıkla da baş etmeyi gerektiriyor, “binlerce yıldır başarılı bir şekilde tarım arazisi olarak kullanılan bu bölge aslında nemli sayılabilecek bir çöl ayrıca zehirli hayvan sayısı epey fazla.” diyor Watson.
(Bütün Sıradışı Mezarlar Vampir veya Zombilere Ait Olmayabilir)
Bilim insanlarının incelediği sekiz mezar özellikle diğerlerinden farklıydı, bedenler herhangi bir pozisyona getirilmeden mezarlara fırlatılmış gibi görünüyordu. Bu bedenlerden genç bir adama ait olan birinin içinde dört adet ok ucuna benzer şekle sahip taş kenarlar bulunurken, daha yaşlı bir kadına ait bedenin yüzünde ve kafatasının içinde kömürleşme izleri bulundu.
Watson bir ifadesinde bu sekiz adet bedenin “ölülere yapılan hürmetsizliğin bir devamı olarak çukurlara atıldığının” üzerinde durdu. “Şiddet, yaşayan bir bireye gösterilen şiddetten ölüm sürecine, yani cesede yapılan vahşiliğe dönüşüyor.”
Bu tipik olmayan mezarların büyücülükle suçlanan bireylere ait olması seçeneklerden biri. Fakat, daha önceki çalışmalara bakarak Watson, “böyle bir durumda bu bireylerin uzuvlarının parçalanmasını veya cesetlerin mezarlarını terk etmelerini engellemek adına bedenlerin üzerine ağır objeler yerleştirilmesini beklerdik,” diye belirtiyor.
Yine Watson, kurbanların veya idam cezası almış bireylerin mezarlarında biraz daha manevi bir ritüel olduğunu belirtiyor. Örneğin, bir şekilde bağlanmış olmaları beklenebilir.
Aksine, buldukları aceleci veya saygısız kurtulma biçimi “bu bireylerin intikam mağduru olduğunu” gösteriyor olabilir, diyor Watson.
Şiddet ve intikam
Bilim insanları, durumun gerçekten kanlı bir intikam sonrasında mı gerçekleştiğini anlamak için farklı büyüklükteki tüm dünyadan 186 toplumu analiz etti. Sonuçlara göre, bu bedenlerin ait olduğu gibi küçük boyuttaki toplumlarda intikam genel olarak şiddet için çok sık rastlanılan bir motivasyon. Araştırmacılar durumu, “Bu gibi anormal mezarlarda görülen, şiddet-intikam döngüleri sonucunda ortaya çıkan kan davaları ölüm öncesi ve sonrasında bireylere saygısız bir şekilde davranılmasına yola açıyor.” şeklinde açıklıyor.
(İhanetler İnsanın Dünyaya Hızlı Yayılımına Yardımcı Oldu)
Watson’ın çalışmasının odağı, Sonora Çölü’nde antik zamanda başlayan tarımsal aktivitelerle birlikte değişen insane ait hayat biçimleri. Araştırmacılara göre, “bölgedeki toplulukların tarıma geçmesi sürecinde hem topluluk içi hem de topluluklar arası gerginlik vardı. Dünya genelinde şiddet, değişimin çok büyük bir parçası.”
Mezarlara yapılan saygısızlığı daha iyi açıklayabilmek adına Watson evrimsel biyolojide bilinen bir konsept olan “zararlı sinyal teorisi (costly signalling theory)”ne dikkat çekiyor.
Teorinin arkasındaki fikir hayvanların aynı anda hem avantajlı hem de riskli olacak şekillerde davranabildikleri durumunu gözler önüne seriyor. Örneğin, genellikle erkek kuşların hem muhtemel eşlerinin hem de avcılarının dikkatini çekecek biçimde renkli tüylerinin olması. Benzer şekilde, saygısız yapılan bir mezar güç ve üstünlük sağlayabilirken aynı zamanda mağdurların ailelerinde intikam alma duygusunu güçlendirebilir, diyor araştırmacılar.
“İnsanlar biyolojik modelleri insan davranışlarına uyarlamada çok çekingen davranıyor çünkü iş insan davranışlarına geldiği zaman ortalığa çok kompleks faktörler çıkıyor,” diyor Watson ve ekliyor, “Fakat benim fikrime göre, bizler de hayvanız ve bazı durumlarda biyolojik modelleri insan davranışlarına uygulamak çok uygun.”
Her ne kadar çalışmanın odağındaki şiddet binlerce yıl önce gerçekleşmiş olsa da, Watson’a göre bu araştırma günümüz insanlarının uyguladığı şiddeti de anlamamıza yardımcı olabilir.
Watson bir ifadesinde, “Şehirlerde, polisler ve halk arasında artan şiddet ve cinayetler ile birlikte, birçok çocuk belirli topluluklarda şiddet kültürü ile büyüyor ve sahip oldukları bazı dezavantajlar sebebiyle çevreleri ile iletişim konusunda farklı değerler öğreniyorlar,” diyor.
“Şiddet uygulamada iyi oldukları için bir statü ve saygı kazanıyorlar. Bununla birlikte varlık, kadınlar ve gelecek nesiller gibi potansiyel avantajlar da beraberinde geliyor. Bu gibi durumlarda biyolojik bir zorunluluk ortaya çıkıyor: kazanmaya çalıştıkları statüye değer olduklarını sürekli olarak göstermeye çalışıyorlar.”
Live Science. 27 Ekim 2016.
You must be logged in to post a comment Login