Yeni bir çalışmaya göre, Kuzey Amerika’nın en büyük toprak yapısı Monks Höyüğü’nün yalnızca 20 yılda inşa edilmiş olabileceği düşünülüyor. Empire State binasından 10 kat uzun ve tabanından 10 kat daha geniş olan Monks Höyüğü, yaklaşık 1000 yıl önce, Kuzey Amerika’nın en kalabalık şehri Cahokia’nın merkeziydi.
İlkel mühendislerin Monks Höyüğü’nü nasıl inşa ettikleri araştırılırken, çok küçük ama çok önemli ipuçları ortaya çıkarıldı: Tarihöncesi bitkilerin sporları ve çekirdekleri.
Cahokia yerleşiminin kalbinde yer alan bu dev höyüğü araştıran araştırmacılar, höyüğün iç yapısını hiç olmadığı kadar detaylı bir şekilde incelediler. Yeni buluntulara göre, bu dev toprak yapısının şaşırtıcı şekilde hızlıca inşa edildiği ve çok kısa bir zaman aralığında yapılmış olabileceği düşünülüyor.
Tezinin bir parçası olarak araştırmaya destek veren Dr. Timothy Schilling, “Monks Höyüğü toprak mimarisinin çok karmaşık bir örneği. Höyüğü bir mühendislik eseri olarak görseniz de görmeseniz de, burayı inşa edenlerin malzemelerine göre hareket ettikleri açıkça görülüyor.” dedi.
“Höyükte, çok büyük tadilatların yapıldığını belgeledik ve bu tadilatların çok verimli şekilde yapılmış olduğunu da gördük.”
Cahokia şehri, en popüler olduğu M.S. 1050 yılından 1100 yılına kadar 15.000 kadar insana ev sahipliği yapıyordu. Tepesinde büyük bir kamu binası bulunan bu dikdörtgen teraslar dizisi -belki de bir tapınak olan- Monks Höyüğü, şehrin sembolik merkezi olarak inşa edilmişti.
Höyüğün nasıl inşa edildiğine dair araştırmalar 1960’lı yıllarda başladı. Araştırmacıların yapıdan çıkardıkları 9 numune incelendiğinde, höyükte keşfedilen tabakalamaya da dayanarak, höyüğün 14 aşamada ve yaklaşık 250 yılda inşa edildiği öne sürülmüştü.
Bu tahmin, höyüğün tamamen elle inşa edildiği düşünülünce, o dönem için gayet akla yatkın bir tahmindi.
İşçilerin yakınlardaki ariyet ocağı denilen kaynaktan sepetlerine toprak doldurdukları ve daha sonra toprağı şekillendirerek yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki bu düz tepeli piramidi inşa ettikleri düşünülüyor. Bu işlemler, el arabası, metal aletler veya yük hayvanları olmadan yapılıyordu.
2005 yılında, Monks Höyüğü’nün eğimli kısımları çökmeye başladığında, Schilling ve yapılan son araştırmanın ekip lideri Missouri Üniversitesi’nden Dr. Neal Lopinot yapılan tadilatlardan yararlanarak höyüğün açığa çıkan iç yüzeyinden 22 adet numune topladılar. Amaçları, höyüğün çevresini sarmalayan taşkın ovasından gelen ve bu toprak yapıyı inşa etmek için kullanılan çökeltileri incelemekti.
Bu numuneler, çamurun nereden geldiğini ve höyüğe taşınmadan önce ne kadar süre bozulmadan durduğunu ortaya çıkaracak küçük bitki yaşamları ile doluydu.
Schilling, “Bitki materyallerini incelemeye karar verdik, çünkü bu çökeltilerden, özellikle höyüğün çevresiyle ilgili çok önemli bilgiler elde edilebilir. Höyükte yer alan çökeltilerin kaynağını bulmayı umuyoruz.” dedi.
Optik ve elektron mikroskopları kullanarak numuneler üzerinde çalışan Dr. Lopinot, Monks Höyüğü’ndeki toprağın bozulmadan çok uzun süre durmadığını gösteren bitki kalıntılarına ulaştı.
Öncelikle, yiyecek olarak kullanılan bitkiler dışında bütün çekirdekler yalnızca 1 yıl yaşayan bitkilere aitti. 2 yıl ya da daha fazla yaşayan çok yıllık bitkilerin mevcut olmaması, höyüğü inşa etmek için kullanılan ariyet ocaklarının sık sık kullanıldığını gösteriyordu.
Schilling höyüğün çevresine dair şu açıklamayı yapıyor: “Eğer ariyet ocaklarının kullanımları arasında önemli bir zaman aralığı olsaydı, çok daha farklı bir çevre profili gözlemlerdik. Höyüğün çevresinde daha kurulu ve yıllık bitkiler yerine, çok yıllık bitkilerin olduğu bir doğal çevre görülürdü. Sonuç olarak, ariyet ocaklarındaki faaliyetlere, çok yıllık bitkilerin yerleşebileceği kadar uzun aralar verilmediğini düşünüyoruz. İnşaat, uzun aralar verilmeden sürekli devam etmiş olmalı.”
Lopinot da bu görüşe katılıyor: “Bu kanıt, Tim’in, Monks Höyüğü’nün kısa bir zaman aralığında inşa edildiği iddiasını güçlendiriyor. Höyüğün, daha önce inanıldığı gibi 250 yılda değil de 20 yıl gibi bir sürede inşa edildiği söylenebilir.”
Dahası, höyükte bulunan çekirdeklerin hiçbirinin kömürleşmiş veya yanmış durumda olmadığı görüldü ve bu da toprağın sık sık bozulduğunu gösteren başka bir kanıt. Araştırmacılar, toprağın bozulmadığı yerlerde, arkeologların genelde, insan faaliyetlerinin varlığına işaret eden, yanmış ya da yemek olarak pişirilmiş bitki materyalleri ortaya çıkardıklarını belirtiyorlar.
Schilling, “Genelde arkeobotanikçiler arkeolojik kazı alanlarında kömürleşmiş bitki kalıntıları bulmaya çalışırlar, çünkü bu kalıntıların insan faaliyetleri ile alakalı olduğu kesindir.” diyor.
Bu buluntulara ek olarak, araştırmacılar, Monks Höyüğü’nün inşaatı ile ilgili çarpıcı bir keşifte daha bulundular: Höyüğün parçalarının sepet sepet taşınan topraklardan ziyade, çim bloklarından inşa edildiği ortaya çıkarıldı.
“Bunlar kesilerek ters yüz edilmiş ve tuğla gibi dizilmiş çim blokları.” dedi Lopinot.
Bütün bu kanıtlar bir araya getirildiğinde, araştırmacılar Monks Höyüğü’nün çok hızlı ve verimli bir şekilde inşa edildiği sonucuna ulaştılar.
Araştırmanın, kesin tarihleri ve süreleri ortaya çıkarmadığını belirtmekle birlikte, Schilling, elde ettikleri verilerin tahminleri ile çelişmediğini de belirtiyor: “Bana kalırsa, 20 yıl oldukça olası bir süre.”
Monks Höyüğü, bazı uzmanların inandığının aksine daha kısa sürede inşa edilmiş olsa da, 2005’te yüksek teknoloji ile yapılan tadilatlar göz önüne alındığında, bu yapıyı inşa etmek için gerçekten büyük bir kuvvet harcandığı kolayca anlaşılabilir.
Schilling, “Tadilat sonrasında yapının 10 yıldır sorunsuz bir şekilde ayakta kalmaya devam ettiğini düşünürsek elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı söyleyebiliriz. Ancak, Mississippililer’in de höyükte, bu yüksek teknoloji aletler olmadan büyük tadilatlar yaptıkları ve yapının neredeyse 1000 yıl boyunca ayakta kalmasını sağladıkları unutulmamalı.” dedi.
westerndigs.org
You must be logged in to post a comment Login