Altay Dağları’nda bir zamanlar kutsal kabul edilen geyik figürü, binyıllar içinde çeşitli faktörlere bağlı olarak değişim geçirdi.
Moğolistan’ın batısındaki Altay Dağları’nın prehistorik kaya sanatı kayıtları, yaklaşık 12.000 yıl önceki Geç Paleolitik dönemden başlayıp, Tunç Çağı’nın sonuna (yaklaşık MÖ 2.800 ila 800) ve erken Demir Çağı’nın ilk yüzyıllarına (MÖ birinci binyılın sonu) kadar uzanan uzun bir geleneği yansıtıyor.
Bu eski gelenek içinde, geyik (Cervus elaphus sibiricus) tasviri, diğer hayvan tasvirlerine kıyasla en uzun süre varlığını koruyan tür. Ancak, bin yıllar boyunca bu tasvir köklü bir değişim geçirdi.
Geyik Tasvirinin Evrimi: Gerçekçilikten Stilize Sembole
Başlangıçta ilkel, anıtsal bir gerçekçiliği yansıtan geyik tasviri, Tunç Çağı’nda canlı bir natüralizm ifadesine dönüşmüştü. Bu dönemde geyikler, av sahneleri bağlamında sıkça temsil edildi, cana yakın ve tepkisel hayvanlar olarak betimlendi. Sanatçılar, avcılarla birlikte avlanan veya sürü halinde kaçan geyikleri, gerçek yaşamdan gözlemlemiş gibi kaydettiler.
(İlgili: Avrupa Hunlarının Antik Sibirya Kökenleri Olduğu Ortaya Çıktı)
Tunç Çağı’nın sonlarına doğru geyik tasviri, sanatsal bir duyarlılık değişimiyle birlikte, gerçek bir hayvanı sadık bir şekilde yansıtma arzusundan uzaklaşarak, yüksek derecede stilize bir ambleme dönüşmeye başladı. Bu değişim, sanatçının yaratıcı vizyonuyla daha fazla şekillendi, hayvanın fenomenal varlığından kopuk, statü, klan kimliği veya belki de cinsiyetin bir sembolü haline geldi. Erken ve orta birinci binyıl boyunca bu stilizasyon süreci giderek hızlandı.
Bu stilize edilmiş geyik tasvirleri arasında öne çıkan bazı sanatsal yaklaşımlar var:
Türk Döneminde Geyik Tasvirleri
Türk dönemlerinin vurgulanması gereken nokta, geyik tasvirinin Moğol Altayları’ndaki kaderi oldu. Moğolistan Altayları’nda (MS 5 ila 8. yüzyıllar) Türk Dönemi’ne gelindiğinde, geyik tasviri kaya sanatından tamamen kayboldu
Bu durumun en önemli nedeni, bölgesel çevresel değişim ve orman arazisinin kapsamlı kaybı olarak gösteriliyor. Geyikler, orman ve otlak çeşitliliğine ihtiyaç duyan hem otobur hem de otçul hayvanlar. Günümüz Moğolistan Altayları’nda orman örtüsünün radikal bir şekilde azalması veya tamamen yok olmasıyla, geyikler için neredeyse hiçbir yaşam alanı kalmadı. Yaklaşık 2.000 yıldan fazla bir süredir bölgede önemli bir geyik popülasyonunu destekleyecek yeterli ağaç örtüsü bulunmuyor. Bu durum, geyiklerin büyük ölçüde Altay Sıradağları’nın kuzey ve batı taraflarındaki daha yoğun ormanlık yamaçlara çekilmesiyle sonuçlandı.
Ancak, kaynaklar Rus Altayları’nda geyik tasvirinin Türk Dönemi’nde kaya sanatında varlığını sürdürdüğünü belirtiyor. Moğol Altayları’nda ise, bir örnekte Türk Dönemi’ne ait olduğu düşünülen çok açık renkli, neredeyse görünmez boynuzlara sahip bir geyik tasviri var. Bu, geyik tasvirinin ya tamamen kaybolmadan önceki son, marjinalleşmiş halini ya da son derece stilize edilmiş, tanınması güç bir formunu temsil ediyor olabilir.
Toplumsal ve Çevresel Etkileşim
Geyik tasvirindeki bu radikal dönüşümler ve nihai kayboluş, bölgedeki derin çevresel ve toplumsal değişimlerle yakından ilişkili.
Geyik tasvirinin Altay kaya sanatındaki bu bin yıllık tarihi, toplumların sadece arkeolojik olarak değil, aynı zamanda psikolojik olarak da nasıl evrildiğine dair kritik bilgiler sunuyor. Tasvirin, anıtsal gerçekçilikten başlayıp stilize amblemlere dönüşmesi ve nihayetinde Türk Dönemi’nde Moğol Altayları’nda neredeyse kaybolması, bireyin doğal dünyayla olan bağının zayıfladığını, yerini sosyal kimlik ve statü kaygılarının aldığını güçlü bir şekilde gösteriyor. Bu çalışma, ikonografik unsurların geniş jeolojik, stilistik ve sosyal bağlamlarından koparılmaması gerektiğinin önemini vurguluyor.
Makale: Jacobson-Tepfer, E. (2025). From Monumental Realism to Denatured Beast: The Transformation of the Elk Image in Rock Art of the Altai Mountains (Mongolia) and its Cultural Implications. Cambridge Archaeological Journal, 1–22.
You must be logged in to post a comment Login