Afyon’da Homo erectus ve Neandertal İzleri: Yavuz Aydın Röportajı

Afyonkarahisar’da yüzey araştırmaları yürüten Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Aydın’a, bölgenin tarihöncesi insanları hakkında merak ettiklerimizi sorduk.

Afyonkarahisar’da yürütülen yüzey araştırmasından bir görüntü. C: Yavuz Aydın

2022 yılında Afyonkarahisar’ın doğusunda yüzey araştırmasını yürüten Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Aydın, 2017 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji Bölümünü tamamladıktan sonra 2010 Yılında “Karain Mağarası B Gözü Holosen I-II-III Seviyelerinin Yontmataş Endüstriler” konusu ile yüksek lisans eğitimini tamamladı. Daha sonrasında “Karain Mağarası Alt Paleolitik Dönem Yontmataş Endüstrisi” başlığı ile Doktorasını tamamladıktan sonra, 2022 yılında Ankara Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görevine başladı.

Öğrencilik yıllarından itibaren 2004-2024 sezonları arası Karain Mağarası’nda, 2007-2014 sezonlarında Suluin Mağarası, 2017-2021 sezonlarında Kızılin Mağarası, 2021 Ballık Mağarası kurtarma kazısı, 2023 yılı Sivas İli, Kayalıpınar Yerleşim Yeri Kazısı gibi kazı çalışmalarına katıldı. Kendisi ayrıca birçok yüzey araştırmasına katıldı.

Afyonkarahisar, kuzeyden güneye doğru uzanarak, Batı Anadolu ile İç Anadolu Bölgelerini birleştiren yüksek alanın güney parçasını oluşturuyor. Günümüzde önemli merkezleri birbirine bağlayan kara ve demiryolları Afyonkarahisar’dan geçiyor. Bu özellikleri sebebiyle Afyonkarahisar, yolların kesiştiği, bölgelerin birbirine bağlandığı bir merkez konumunda. Afyonkarahisar, 2022 yılına kadar Paleolitik Çağ Arkeolojisi açısından kapsamlı çalışılmamış illerden bir tanesiydi ve sadece 2011 yılında H. Taşkıran ve Z. Taşkıran tarafından yayımlanmış tek bir Paleolitik iki  yüzeyli alet bilinmekteydi. Ancak 2022 yılında Berkay Dinçer ile Yavuz Aydın’ın yüzey araştırmaları sayesinde Afyonkarahisar’ın Paleolitik çağ dönemleri hakkında daha fazla bilgiye sahip oluyoruz.

(İlgili: Afyon’daki Aslankaya Anıtı’nın 2.600 Yıllık Yazıtı Nihayet Çözüldü)

Üç sezondur bölgede yüzey araştırması yürüten Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Aydın ile röportajımız, Paleolitik çağda Afyonkarahisar ve daha genel olarak Anadolu hakkında önemli bilgiler içeriyor.

– Kaç sezondur Afyonkarahisar’da yüzey araştırması yapıyorsunuz? Ne gibi sorulara yanıtlar arıyorsunuz?

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle ilk kez 2022 yılının eylül ayı içerisinde, Afyonkarahisar ilinin doğusunda kalan sekiz ilçeyi kapsayacak şekilde yüzey araştırması çalışmalarını başlattık. 2024 yılı çalışmalarını da dikkate aldığımızda üç araştırma sezonunu tamamlamış bulunuyoruz.

Oldukça basit olmakla birlikte araştırmamızın amacı doğrultusunda ilk sorumuz şu oldu; bu geniş coğrafya içerisinde Paleolitik Çağ’ın avcı-toplayıcı topluluklarına ait, özellikle yontmataş kültür öğeleri anlamında herhangi bir bulgu elde edebilir miyiz? Bununla birlikte olası yontmataş bulguların hammadde kaynakları ile bu yontmataş endüstrileri üreten toplulukların olası yaşam ve aktivite alanlarının (nehir ya da göl kenarları, mağara ya da kaya altı sığınakları gibi vs.) nereleri olabileceği araştırmamızın öncelikli soruları olarak ön plana çıktı. Aynı zamanda yontmataş bulgulardan yola çıkarak söz konusu buluntu topluluklarının Paleolitik Çağ’ın hangi evresine ya da Paleolitik Çağ’da yaşamış hangi insan türüne atfedilebileceği sorusu da yanıtını arayacağımız başka bir soru oldu. Bölgesel soru, sorun ve eksikliklerin ötesinde daha geniş ölçekte bakıldığında ise “Paleolitik Çağ gruplarının Anadolu Coğrafyası içerisindeki hareketlilikleri noktasında Afyonkarahisar ili hangi noktada ve ne ifade ediyor?” sorusu araştırmamızın merkezinde yer alıyor.

– Afyonkarahisar’ın genel olarak topografik yapısından bahseder misiniz?

Yüzey Araştırması projesi kapsamındaki çalışma alanımız Afyonkarahisar’ın doğu kısmında kalan sekiz ilçe (Çay, Çobanlar, Sultandağı, Bolvadin, Emirdağ, Bayat, İscehisar, İhsaniye). Söz konusu alan kuzeydoğu – güneybatı istikametinde birbirini takip eden dağlık ve ovalık alanlardan oluşuyor. Kuzeybatıda, yüksekliği deniz seviyesinden yaklaşık 900 ile 970 metre seviyelerinde değişen büyük Emirdağ Ovası yer alıyor. Emirdağ Ovası’nın güney sınırını büyük oranda Emirdağları oluşturuyor. En yüksek noktası deniz seviyesinden yaklaşık 2200 metre yükseklikte olan Emirdağları’nın batısında ise sırasıyla Eğerli ve Şaphane dağları yer alıyor. Bu dağ silsilesi Emirdağ ovası ile doğal bir bariyer oluşturuyor. Söz konusu dağlık alanın güneybatısında ise, Merkez ilçe, Çobanlar, Bolvadin, Çay ve Sultandağı ilçe sınırları içerisinde kalan, deniz seviyesinden yaklaşık 950-980 metre yüksekliğindeki geniş bir düzlük yer alıyor. Bu alan günümüzde Akşehir ve Eber gölleri ile Karamık Bataklığı’nın yer aldığı bir göl havzası. Bu sulak alanı kapsayan geniş düzlük aynı zamanda Pleistosen Dönem’de de varlığı bilinen bir göl tabanı. Bu düzlüğün güneyinde kalan ve çalışma alanının son jeolojik birimi olan kısım ise Isparta ili ile sınır oluşturan Sultan ve Karakuş Dağları.

– Bölgenin Paleolitik potansiyeli hakkında düşünceleriniz neler?

2022 yılına kadar Afyonkarahisar Paleolitiğine dair bildiğimiz yegâne veri, 2009 yılında rahmetli Taciser Tüfekçi Sivas tarafından İhsaniye sınırları içerisinde Frig Kutsal Alanı belgeleme çalışmaları sırasında şans eseri bulunmuş ve takip eden süreçte Harun Taşkıran & Zehra Taşkıran tarafından çalışılıp yayınlanmış olan, Acheulean tip dediğimiz bir “iki yüzeyli alet” idi (eski terminolojide ya da günümüzde bazı araştırmacıların tercih ettiği şekliyle “el baltası”). Bu tekil bulgu dışında Afyonkarahisar’ a komşu olan Eskişehir, Kütahya, Uşak ve Denizli’de gerek kazı gerekse de yüzey araştırmaları sonucu Paleolitik Çağ’ın farklı evrelerine ait önemli bulgu ve keşifler söz konusuydu. İhsaniye’de bulunan iki yüzeyli alet ve komşu illerdeki bulgular göz önünde bulundurulduğunda Afyonkarahisar sınırları içerisinde kalan bölgenin Paleolitik Çağ açısından büyük bir potansiyele sahip olduğu bilinmekteydi. Arkamızda bıraktığımız üç araştırma sezonu sonunda elde edilen bulgular, söz konusu potansiyeli artık bir gerçekliğe dönüştürdü. Üç sezon boyunca çalışılan alanlar Paleolitik Çağ’ın farklı evrelerine ait kanıtları bizlere sundu. Öte yandan araştırma kapsamında önümüzdeki dönemlerde çalışılacak olan alanlar da sahip oldukları çevresel şartlar özelinde önemli bir potansiyele sahipler.

Afyon’un doğusunda bulunan bir iki-yüzeyli. C: Yavuz Aydın

– Bölgede tespit ettiğiniz mağara oluşumları var mı? Bu mağaralardan eski insanlara dair hangi bilgileri öğreniyoruz?

Çalışma sınırları içerisinde mağara ya da kaya altı sığınağı tipinde bazı alanların tespiti yapılmış olmasına rağmen bunların hiç birisinin kültürel bir dolgu barındırmadığını tespit ettik. Afyonkarahisar’ın Paleolitik avcı-toplayıcılarının mağaraları kullanmadığı görülüyor, en azından şu ana kadarki araştırmalarımız ışığında.

– Paleolitik insanların yerleşim yeri olarak kullanmış olabileceği alanlar tespit edebildiniz mi?

Bir önceki sorunuzda bahsettiğim gibi maalesef mağara ya da kaya altı sığınakları olmasına rağmen buralarda Paleolitik yaşama dair herhangi bir kanıt tespit edemedik. Bununla beraber, geçen yüzbinlerce yıllık süreci de düşündüğümüzde bir açık alan yerleşimine ait kanıtların bir bütünlük içerisinde günümüze kadar kalması da oldukça düşük bir ihtimal. Dolayısıyla, çalışma bölgemiz içerisinde Paleolitik Çağ gruplarının yaşamasına elverişli olabilecek mağara ya da açık alanlar gözlemlenmesine rağmen buralarda uzun ya da kısa sürelerle yaşamış olduklarına dair herhangi bir kanıtımız yok. Ancak araştırma süresince belli noktalarda tespit etmiş olduğumuz Paleolitik tipteki yontmataş örnekleri, Paleolitik Çağ avcı-toplayıcı gruplarının Afyonkarahisar coğrafyasının pek çok noktasında aktif olduklarının bir göstergesi.

– Yaygın olarak kullanılan yüzey araştırması yöntemleri neler? Siz nasıl bir yöntem izlediniz?

Günümüzde gerçekleştirilen Arkeolojik yüzey araştırmalarında farklı birtakım yöntemler uygulanıyor. “Yaygın yaya” ve “yoğun (intensive)” yüzey araştırması gibi temel yöntemler dışında, her iki yöntemin de bir arada tercih edildiği durumlar olabilir. Bu araştırma yöntemlerinin uygulanmasında araştırmanın amacı ve araştırmacının tercihleri etkin rol oynayabileceği gibi maddi ve lojistik imkanlar da rol oynayabilir. “Yoğun (intensive)” yüzey araştırmasını genel hatlarıyla tanımlamak gerekirse; araştırılan arazinin uydu destekli bir şekilde ya da farklı yöntemlerle bölümlere (gridlere) ayrıldıktan sonra söz konusu bölümlerde sistematik bir toplama yapılmasına dayanıyor. Bu araştırma yöntemi spesifik alanlarda yoğunlaşılması gerektiği durumlarda etkili bir şekilde uygulanabilecek bir yöntem. Bir diğer yöntem olan “yaygın yaya” yöntemi ise araştırma ekibine dahil olan bireylerin belli aralıklarla ve belirli bir düzlemde araziyi yayan olarak taramasına dayanıyor.

Biz, Afyonkarahisar’ın doğu kesiminde yapmakta olduğumuz yüzey araştırmasında ikinci yöntem olan “yaygın yaya” yöntemini kullanmaktayız. Bununla beraber ilgili yöntemi arazide uygulamadan önce çalışılacak olan arazinin jeolojik yapısı, topografik özellikleri ve Paleolitik grupların yaşaması için uygun olabilecek potansiyel aktivite alanlarının harita üzerinde belirlenmesi ve çalışılması gibi araştırmaya hazırlık çalışmaları da gerçekleştiriliyor. Maddi ve lojistik imkanlar göz önünde bulundurulduğunda zamanın da kısıtlı olmasından dolayı olabildiğince kısa sürede en verimli sonuçları verebilecek yöntemin tercih edilmesi bizim için oldukça önemli. Bu sebepten dolayı araştırma öncesinde belirlenen ve potansiyel ihtiva eden alanlarda, yaygın yaya yöntemiyle araştırmalarımızı gerçekleştirmekteyiz.

– Kaç kilometrelik bir alanda araştırma yaptınız? Araştırma sırasında sizin ve ekibinizin arazide yaşadığı zorluklar nelerdi?

2024 yılı itibariyle sorumluluğumuzda olan 8 ilçeden 7 tanesinde araştırmalarımızı tamamladık. Çalışma alanımızın toplam yüzölçümünün yaklaşık 7000 km kare olduğunu düşünürsek şu ana kadar yaklaşık olarak 6000 km karelik bir alanda çalışmalarımızı gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Açıkçası geçen üç araştırma sezonunda ciddi manada bir zorlukla karşılaşmadık. Tek zorluk, Afyonkarahisar topografyasının genel anlamda engebeli olmasından dolayı arazi şartlarının getirdiği bir zorluk oldu ancak bu durum zaten yaptığımız işin bir gereği olduğu için bir zorluk olarak da algılanmamalı.

Afyon’da araştırılan alanın işaretli fiziki haritası. C: Yavuz Aydın

– Yaptığınız yüzey araştırmasında tespit ettiğiniz aletlerin tipolojisinden kısaca bahsedebilir misiniz?

Tekno-tipolojik olarak baktığımızda şu ana kadar farklı tiplerde alet ve teknolojik parçalarla karşılaştık. İlk gözlemlerimize göre hazırlanmış ve hazırlanmamış çekirdeklerden sert vurgaçla doğrudan yongalamanın yapıldığı bir teknolojiden bahsedebiliriz. Tespit etmiş olduğumuz buluntu alanlarının pek çoğunda çeşitli boyutlarda levallois çekirdeklerle karşılaştık. Yine bunlar dışında disk biçimli çekirdekler de buluntu grubu içerisinde yer alıyor. Söz konusu çekirdeklerden alınmış olan yongalar dışında özellikle bir buluntu alanında prizmatik ve piramidal çekirdeklere dilgisel yongalama ürünleri eşlik etmekte. Bu anlamda söz konusu buluntu alanı diğer alanlara göre daha farklı özellikler sergiliyor. Alet olarak nitelendirilebilecek parçaların tipolojisine baktığımızda ise az sayıda kenar kazıyıcı, çontuklu ve dişlemeli tipte aletler görülüyor. Bunlar dışında iki yüzeyli aletler ve nacaklar da diğer bir buluntu grubunu oluşturuyor.

Afyonkarahisar doğusu buluntular. C: Yavuz Aydın

– Peki bu aletlerin hammaddeleri çoğunlukla bölgenin hangi yerel kaynaklarından temin edilmiş ve Anadolu’da varlığını bildiğimiz başka bölgelere ait hammaddeleri de kullanılmışlar mı?

Şu ana kadar ki çalışmalarımıza göre Afyonkarahisar ilinde faaliyet gösteren avcı-toplayıcı grupların yerel hammadde kaynaklarından faydalandıkları anlaşılıyor. Araştırmada tespit etmiş olduğumuz bazalt bir iki yüzeyli dışında tüm buluntuların hammaddesi çakmaktaşı. Volkanik bir kayaç olan ve bazı Paleolitik topluluklar tarafından kullanılmış olan obsidyene ait ne doğal ne de kültürel herhangi bir örnek yok. Bunun dışında sedimanter (tortul), volkanik ve başkalaşım kayaçlarına ait hammadde kaynakları araştırma alanının belli noktalarında tespit edildi. Bunlar içerisinde kireçtaşı, bazalt, andezit ve kuvarsit gibi kayaç grupları yer alıyor.

Hammadde kaynakları. C: Yavuz Aydın

Ancak biraz önce dediğim gibi bazalt olan tek örnek dışında ele geçen tüm endüstri öğelerinin hammaddesi çakmaktaşı. Bu hammaddenin birincil kaynaklarını araştırma alanımızın bazı noktalarında keşfettik. Özellikle Bayat, Çobanlar ve Emirdağ ilçelerinde oldukça zengin çakmaktaşı hammadde yataklarından bahsedebiliriz. Şu ana kadar ki araştırmalarımız kapsamında Paleolitik Çağ’da bölgede faaliyet gösteren grupların bu kaynakları kullanmış olduklarını söyleyebiliyoruz. Tabi bu düşünce tamamen gözlemsel verilere dayanıyor. Hammadde tercihi noktasında daha net yorumlar yapabilmek için mikroskobik ya da jeokimyasal analizler gibi daha ileri petrografik çalışmaların yapılması gerekli.

Hammadde kaynakları. C: Yavuz Aydın

– Bulunan bu aletler bölgede var olan topluluklar hakkında ne gibi ipuçları veriyor?

Şu ana kadar bulduğumuz yontmataş endüstri öğeleri, araştırma yapmış olduğumuz alanda hangi dönem insanlarının faaliyet gösterdiğinin ipuçlarını bize genel olarak gösteriyor. Söz konusu endüstrilerde tespit edilen teknolojileri göz önünde bulundurduğumuzda net olmamakla birlikte bazı insan türlerinin bölgede aktif olduklarını söyleyebiliyoruz. Bu türlerden bir tanesi Homo erectusHomo erectus’un en az 1,8 milyon yıl öncesinde Afrika kıtasını terk etmeye başladığı ve kuzeydeki diğer coğrafyalara doğru ilerlediğini bilmekteyiz. Bu türe ait bir bireyin kafatası parçaları 2005 yılında Denizli/Kocabaş’ta keşfedilmişti. Bu kalıntıların ele geçmiş olduğu formasyonların en az 1,1 milyon yıl öncesine tarihlendirilmiş olması Homo Erectus’un en azından bu tarihlerde Anadolu coğrafyasında var olduğunu kanıtlıyor.

Denizli’nin Afyonkarahisar’a yakınlığı ve Homo erectus’un yarattığı bir teknoloji olan iki yüzeyli alet teknolojisine ait parçaların araştırmalarımızda tespit edilmiş olması bu türün Afyonkarahisar sınırlarındaki bölgede faaliyet göstermiş olabileceğinin bir göstergesi. Bununla beraber iki yüzeyli alet teknolojisinin, Alt Paleolitik Homo erectusinsanı tarafından yaratılmış olsa da daha geç bir dönem olan Orta Paleolitik’te de kullanılmış olduğu biliniyor. Yine Orta Paleolitik Dönem’in karakteristiği olan Levallois teknolojisine ait örneklere de araştırmalarımızda rastlandı. Bu durum Neanderthal gruplarının bölgedeki olası varlığını göstermesi açısından da oldukça önemli.

Afyon’un doğusunda bulunan iki yüzeyli. C: Yavuz Aydın

– Tespit edilen buluntular çoğunlukla hangi zaman aralığına ait? O dönem hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Araştırmamızda tespit etmiş olduğumuz buluntular açısından mutlak bir tarih verebilmemiz şu an için mümkün değil. Bununla beraber dönemsel olarak Paleolitik Çağ’ın Alt ve Orta evrelerine ait kanıtlar oldukça güçlü. Üst Paleolitik Dönem’e ait olabilecek bulguların sayısı ise daha az.

Alt Paleolitik Dönem’e ait kültürel bulguların son yıllardaki yeni araştırmalarla birlikte yaklaşık 3,3 milyon yıl öncesine kadar dayandığı biliniyor (En erken örnekler Afrika kıtasında!). Türkiye açısından baktığımızda ise söz konusu döneme ait en eski iki bulgudan bir tanesi bir fosil insan kalıntısı. 2005 yılında Denizli sınırları içerisinde tespit edilmiş bu bulgu Homo erectus insanına ait kafatası parçalarından oluşuyor ve en az 1,1 milyon yıl öncesine dayandığı bildirildi. Bir diğer bulgu ise Gediz nehrinin yaklaşık 1,1 – 1,2 milyon yılla yaşlandırılmış sekilerinde ele geçen bir yontmataş parça. Bu en eski bulguları kronolojik olarak takip eden yerleşim ve lokaliteler arasında Dursunlu, Kaletepe Deresi 3, Şehremuz Tepe, Karain Mağarası, Yarımburgaz Mağarası ve Gürgürbaba Tepesi gibi alanlar yer alıyor. Tabakalı bulgular sunan bu alanlar dışında yüzey buluntusu olarak yine Alt Paleolitik Dönem’e atfedilebilecek pek çok buluntu grubu söz konusu. Bu anlamda özellikle Fırat ve Dicle gibi büyük nehirlerin sekilerinde ve yakın çevrelerinde yapılan araştırma ve kurtarma projeleri binlerce parçadan oluşan koleksiyonları sundu. Orta ve Üst Paleolitik dönemler açısından baktığımızda ise biraz önce saydığım bazı yerleşim ve lokalitelerin yanında Sürmecik açık hava lokalitesi ile Üçağızlı ve İnkaya mağaraları önemli bulgular sundu.

Dönemsel açıdan kısa bilgi vermek gerekirse; Paleolitik kültürlerin gelişmiş olduğu dönem Kuvaterner’in ilk evresi olan Pleistosen’dir. Pleistosen Dönem’de çevresel ve atmosferik olayların da etkisiyle dünyanın belli döngülerle buzulların etkisi altına girdiği biliniyor. Özellikle kuzey enlemlerinde etkili olduğu bilinen buzullaşmaların ve bunlara bağlı çevresel değişimlerin Türkiye coğrafyasını çok radikal bir şekilde etkilemediği biliniyor. Buzul dönemlerinin etkilerine dair izler daha çok yüksek dağlık kesimlerde gözlemleniyor. Dolayısıyla iklim ile doğal ve çevresel şartlar açısından Anadolu’nun, Paleolitik Çağ topluluklarına oldukça elverişli imkanlar sunduğu söylenebilir. Özellikle Karain Mağarası gibi Anadolu Paleolitiğinin hafızası sayılabilecek alanlardaki faunal kayıtlara baktığımızda da Paleolitik Çağ’ın her evresinde zengin hayvan topluluklarının çevreyi işgal ettiği anlaşılıyor. Bu durum avcılık-toplayıcılık ekonomisine bağlı bu topluluklar açısından oldukça avantajlı şartları ortaya çıkardı.

– Önümüzdeki dönemlerde çalışmalarınız devam edecek mi? Ne gibi planlarınız var?

Afyonkarahisar’ın doğu kısmında yürüttüğümüz Paleolitik Çağ araştırmaları kapsamında iki sezon daha çalışmayı planlamaktayız. Araştırmaya başlarken en büyük amacımız Paleolitik Çağ açısından büyük bir potansiyele sahip olan Afyonkarahisar’daki boşluğu doldurmaktı. Üç yıldır yürüttüğümüz çalışmalar Afyonkarahisar ilinin Paleolitik Çağ’ı açısından şimdiden önemli bulguları bizlere sundu. Önümüzdeki sezonlarda da nicelik ve nitelik olarak daha fazla veriye ulaşarak Afyonkarahisar’ın bu bölgesindeki Pleistosen Dönem insan hareketliliklerine daha net kanıtlarla ışık tutabilmeyi amaçlamaktayız. Bu noktada yayın ve bildiri faaliyetleri, çalışmaların sonuçları açısından oldukça önemli. Bu kapsamda her yıl Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sonuçları Toplantıları’nda ilk iki yıllık çalışmalarımızın sonuçlarını sunduk. 2022 yılı çalışmaları Araştırma Sonuçları cildinde basıldı, 2023 yılı çalışmaları ise basım aşamasında. İlerleyen süreçte ise bölgedeki çalışmalarımızla ilgili daha kapsamlı bir dizi ulusal / uluslararası yayın daha yapmayı planlıyoruz.

– Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Keyifli röportaj için çok teşekkür ediyorum.

– Zaman ayırdığınız için biz teşekkür ederiz!

Ankara Üniversitesi, Tarih Öncesi Arkeolojisi bölümünden mezun.

You must be logged in to post a comment Login