Hacettepe, ODTÜ ve Mersin Üniversitelerinde antik DNA alanında çalışan ekip, Türkiye’deki arkeologları, yerli genetikçi ekiplerle çalışmaya çağırıyor.
Ekip, yakın zamanda ana odağı Türkiye olan, ancak analiz aşamalarında Türkiye’den araştırmacıların yer almadığı üç antik DNA makalesinin Science dergisinde yayımlanmasının, kendilerini bu mektubu yazmaya ittiğini söylüyor.
Dr. Ezgi Altınışık, Dr. Gülşah Merve Kılınç, Dr. Öğr. Üyesi Emrah Kırdök, Dr. Öğr. Üyesi Füsun Özer ve Prof. Dr. Mehmet Somel’in yer aldığı ekibin, arkeoloji camiasına hitap ettiği mektubu paylaşıyoruz:
Harvard’dan çıkan Anadolu tarihi makaleleri ışığında Türkiye’de antik DNA çalışmalarının geleceği için çağrı
Anadolu ve çevre coğrafyada toplumların tarihsel hareketliliğini, antik DNA analizi yoluyla anlatan üç kapsamlı makale 26 Ağustos 2022 tarihinde yayınlandı (Lazaridis, Alpaslan-Roodenberg v.d. 2022a; Lazaridis, Alpaslan-Roodenberg v.d. 2022b; Lazaridis, Alpaslan-Roodenberg v.d. 2022c). Türkiye’den toplam 195 insan iskeletinin genetik analizini içeren çalışma Harvard Üniversitesi’nden bir grup tarafından yürütüldü.
Makalelerdeki kimi analizlerin niteliği, makalelerin endüstriyel üretim tarzı, ayrıca üretilen genetik veri tipine dair bizim ve başka arkeogenetikçilerin eleştirileri olsa da, büyük kaynak isteyen bu tip çalışmaların yürütülüyor ve üretilen verilerin yayınlanıyor olması Anadolu tarihinin anlaşılması açısından çok olumlu gelişmeler.
Makalelerde, analizler için iskelet örneği temin eden Türkiye’den 40’a yakın arkeolog, antropolog ve müze müdürü de yazar olarak yer alıyor. Ancak çalışmaların ana unsurunu oluşturan biyolojik analizler (deneysel ve hesaplamalı çalışmalar) tamamen yurtdışında yapıldı. Yazar listesine bakılırsa çalışmalarda Türkiye’de çalışan biyologlar yer almadı ve görebildiğimiz kadarıyla arkeogenetik alanında ülkeye bir bilgi ve teknoloji transferi sağlanmadı.
Türkiye’deki bilimsel kapasitenin gelişimine ve insan yetiştirme faaliyetlerine doğrudan katkıda bulunmayan bu tip dengesiz işbirliklerinin Türkiye’de antik DNA çalışmalarının uzun vadede gelişimi açısından olumsuz etkisinin olacağını düşünüyoruz.
Bu gibi çalışmaların yerli araştırmacıların da tüm araştırma süreçlerinin parçası olduğu şekilde organize edilmesi ve bu süreçte antik DNA alanında yeni uzmanlar yetiştirilmesi, Türkiye’de antik DNA çalışmalarının ileride yurtdışından gelecek kaynaklardan bağımsız olarak sürdürülebilmesi için temel bir koşul. Uzun vadede bu çalışmaların Türkiye’de yürütülmesi adına, uluslararası işbirliklerini kurarken uluslararası ortaklara salt örnek temin etmekten ziyade, ülkeye bilgi ve teknoloji aktarımını gerçekleştirecek ortak araştırma planları yapılması gerekiyor.
Bunun iki yolu var. Biri bu alanda halihazırda uzman ekiplerle beraber çalışmak. Şu anda Hacettepe-ODTÜ-Mersin Üniversitesi Antik DNA Ekibi olarak, antik DNA veri üretimine adanmış iki laboratuvar ve 30’dan fazla araştırmacıyla, hem deneysel ve hesaplamalı altyapı hem de popülasyon genetiği analizleri açısından önemli bir bilgi birikimimiz ve araştırma hacmimiz bulunuyor.
Diğer yol ise yeni antik DNA araştırma ekiplerinin kurulması. Nitekim Türkiye gibi kültürel varlıklar açısından oldukça zengin bir ülkede, antik DNA alanındaki ihtiyacı mevcut HÜ-ODTÜ-MÜ ekibinin tek başına karşılaması imkansız. Aynı zamanda Türkiye’de hem deneysel hem de veri analizi düzeylerinde bu çalışmalara katkıda bulunabilecek geniş bir moleküler biyolog, biyoenformatikçi ve evrimsel genetikçi topluluğu mevcut. Bu topluluk, yeni antik DNA araştırma gruplarının oluşturulması ve laboratuvarların kurulması için gerekli altyapı ve birikimi hızla geliştirebilir.
Bu tartışma ışığında Türkiye’de antik DNA çalışmalarının uzun erimli sürdürülebilirliği adına Kültür Bakanlığı yetkililerine, arkeologlara, zooarkeologlara ve antropologlara bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Antik DNA analizi çalışmalarında yerli biyologlarla daha fazla işbirliği olanakları tartışılmalı, yurtdışındaki araştırmacılarla yapılacak ortaklıklarda da yerli biyologların yer almaları sağlanmalı, özellikle de hesaplamalı analiz (biyoenformatik ve popülasyon genetiği analizleri) aşamasında bu yerli ekiplerin de mutlaka rol oynaması temin edilmelidir.
Ancak bu yapıldığı takdirde Türkiye antik DNA alanında hızla ilerleyebilir, yurtdışındaki endüstriyel veri üretimi yapan bilim grupların ilgilenmedikleri, arkeoloji ekiplerinin odaklandıkları kendi yerleşimlerine özgü soruları incelemek, tarihsel soruları daha derinlemesine ve nitelikli biçimde cevaplamak da mümkün hale gelebilir.
İlgili makaleler:
Ezgi Altınışık, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim görevlisi (Dr.)
Gülşah Merve Kılınç, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü öğretim görevlisi (Dr.)
Emrah Kırdök, Mersin Üniversitesi Biyoteknoloji Bölümü öğretim üyesi (Dr. Öğr. Üyesi)
Füsun Özer, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi (Dr. Öğr. Üyesi)
Mehmet Somel, ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü öğretim üyesi (Prof. Dr.)
You must be logged in to post a comment Login