Antik Roma’yı ve Afrika Kolonilerini Yeniden Düşünmek

Fransız arkeologlar 19. yüzyılda Cezayir’de kazı yaparken, tıpkı 2.000 yıl önce Romalıların yaptığı gibi burayı “medenileştirdiklerini” düşünüyordu.

Tunus’un Kasserine bölgesinden Roma dönemine ait bir zeytin sıkma yapısının taşları. C: Bruce Hitchner

Fransız arkeologlar, 19. yüzyılın ortalarında Cezayir’deki yeni sömürge imparatorluklarının topraklarını kazmaya ilk başladıklarında, kendilerinden yaklaşık 2.000 yıl öncesine dayanan Roma İmparatorluğu’nun izlerini bulduklarını hayal ettiler.

Fransızlar, bölgenin sömürge altına alınması yoluyla bir “medenileştirme misyonu” içinde olduklarını düşündüler, tıpkı Roma’nın yerli Berberi ve Pön kökenli halkları üzerine imparatorluk kültürünü zorla dayatarak onları “Romalılaştırdığı” gibi.

Tufts’taki İnsan Bilimler Merkezi’nde profesör ve klasik araştırmalar başkanı olan Bruce Hitchner, “Afrikalılar değişimin veya medeniyetin aktörleri olarak değil, yalnızca onun alıcıları olarak tasavvur edildi. Pön ve Berberi yazıtların ve yerel kimlikler ile kültürlerin Roma hakimiyetinden çok önce var olduğuna tanıklık eden zengin arkeolojik kalıntılar olduğu önemsenmedi.” diyor.

Hitchner, “Antik Çağda Kuzey Afrika Tarihinin Sömürgesizleştirilmesi” başlıklı konuşmasında, Kuzey Afrika’daki Fransız arkeolojisinin, antik dünyanın tarafsız bir keşfi olmaktan ziyade, kürek tutanların sömürgeci kaygıları tarafından derinden şekillendiğini söylüyor.

(İlgili: Kuzey Afrika’da Tarım 7.500 Yıl Önce Göçmenlerle Başladı)

Birçok yönden, çağdaş arkeolojinin hala bu yanıltıcı perspektiften kurtulmak için mücadele ettiğini söyleyen Hitchner, “Fransız ordusu ve yönetimi, Afrika’daki Roma mirasını sömürge politikasını şekillendirmek için temel bir bilgi kaynağı olarak gördü ve bu nedenle arkeologların ve tarihçilerin fetih gerekçesi olarak gördükleri çalışmalarını destekledi.” diyor.

Böylece, dönemin arkeologları, Kuzey Afrika’yı Roma’nın tahıl ambarı haline getiren Roma şehirleşmesi ve tarım teknolojisine dair bir hikaye anlatıp, burayı Roma kontrolündeki bölgenin güneyindeki sözde barbar, medeniyetsiz halklarla karşılaştırdılar.

1960’larda Kuzey Afrika ülkelerinin bağımsızlığına kadar farklı bir hikaye anlatılmadı. Örneğin Tunus’un kuzeybatısındaki Althiburos’ta yapılan kazılar, tarım ve şehircilik için sofistike bir altyapının, Romalılar gelmeden çok önce “Milattan önce son binyılın ilk yarısı kadar erken” bir dönemde var olduğunu ve aslında Romalıların, önceden var olan sokak planlarını takip ettiğini gösterdi.

Tunus’ta Kasserine yakınlarındaki arkeolojik alanda, Roma dönemine ait bir zeytin sıkma alanında zeytinlerin ezildiği tabla kalıntıları. C: Bruce Hitchner

Mevcut medeniyetlerin üzerine inşa etme

Hitchner’ın Althiburos’un güneyinde, Cezayir ile şu anki Tunus sınırından çok uzakta olmayan bir Roma zeytinyağı üretim merkezi olan Kasserine çevresindeki kırsal kesimde yaptığı kendi çalışmasında, o ve diğerleri, Romalıların uzun süredir devam eden, ayrıntılı teras ve sulama sistemlerine sahip olan yerel çiftliklerin bulunduğu yerlere zeytinyağı presleri yerleştirdiklerini gösterdi.

Hitchner, “Roma dönemi büyük ölçüde yerli tarım teknolojisi üzerine inşa edildi.” diyor.

Roma ve yerli halklar arasındaki etkileşimlerin bir başka çarpıcı örneği de Cezayir’in doğusunda bulunan bir mezar yazıtıydı. Yerel bir aristokrat olan Caius Julius Gaetulus’un Latince yazıtı onu, Julius Caesar veya Augustus komutasında vatandaşlık verilen, imparatorluk kültünün rahibi olarak görev yapan Roma ordusunun gazisi olarak tanımlıyor.

Ancak mezarın diğer tarafında daha erken dönemden Berberi bir metin, farklı bir hikâye anlatıyor. Metinde ona Maswalet’in oğlu Keti deniyor ve yerel halkla uzun süredir var olan ilişkisi vurgulanıyor. Hitchner, “Yalnızca Latince yazıyı okusaydınız, bu kişinin iyice ‘Romalılaştırıldığını’ ve sisteme dahil edildiğini düşünürdünüz. Ancak Romalılar her zaman ikili kimliklere sahip olma fikrini vurguladılar. Bu onlar için bir sorun değildi.” diyor.

Hitchner, bu ve diğer örneklerin arkeolojiyi kullanarak gerçeği ortaya çıkarmanın zorluklarını gösterdiğini, önyargıların ve önyargılı kavramların geçmişi okuma şeklimizi değiştirebileceğini söylüyor.

Kuzey Afrika eski tarihinin yerli perspektiflerini geri kazanma hareketi ileriye dönük bir adım olsa da, kendi tuzaklarını taşıyor. Örneğin bazı sömürge sonrası arkeologlar, imparatorluğun acımasızlığını abartıyorlar veya kültürler arasındaki etkileşimden ziyade yerel kabilelerin Romalılara karşı direnişine çok fazla odaklanıyorlar.

Hitchner, “Maddi kültürün dilsiz olduğunu unutamayız. Bulduklarını yorumlayanlar, arkeologlar ve tarihçilerdir ve burada önyargılar ve kısıtlı bakış açıları her zaman var olacak. Bu konuların ilgilileri, bakış açıları ne olursa olsun, geçmişin ve bunun araştırmanın geleceğini nasıl şekillendirdiği konusunda aynı yanlış okumaya, aşırı okumaya veya az okumaya maruz kalırlar. “

Aynı zamanda, Kuzey Afrika’daki sömürgeci “Romalılaşma” anlatısının üstesinden gelmek, Roma İmparatorluğu’nun gerçek gücünü, etkisini ve mirasını ve yerel sakinlerle nasıl etkileşime girdiğini çok daha iyi anlamalarına yardımcı olur.

Hitchner, “Roma’nın Afrika’daki gücü ve etkisi zaman içinde defalarca değişti ve Afrika ve Afrikalılardan çok güçlü bir şekilde etkilendi. Afrikalılar sadece kendi kimliklerinin ve kültürlerinin birçok yönünü korumakla kalmadı, aynı zamanda bu süreçte Romalı olmanın ve Afrika’da ve imparatorlukta egemenlik sürmenin anlamını değiştirdiler.” diyor.


Tufts University. 22 Şubat 2024.

Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu.

You must be logged in to post a comment Login