Avrasya çapında yapılan araştırmaya göre, birçok kurganın bozkır arazileri manevi veya kültürel noktalar olarak hala kullanılıyor.
Tarih boyunca eski uygarlıklar, arazi ve yerel halkın birlikte evrimi yoluyla küresel ekosistemleri önemli ölçüde şekillendirdi. Bazı durumlarda kaybolan uygarlıklardan geriye kalan miras, Stonehenge gibi yapılar ve diğer anıtlar, Roma ile Helen İmparatorluklarına ait binalar ve çeşitli kültürler tarafından inşa edilen eski mezar alanları ve hisarlar şeklinde günümüzde halen görülebiliyor.
Bu anıtlar tarihimizin ve kültürel mirasımızın önemli parçaları olma özelliği taşıyor. Sıklıkla gündeme gelmese de, hatrı sayılır derecede biyolojik çeşitliliği koruma potansiyeli de taşıyorlar.
Avrasya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında (ve muhtemelen Dünya’da) en yaygın eski insan yapımı yapıları Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağları sırasında bozkır kültürleri (Yamnayalar, İskitler, Sarmatlar gibi) tarafından inşa edilen antik kurganlar oluşturuyor. Her ne kadar bu kutsal anıtların çoğu geçtiğimiz yüzyıllarda tahrip edilmiş olsa da, Orta Avrupa’dan Altay Dağları’na kadar uzanan bölgedeki bozkırlarda halen yaklaşık 600.000 kurgan bulunuyor.
(İlgili: Sibirya’da Bir İskit Prensine Ait En Eski Kurgan Bulundu)
Bu kurganları inşa eden kişiler binlerce yıl önce ortadan kaybolmuş olsa da, daha sonra ortaya çıkan kültürler bu bölgelerin önemini fark etti ve günümüze kadar onları manevi ve kültürel noktalar olarak değerlendirdiler.
Kurganlar, tarihi ve arkeolojik önemlerinin yanı sıra koruma açısından da önemli alanlar olma özelliği taşıyor. Başlangıçta, yapımlarından kısa bir süre sonra üzerlerinde modern zamanlara kadar varlığını sürdürebilen bozkır bitki örtüsü ortaya çıktı. Bu nedenle halen otlak alanları barındıran kurganlar, önceden var olan geniş bozkırların bir kısmını ve bozkır bitki türlerinin yüksek düzeydeki biyolojik çeşitliliğini koruyabiliyor.
Ancak geçtiğimiz yüzyıllarda Avrasya’nın birçok bölgesinde tarım arazilerinin ve kentsel altyapının genişlemesi nedeniyle hem kurganlar hem de önceden orada bulunan geniş bozkırlar ciddi kayıplara uğradı. Bu nedenle, özellikle korunan alanların az ve küçük olduğu, nüfusun yoğun olduğu Avrupa bölgelerinde, geri kalan bozkır habitatlarının korunması büyük önem taşıyor.
Balázs Deák (Ekolojik Araştırma Merkezi, Macaristan) liderliğindeki bir uluslararası araştırma grubu, yedi ülkeden 30’dan fazla araştırmacıyı dahil ederek ve Macaristan’dan Moğolistan’a kadar geniş coğrafi ölçekleri kapsayan 1072 kurgandan oluşan kapsamlı bir veri setini kullanarak bozkırların korunmasında antik kurganların potansiyelini keşfetmeyi amaçladı. Ve aynı zamanda kurganlarla ilişkili mevcut kültürel ve manevi değerlerin çayırların korunmasına nasıl katkı sağladığını ortaya çıkardı.
Araştırmacılar, çayırların peyzaj dönüşümü nedeniyle ciddi şekilde etkilendiği ve neredeyse tamamen yok olduğu tarımsal alanlarda (Doğu ve Orta Avrupa’daki tipik batı bozkır bölgeleri), kurganların neredeyse yarısının hala bozkır çayırlarının kalıntılarını koruduğuna dikkat çekiyor. Bu tür alanlarda kurganlar, çayır biyotası için “güvenli sığınak” sağlayan, biyolojik çeşitlilik açısından zengin, karasal habitat adaları olarak işlev görüyor.
Daha önceki çalışmaların gösterdiği gibi, geniş ve ekilebilir arazilerdeki en küçük kurganlar bile, aksi takdirde nesli tükenebilecek olan kırmızı listedeki birçok bitki türü için yaşam alanı sağlayabiliyor. Eski otlakların en azından bir kısmının kaldığı, daha az yoğun olarak kullanılan arazilerde kurganlar, birbirinden ayrılmış otlak biyotası popülasyonlarını birbirine bağlayabilen bir araç olma işlevi görebiliyor ve aynı zamanda biyolojik çeşitlilik noktalarını temsil ediyor.
Kıta çapında yapılan çalışma, birçok kurganın bozkır arazilerinde manevi veya kültürel noktalar olarak hala aktif şekilde kullanıldığını ortaya koydu. Deák ve meslektaşları, incelenen kurganlarda 57 farklı türde manevi ve kültürel değere (ibadethaneler, kiliseler, antik heykeller ve taş sütunlar gibi) rastladı.
Güney Avrupa’daki kutsal oyuklar, kutsal dağlar ve Hristiyan ibadethanesi örneğinde olduğu gibi, yerel toplulukların tanınması ve onlara uyulması, olumsuz arazi kullanımı değişikliklerini (çiftçilik gibi) önleyerek ve bakımlı bir görünüm sağlayan kapsamlı idare (çim biçme, odunsu türlerin kesilmesi gibi) yoluyla kurganlardaki çayır bitki örtüsünün korunmasını büyük ölçüde destekliyor.
Sonuç olarak, kurganlardaki kültürel değerlerin varlığının, otlakların devamlılık olasılığını neredeyse iki katına çıkarabildiği bulundu. İlginç bir şekilde, manevi ve kültürel değerlerin ‘koruyucu gücü’, korunan alanların taşıdığı anlam ile kıyaslanabilir düzeydeydi. Başka bir ifadeyle otlak mevcudiyeti potansiyeli, korunan alanlar içindeki kurganlarda ve rezervlerin dışında bulunan ancak bir tür kültürel değere sahip kurganlarla karşılaştırılabiliyordu.
Çalışma, korunan alanlar sistemini tamamlamak ve desteklemek için ilişkili oldukları kültürel değerler nedeniyle korunmayan alanlarda bile doğal yaşam alanlarını bünyesinde barındırabilen bölgelerin koruma potansiyelinin kabul edilmesinin kritik düzeyde önemli olduğunu öne sürüyor. Bu sonuçlar, korumada bütünleştirici bir sosyo-ekonomik yaklaşımın koruma, peyzaj ve kültürel değerlerin olumlu sinerjistik etkilerini destekleyebileceğini vurguluyor.
Ökológiai Kutatóközpont. 21 Temmuz 2023.
Makale: Deák, B., Bede, Á., Rádai, Z., Dembicz, I., Apostolova, I., Batáry, P., … & Valkó, O. (2023). Contribution of cultural heritage values to steppe conservation on ancient burial mounds of Eurasia. Conservation Biology, e14148.
You must be logged in to post a comment Login