Arkeologlar, tortul antik DNA analizi uygulayarak, Britanya Adaları’nı çevreleyen yapay adaların eski şölenler için kullanıldığını buldu.
Yeni bir çalışma bulgusu, deniz kıyısındaki konakların, günümüzün zengin ve ünlüleri için statü sembolleri olması gibi, Britanya Adaları’ndaki crannog olarak bilinen eski yapay adaların, güçlerini ve zenginliklerini partiler aracılığıyla sergilemek için seçkinler tarafından kullanılmış olabileceğini gösteriyor.
Antony Brown ve meslektaşları, Antiquity dergisinde yayımlanan bir çalışmada, Crannog’un “göl, sulak alan veya haliç içindeki yapay bir ada” olduğunu söylüyor.
(İlgili: 5.600 Yıl Önce İnsanlar Yapay Adalar Yapmış)
İskoçya, Galler ve İrlanda’da, MÖ 4.000 ile MS 16. yüzyıl arasında, taş, kereste veya turba gibi mevcut herhangi bir doğal malzeme ile sığ bir resif veya bir göl yatağının yükseltilmiş bir bölümünü inşa ederek çapı yaklaşık 30 metre olan yüzlerce crannog oluşturuldu. Crannogların inşa edildiği göller ve haliçler boyunca birçok ticaret ve iletişim gerçekleşti.
Demir Çağı’nda (MÖ sekizinci yüzyıldan MS birinci yüzyıla kadar) çiftlik evleri olarak kullanılan crannog’lar, şölen kalıntılarına ve çanak çömlek gibi çok sayıda esere göre, Orta Çağ’da (MS 5. ila 16. yüzyıllar arasında) seçkin toplanma yerlerine dönüştü.
Sulak alanların incelenmesi karadakilere göre çok daha zordur, bu nedenle Crannog arkeolojisi nispeten yeni bir girişim. Brown ve meslektaşları, bu crannogların amacını daha iyi anlamak için İskoçya’da bir site (MÖ 500 ila MS 10) ve İrlanda’da iki yer (MS 650 ila 1300) inceledi. Bunu, her sitenin etki alanını veya sitenin merkezinden arkeolojik malzemenin dağılımını örnekleyerek yaptılar.
Brown, “Göller, Crannog’ların etrafında sığ olur; malzeme hızla orada birikir.” diyor.
Araştırmacılar, bir sitenin eski ortamına katkıda bulunan tüm bitki ve hayvanları tanımlamasını sağlayan yeni bir teknik olan tortul antik DNA analizi (sedaDNA) dahil olmak üzere birden fazla yöntem kullanarak site çevresini analiz etti.
SedaDNA analizi, insanların yapay adalarda tahıl bitkileri yetiştirdiğini gösterdi, ancak aynı zamanda, yatak örtüsü veya çatı malzemesi olarak kullanılmak üzere büyük olasılıkla Crannog bölgelerine getirilen bir tür zehirli eğrelti otu (Pteridium) gibi olağandışı bitkileri de ortaya çıkardı.
SedaDNA ayrıca, evcilleştirilmiş inekler, koyunlar, domuzlar ve keçiler de dahil olmak üzere bu bölgelerdeki memelilerin kanıtlarını ortaya çıkardı. Yeni sedaDNA çalışmasını polen ve hayvan kemikleriyle ilgili önceki çalışmalarla birleştiren Brown ve meslektaşları, hayvan besleme, kesim, ziyafet ve törenler gibi geçmişte meydana gelen bir dizi etkinliği hızlı ve ucuz bir şekilde tanımlayabileceklerini öne sürdüler.
Yeni çalışma, crannog’lara ve kullanımlarına ışık tutmaya yardımcı oluyor. Almanya’da Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’nde bir gıda kimyacısı olan ve çalışmaya dahil olmayan Simon Hammann, “Crannog’lar ve onları çevreleyen insan faaliyetleri hakkında gerçekten ne kadar az şey bildiğimiz düşünüldüğünde, burada açıklanan yöntemler ve sonuçlar çok ilginç.” diyor.
Geçen ay, Hammann ve meslektaşları, Nature Communications dergisinde İskoçya’daki Neolitik crannog’lardaki çanak çömlek kalıntılarında buğdayın varlığı üzerine bir çalışma yayınladılar. Hammann’ın İskoçya’nın batı kıyısında çalıştığı alanlardaki toprak koşulları kemiklerin korunmasını desteklemediğinden, Brown ve meslektaşlarının çalışmalarını çok ilgi çekici buldu.
Hammann, “Şölen gibi belirli etkinliklerden sonuç çıkarmak her zaman zordur, ancak bu yöntemler bir arada oldukça kesin bir resim çiziyor gibi görünüyor.” diyor.
Polen sedaDNA verileri de önemli, çünkü Historic England’ın bilim danışmanı Don O’Meara’ya göre “geleneksel polen teknikleri kullanılarak mümkün olmayan insan-bitki etkileşimlerinin araştırılmasına yeni yaklaşımlar sunarlar”.
Yeni araştırmaya dahil olmayan O’Meara, sedaDNA tekniğinin yalnızca yerel olarak büyüyen bitkiler hakkında bilgi sağladığına, geleneksel polen analizinin ise yerel bitkileri kilometrelerce uzaktan rüzgar veya su ile taşınanlardan ayırt edemeyebileceğine dikkat çekiyor.
Buzulların erimesi ve kıyı şeridi tahribatı gibi faktörler arkeolojik alanları tehdit edebilir ve bu alanlarda kapsamlı kazılar genellikle imkansız olur. Almanya’daki Max Planck Jeoantropoloji Enstitüsü’nden bir arkeolog olan Ayushi Nayak, sedaDNA yaklaşımının “diğer arkeolojik sulak alanlara uyarlanma potansiyeline sahip” olduğunu söylüyor. Bu da bilim insanlarının tehdit altındaki alanlardan başka türlü erişilemeyecek bilgileri toplayabileceği anlamına geliyor.
Brown ve meslektaşlarının incelediği üç sitenin terk edilme nedeni hala bilinmiyor. İlginç bir kanıt, İrlanda’daki Güney Lough Yoan’dan geliyor; burada ekip, crannog’un zemininde iki kamçılı kurt parazit yumurtası buldu. Brown, bu yumurtaların, crannog’un terk edildiği zamanlarda biriken insan dışkısı kalıntıları olduğunu söylüyor.
Bununla birlikte, crannog bölgelerinde başka hiçbir insan DNA’sı veya kalıntısı (bataklık cesetleri gibi) bulunmadı.
Live Science. 28 Eylül 2022.
Makale: Brown, A., Fonville, T., Van Hardenbroek, M., Cavers, G., Crone, A., McCormick, F., . . . Pirrie, D. (2022). New integrated molecular approaches for investigating lake settlements in north-western Europe. Antiquity, 1-21. doi:10.15184/aqy.2022.70
You must be logged in to post a comment Login