Son birkaç on yılda, kuş olmayan dinozorlardan daha köklü bir değişimi deneyimleyen hiçbir hayvan yoktur. Soluk gri ve kahverengi pullardan başka bir özelliğinin olmadığı düşünülen bu dinozorların şimdi parlak renk ve desenlere sahip gösterişli tüylere sahip olduğuna inanılıyor. Peki dinozorların gerçek rengi neydi? Ve bunu nereden biliyoruz?
Bu iki sorunun cevabı için de teşekkür etmemiz gereken bilim insanı, İngiltere’deki Bristol Üniversitesinde makroevrim doçenti olan Jakob Vinther. Fosilleşmiş dinozor tüylerinin ilk kez 1996 yılında rapor edilmesinden sonra bilim insanları bu tüylerin içinde yuvarlak mikroskobik yapılar tespit etmiştiler; birçok bilim insanı bu yapıların fosilleşmiş bakteriler olduğunu varsaymıştı.
Fakat tamamıyla farkı bir hayvan üstünde çalışan bir doktora öğrencisi olarak Vinther, bu yapıların fosilleşmiş bakterilerden çok daha fazlası olabileceğini fark etti.
“Kalamar ve ahtapot benzeri ilkel hayvanlardaki fosilleşmiş mürekkebi inceliyordum.” diyor Vinther. “Son derece iyi korunmuştu.”
(İlgili: Kuşların Dinozor Olduğunu Nereden Biliyoruz?)
“Balıkçıdan satın aldığınız kalamarın mürekkebini çıkararak elektron mikroskobu altına koyarsanız mükemmel küçük yuvarlak toplar görürsünüz. Mikroskop altına fosilleşmiş mürekkebi koyarsanız yine tam olarak aynı şekilde görünecektir: mükemmel küçük yuvarlak toplar.”
Hayvanlar aleminde saçlara, cilde, tüylere ve gözlere rengini veren melanin pigmentinin mikroskobik damlaları olan bu toplara melonozom adı veriliyor. Anlaşılan o ki bu yuvarlak yapılar, dinozor tüylerindeki bakteriler olduğu düşünülen yapılarla aynı şeymiş.
Bilim insanlarının büyük bir kısmı pigmentin fosilleşme sürecinde varlığını koruyamayacağını düşünüyordu fakat Vinther gibi bilim insanları tarafından yapılan keşifler, pigmentin bu süreçte yapısını korumakla birlikte bizlere soyu tükenmiş hayvanların gerçek renkleri hakkında bilgi verebileceğini de gösterdi. Çünkü melanin karşımıza yalnızca “mükemmel küçük yuvarlak toplar” şeklinde çıkmıyor, melaninin birçok farklı şeklinin her biri farklı bir renk üretiyordu.
“Siyah saçlara sahip bir insana ya da siyah tüylere sahip bir kuşa bakarsanız melanozomlarının sosis şeklinde olduğunu görürsünüz.” diyor Vinther. “Fakat eğer kızıl renkli bir göğse sahip göçmen ardıç kuşuna ya da Carrot Top adıyla da bilinen kızıl saçlı oyuncu Scott Thompson’a bakarsanız bunlarda küçük köftelere benzer şekilli melanozomlar görürsünüz.”
“Yani kısacası sosis ya da köfte şekilli melanozomları tespit etmeye çalışarak soyu tükenmiş bir hayvanın gerçek rengini belirleyebilirsiniz.”
Büyük, şişman melanozomlar, gri ya da mavi pigmente işaret eder. Uzun ve ince, düz, içi boş melanozomlar ise pırıltının göstergesidir.
Vinther, “Aslında bu, ışık ile etkileşime girebilecek yapılar oluşturmak amacıyla tüyün içinde melaninin belli bir düzene sokulmasıyla ortaya çıkar.” diyor. Bireysel melanozomların düz veya içi boş şekilleri, pırıltının metalik parlaklığını ortaya çıkaracak şekilde birbirleri ile uyum göstermelerini sağlıyor.
Bir fosildeki melanozomların şeklini tespit ederseniz o hayvan hakkında her türden bilgiyi elde edebilirsiniz. Örneğin bu sayede, korkutucu üne sahip bazı dinozorların fazlasıyla gösterişli olduğu öğrenildi.
“Jurassic Park adlı filmde mutfakta çocukların peşine düşen Velociraptor’u bilmeyenimiz yoktur. İlk olarak bu dinozor, tüylerle kaplıydı. Filmde gördüğümüz çıplak canlının aksine bu yaratık tıpkı bir kuş gibiydi. Fakat dahası, Velaciraptor’un yakın akrabalarının çoğu pırıltılıydı. Yani bunlar, sinek kuşları veya tavus kuşları gibi metalik bir parlaklığa sahipti.”
Diğer dinozorlar, karmaşık bir kamuflaja sahipti. Vinther’in incelediği ilk dinozor, Anchiornis adlı küçük, kuş benzeri bir hayvandı. Vinther ve ekibi, melanozomlara dayanarak bu dinozorun gri bir vücuda, uçlarında siyah benekler olan beyaz tüylere ve ağaçkakandaki gibi kırmızı bir sorguca (bazı kuşların tepelerinde bulunan uzunca tüy) sahip olduğuna karar verdiler.
Tüyleri ile birlikte keşfedilen ilk dinozor olan Sinosauropteryx adlı diğer bir dinozorun çizgili bir kuyruğu ve tıpkı rakunlardaki gibi bir “haydut maskesi” vardı. Ayrıca hayvanın genelde gölgede kalan vücut parçalarının güneş ışığında kalan vücut parçalarına göre daha açık pigmentli olduğu gölgeli, bir tür doğal kamuflaja sahipti. Bu doğal kamuflajın klasik bir örneği olarak beyaz bir göbeğe ve kahverengi bir sırta sahip olan ak kuyruklu geyik (Odocoileus virginianus) gösterilebilir.
Bu renklendirme bilim insanlarına o canlının habitatı hakkında bilgi veriyor; eğer Sinosauropteryx’te olduğu gibi vücuttaki gölgelendirme keskin ve fazlaysa hayvan muhtemelen açık alanda yaşıyordur. Vücut üzerindeki daha kademeli ve düşük gölgelendirme, ışığın daha çok dağıldığı ormanlık bir çevrenin göstergesidir.
Kamuflaj avcıların avlardan ayırt edilmesini de sağlar. Devasa zırhlı dinozor Borealopelta markmitchelli, kendisini avlayabilen hiçbir avcı yokmuş gibi görünse de sahip olduğu gölgelendirme bunun aksini söylüyor.
“Bugün filler ve gergedanlar gibi büyük hayvanlara bakarsanız hiçbir renkli desene sahip olmadıklarını görürsünüz.” diyor Vinther. “Bunun nedeni, onları avlamaya çalışan hiçbir avcının bulunmaması.”
“Yani Borealopelta markmitchelli’nin gerçekten kocaman bir zırhla kaplı olmasına rağmen gölgelendirmeye sahip olması bize ‘Jurassic Park’ın gerçekten de korkutucu olduğunu anlatıyor.” diyen Vinther, sözlerini şu şekilde sonlandırıyor: “Demek ki bu kadar büyük ve zırhlı olsanız bile hala saldırıya açık olabilirsiniz.”
Live Science. 24 Nisan 2022.
You must be logged in to post a comment Login